Elbette seçimler toplumsal mücadeleler açısından bir aşamayı ifade eder ve bu anlamıyla belli bir önemi de vardır. Ancak biz kadınlara tarihin yüklediği misyon dönüşüm süreçlerine daha geniş bir perspektifle dahil olmayı gerekli kılmaktadır
Ayten Zehra
Türkiye’nin uzun zamandır içinde bulunduğu kaotik dönemlerin en krizli aşamalarından biri daha olan seçim sürecini geride bıraktık. Yıllara yayılmış ağır faşizm koşullarının yanında büyük yıkımla sonuçlanan deprem gerçekliğinin acıları, derinleşmiş tecrit, eşi görülmemiş saldırılar ve kara propagandanın gölgesinde geçirdiğimiz seçimin tartışmaları hala çok canlı. Ezilen halklar başta olmak üzere önümüzdeki dönemin tüm toplumsal dinamikler için çok zorlu geçeceği aşikar. Hal böyle olunca bu sıcak gündemi dar parti ve seçim sonuçlarına indirgeyen tartışmaları da aşan toplumsal inşayı yeniden gündeme alacak bir tartışma zemini oluşturmak her zamankinden daha elzem bir hale gelmiştir.
Elbette seçimler toplumsal mücadeleler açısından bir aşamayı ifade eder ve bu anlamıyla belli bir önemi de vardır. Ancak biz kadınlara tarihin yüklediği misyon dönüşüm süreçlerine daha geniş bir perspektifle dahil olmayı gerekli kılmaktadır. Özgürlük bilinci ve varlığını inşa etme penceresinden gelinen aşamayı değerlendirecek olursak, karşı karşıya kalacağımız tehlikenin boyutlarını daha iyi görebiliriz.
Bir süredir yürüyen tartışmalarda dikkat çeken hususların başında kendilik bilincinden uzaklaşma ve kendini kendi yaptıklarından ziyade karşı güçle tanımlamaya sıkışan durum gelmektedir. Karşımızda şöyle bir sistem var, şöyle imkanlara sahip, böyle saldırıyor vb gibi söylemlere sıkışan bakış açısı, aslında özgür varlığı inşa etmekten yani en önce kendimizi tartışmaktan uzaklaştığımızın da göstergesi olmaktadır. Özgürlük kendilik bilincini geliştirmekten gelir. Evet kendimizi var etmenin ilk adımı karşıya tepki ve kopuştur şüphesiz. Ancak bu sınırlarda takılmak başlangıçtan öteye geçmemizi engellediği gibi kendini yanlış inşaya da yol açar.
Kürt kadın hareketini dünyada öncü konuma getiren yegâne özelliği varlık mücadelesinde ihtiyaçlarını doğru belirleyip kendi gündemini oluşturması ve yaratılan suni gündemlerin peşinden gitmekten ziyade giderek dünya gündemine yön veren konumda olmasıdır şüphesiz ki. Buradan baktığımızda bu temel özellikten uzaklaşmanın sonuçlarının da seçim sürecindeki sonuçlarda etkisi olduğunu belirtebiliriz. Örnekleri çoktur elbet ancak bugün itibariyle en hayati konulardan biri yaratılmak istenen yeni kuşaklarla hangi tehlikelerin bizi beklediğini anlamak olmaktadır.
Cemaat örgütlenmeleriyle yumuşak(!) bir maskeyle uzun yıllar çabalayarak kendine alan açan ve giderek yerini paramiliter güçlerin aldığı Hizbul-kontra örgütlenmesinin Kürdistan’da vardığı boyutlar kamuoyunda yansıtıldığından çok daha vahimdir. Esasta ideolojik savaş çerçevesinde palazlandırılan bu zihniyet giderek tüm kurum ve yapılarda hâkim olmaya başlamıştır. Toplumu karanlık bir geleceğe mahkûm etmek isteyen zihniyetin çocuklarımız üzerinden dinci, cinsiyetçi ve milliyetçi bir nesil yaratmak amacıyla açtığı Kuran kursları, özel eğitim kurumları tam bir özel savaş mekanlarına dönüştürülmüş durumdadır. Örneğin insanların toplumsal ahlak ve dayanışmayı pekiştirdiği mekanlar olan camiler Kürt varlığına, özgür kadın zihniyetine karşı tam bir karşı devrim odağına dönmüş durumdadır. Giderek her yerde biten tarikatlar erkekler için sahte cennet yaratan haremliklere dönüşürken küçük kız çocukları tecavüz kültürüyle toplumkırıma uğratılmaktadır. Gerçekliğin boyutu çok daha kapsamlı ve korkutucudur elbet. Ancak bu mekanlarda yaratılan zihniyetin özgürlük mücadelesinde ağır bedeller veren halkımızda da masumane gösterilerek karşılık bulması durumu daha vahim hale getirmektedir.
Bu sonuca kolay gelinmedi elbette. Ancak kadın mücadelemiz açısından yaşanan daralma ve kendi gündemini ev ev, sokak sokak inşa eden dinamikliğinden uzaklaşmanın payını da görmek bugün açısından yerinde kararlaşmalara gitmemiz açısından önemlidir. Karşı karşıya olduğu riskleri gören ancak buna denk bir mücadeleyi kendini inşa etmeden uzak yöntemlerde arayan yaklaşımlar savaştığımız sistem açısından boşluklar meydana getirmekte ve bizi tam kalbimizden yani kadın-genç gerçekliğinden vurmaktadır. İçinde bulunduğumuz dönem her yönlü sıcak tartışmaların yaşandığı, eleştiri-özeleştirinin artık topluma dönüşle karşılık bulacağı bir zaman dilimiyken esas tehlike ve gündemleri doğru tespit edip cevabı kendini doğru temelde inşa etmede aramak çıkışın ve başarının yegâne yolu olmaktadır.
İşin özü dememiz odur ki, güncel dar tartışmalara takılıp popüler siyasetin gündeminde sürüklenmekten öteye kendini öz dinamikleri üzerinden inşa etmenin meşruiyetine olan güveni yeniden tesis etmek ilk adımlardan biri olmalıdır. Toplumsal kutsallıkların adları kirletilerek topluma özel savaş silahı olarak doğrultulan her argümanı tek tek ele alıp etkisiz kılmak, gelecek inşasının aydınlık yüzü olan kadın özgürlük mücadelesinin esas sorumluluklarından biridir. Kürt kadınlarının bu kudreti tarihinde ve güncele damgasını vuran Jin Jiyan Azadî felsefesinde elbette ki mevcuttur.