Rusya’nın etki alanı bir anlamda çatırdıyor. Karabağ/Artsahk’da yaşananları da buna karşı bir hamle olarak düşünmek gerek. Ermenistan’da oligarklara karşı moda deyimle bir “kadife” devrim yaşandı. Ermenistan, Rusya’nın etki alanında daha bir bağımsız davranmaya başladı. Türkiye ile birlikte, sahnede Azerbaycan’ın ipi çekildi. Erivan yeniden biat ettikten sonra, Baku’ya “tamam” dendi, “bu kadar, otur oturduğun yerde”!
Böylece, Rus askeri Ermenistan’ın Türkiye sınırında olduğu gibi, Artsakh’da da konumlanmış oldu. Her şey kontrol altında.
2015 yılı 24 Nisan’ında Ermeni soykırımının 100. yılı vesilesiyle düzenlenen resmi anma törenini, Soykırım Anıtı yakınındaki tribünden izliyorduk. Bu anmada Türkiye’nin onurunu kurumsal olarak, sevgili Fikri Sönmez’in oğlu Naci Sönmez temsil ediyordu, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nden. TBMM’den ise, BDP’den bağımsız olarak aday olmayı kabul ettiği için başkanı olduğu ÖDP’den tasfiye edilen Ufuk Uras vardı. Hrant Dink Vakfı’ndan Cengiz Aktar’ı hatırlıyorum.
Tam bir ayaz vardı, battaniye dağıtılmıştı bu nedenle. Yanımda oturan Mısırlı resmen kıkırdıyordu.
Devlet başkanlarının konuşmalarını izliyorduk. Konuşmadan sonra, onlara eşlik eden genç kızlar onları alıp, karşıdaki sembolik ikonanın önünde belirleyen yere alıyorlardı. Ceketle oldukları halde pek üşümüş görünmüyorlardı. Fransız Cumhurbaşkanı Chirac’tan sonra Rusya önderi Putin konuşmuştu.
Putin’in yaptığı konuşma biraz acayibime gitmişti. Ermeni halkının acısından çok, Rusya’nın mağduriyetinden, dünya sahnesinde nasıl tecrit olunmaya çalışıldığından söz etti.
Geçen hafta Putin yine enteresan bir konuşma yaptı, Karabağ/Artsakh sorununa ilişkin olarak. Bizim soykırım sorunumuz yok, çoktan tanımışız Ermeni soykırımını.
Adeta, onları biraz naif olarak niteledi. Oğlum kendi kaderini tayin hakkını niye, resmi olarak Karabağ/Artsakh Cumhuriyeti’ni tanıyarak mühürlemediniz diye.
Örnekler de verdi. Bakın dedi, Kırım halkı bu hakkı kullanarak Rusya ile birleşti dedi. Bakın dedi, Gürcistan’a. Abhazlar ve Osetler kendi kader hakkını kullanıp, ayrıldılar Gürcistan’dan.
Elbette, Çeçenlerin kendi kaderini tayin hakkına değinmedi. Çeçenlerin kendi kaderini tayin hakkını kullanarak bağımsızlığını ilan eden Dudayev, Afganistan savaşında Sovyet ordusunun parlak generallerinden biri idi. Laikti. Ermenistan ile iyi ilişkileri vardı. Ruslar ona suikast düzenleyerek, cihadistlerin önünü açtı.
Cihadist hareket düzenlediği sivilleri hedef alan terör eylemleri ile, bu çabanın meşruluğunu yitirmesini sağladılar.
Rusya’nın acımasızca Çeçenya’yı yerle bir etmesi, cihadistlere daha fazla katılım sağladı. Onların eylemleri ise, Çeçenya’nın daha fazla yerle bir edilmesine neden oldu.
2004 yılında Norveç’te yolum, Rusya’nın Çeçenya’daki kirli savaşını yansıtan gazeteci Anna Pankratova ile kesişti. Aynı panelde konuşmacıydık. Kısa bir süre sonra öldürüldü.
Daha sonra yolum kızıyla, İtalya’da kesişti. Vicdanlılar bahçesinde, o annesi, ben Ayşe Nur için fidan dikecektik.
İsrail militarizmi de benzerini FKÖ’yü zayıflatmak için Hamas’ın önünü açarak yapmadı mı?
Putin, Çeçenleri kendine biat eden bir Çeçen oligarkına teslim etti.
Moskova’nın hemen yakınında özerk Tatar cumhuriyeti var. Bakmayın KKTH’den bahsetmesine, orada özerkliğin altını oymakla meşgul.
Ama öte yandan Ukrayna da, Rusların kendi kader hakkını savundu sadece değil mi Putin!
Bakmayın, AB’nin melek rollerine, onlar da pek hevesli değil mi, Ukrayna benzeri kadife devrimlere. Ama kadife devrimleri de yalnız bırakmaya.
Putin, Erivan’a ders veriyor şimdi, niye KKTH’nı kullanıp, benim gibi yapmadınız, birleşmediniz!
Bu aslında Ermenilerin yüzlerce yıllık dramı… Avrupa’nın sözde sahip çıkmasına umut bağlamaları… 1878 Berlin Barış Antlaşması’ndan bu yana… Ermeni reformu değil, Ermeni soykırımı yaşanacaktı.
Erivan, Türkiye ile ilişkileri düzeltmek adına, Ermeni soykırımı konusunu bile askıya almamış mıydı, Der Petrosyan’ın başkanlığı sırasında. O da Karabağ/Artsakh bağımsızlık hareketinin öncülerindendi.
Hrant Dink de, iki ülke arasında ilişkilerin düzelmesi için elinden geleni yaptı, hayatı pahasına. AB bünyesinde yer almanın hem Ermenistan hem Türkiye için iyi olacağını, soykırım olgusunun da bu bağlam içinde daha rahat tanınacağına inanıyordu. Der Petrosyan bunun için Türkeş ile de buluşmadı mı?
Üç cumhurbaşkanı çıktı peş peşe Ermenistan’da, Artsakh hareketi içinden, Ama resmen tanınmadı Artsakh. Bari Türkiye’den ders alsalardı. Hatay önce cumhuriyet oldu, tanındı TC tarafından ve sonra anschluss (*) kararı alındı.
Ama yine helal olsun Artsahklılara, üç cumhurbaşkanı çıkardılar. Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, tek bir TC Cumhurbaşkanı çıkaramadı. Hani Denktaş bayağı yaraşırdı, çoklarından Çankaya’ya (şimdi Çankaya falan da kalmadı!)
Taraflar arasında hiç tartışılmayan bir konu var: tam Ermenistan, Artsakh arasında Laçin merkez, Kızıl Kürdistan mevzuu. Maalesef ora Kürtleri de bağımsız davranamadı, Baku’dan yana tavır aldılar. Kimse de onları takmadı ya! Çoğu da zaten asimile olup Azerileşti. Hatta Aliyevlerde de bir Kürt damarı olduğu söylenir.
Oysa Stalin, iyi akıl etmişti, araya Kızıl Kürdistan’ı kurarak. Ama Bakü’nün homurtularından bıkıp caymıştı sonra. Keşke Erivan orada Kızıl Kürdistan’ı oluştursaydı.
Peki, Milliyetler Komiseri Stalin niye Artsakh’ı Azerbeycan’a bağlamıştı, Ermenistan yerine. Çünkü 1. Ermenistan Cumhuriyetini kuranlar, oranın yüce dağlarında kök söktürmüştü Kızıl Ordu’ya. Bir çeşit cezalandırma!
Ama Yoldaş Stalin hiç olmazsa, tarihi Culfa olan Nahçevan’ı, Ermenistan sınırları içinde özerk Azeri bölgesi olarak bıraksaydı! Daha adil olmaz mıydı? Karabağ’a karşı Nahçevan özerk bölgesi.
Bir de Kars/Ardahan mevzuu var. Oraya karşılık, bizim Mim Kemal de Sovyet Azerbeycanı konusunda yardımcı olmamış mıydı Moskova’ya?
Bir de Afrin mevzuu var, kadim Kürt yerleşimi. Putin kılını kıpırdatmadı, “oğlum bu Yankilere güven olmaz, öğrenin!” dercesine…
(*) Avusturya’nın 1938 yılında Nazi Almanyası ile birleşme kararı.
(*) Avusturya’nın 1938 yılında Nazi Almanyası ile birleşme kararı.