İşlerin iyi gitmediği ortada. Malumun ilamına gerek yok. Tarımda durum çok daha kötü. Neoliberal politikaların tarım sektörü bölümü freni boşalmış, tutmuyor. Serbest piyasa Tır’ının tarım tekeri de patlak, o halde bayır aşağı gidiyor. Müdahale yok! Tır’ın takla atarak pert olması veya bir duvara çarpıp durması an meselesi. Bu Tır’ın direksiyonunda elbette iktidar var. Bu nedenle sözlerim öncelikle hükümetedir. İktidar şoförünün alternatifi bilindiği üzere muhalefet partileridir. Muhalefettekilerin gördüğü “kurs” aldığı “terbiye” öğretisi kapitalist ekonomiyi ben daha iyi yönetirim babında. Yani tarımda “ürününe ben daha fazla fiyat veririm” tandanslı. Bu da başka (yeni) bir çıkmaz sokağı işaret ediyor.
Neden?
Muhalefet daha fazla destek vereceğini söylüyor. İyi güzel. Ver! Peki, verilecek çok destek yoluyla parayı kime veriyor oluyor olacaksın? Çiftçilere mi şirketlere mi, sorgulaması yapmadan sarfediliyor bu sözler. Muhalefet bu parayı sürekli artan girdi fiyatlarını karşılaması için çiftçiye verecek. Gel gelelim girdi fiyatlarının artmasının duracağı yok. Aslında verilecek olan bu para çiftçinin üzerinden girdi fiyatlarını tek başına belirleyen şirketlere verilmiş oluyor.
Nasıl?
Şirketler de her yıl girdi fiyatını yükseltiyor. Bunun sonucunda çiftçinin maliyeti artıyor. Muhalefet ise, “destekler arttırılsın” diyor. Başka seçenek sunmuyor. Endüstriyel tarımın kısır döngüsüne mahkum edilmiş çiftçiye, sözüm ona çözüm üretiyor bu çıkışıyla. Bu eksikli, eksik olduğu kadar iktidardan nüans farklı, yani farksız bir söylem/çözümsüzlük. Demem odur ki; destek paraları tren, çiftçi istasyon oluyor! İşte bu noktada muhalefetin politikasına karşılık siyasette bir tabir vardır, o da; “zıtların birliği!” Başka bir deyişle, “yok aslında birbirimizden farkımız” tekerlemesi. Aslında iktidarı ve muhalefetiyle endüstriyel tarımın girdisi olan kimyasalların kullanımını teşvik için “savunuluyor” tüm destekler. Muhalefetin buna başka çaresi olmalı. Ama yok!
Fiyatlar
Bakalım; 2021 yılı Mayıs’ında buğdayın ton fiyatı 2.250 TL olarak belirlendi ve açıklandı. Açıklanan bu fiyat kötü müydü? Yok, o gün için çok kötü değildi. Bir önceki yıla göre %30 artış yapılmıştı. Ama buğday ekim dönemi geldiğinde üretim girdileri olan tohum, gübre, mazot, elektrik ve çiftçinin diğer ihtiyaçlarının fiyatı tırmanmaya başladı. Çiftçi, 2022 yılına astronomik girdi fiyatı artışlarıyla girdi. Halk da, mutfağı yangın yerine çeviren gıda fiyatları ile merhaba dedi 2022 yılına. İşte o iyi sayılarak verilen buğday fiyatının iki katına dışarıdan buğday alındı aynı yıl içinde. İç piyasada elinde buğday bulunduran büyük çiftçi ile tüccarlar da elindeki buğdayın fiyatını yükseltti. Buğdayını bekletme gücüne sahip olmayan küçük ve orta ölçekli çiftçiler, Ağustos ayında 2.250 TL’den çoktan elinden çıkarmıştı. Ama akabinde durmak bilmeyen, günü gününe uymayan, yüksek girdi fiyatlarını nasıl alacağım diye kara kara düşündü, durdu. Muhalefet, “çiftçi girdi alamıyor, fiyatlar yüksek, yükseliyor” demenin ötesine geçmedi. Şimdi 2022 yılı buğday fiyatları açıklandı. Açıklanan fiyat 2021 fiyatlarının üç katı civarında. Yani yüzde 300. Cumhuriyet tarihinin bir önceki yıla göre en yüksek fiyatı verildi bu yıl buğdaya. Fakat çiftçi memnun olmadı. Bakar mısınız, üreticinin içine düşürüldüğü cendereye! Muhalefetin tek seçenekli çaresizliği iktidar tarafından bakın nasıl özetlenmiş: Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi, bu yıl buğday alım fiyatını çiftçinin beklentisinin üzerinde açıkladıklarını belirterek, “Muhalefetin elinden bu oyuncağı aldık” dedi. Görüldüğü üzere çiftçi iktidar ile muhalefet arasında “yakan top” oyunu sanki. Şimdi ise piyasada oluşan fiyatın hükümet tarafından açıklanan fiyatı aştığı haberleri yayılıyor. Bu üretici için iyi, ama çiftçi cephesinde yaşanılan sorunları çözmekten uzak. Çünkü çiftçinin asıl sorunu fiyatı sürekli artan üretim girdilerinin kendisinden kurtulmaktır. Aynı sorun tüketici için de geçerli. Böylesi yüksek fiyatlı buğdaydan yapılacak ekmek ve diğer unlu mamullerin fiyatı ne kadar olacak? Bilen varsa beri gelsin.
Geçmiş ile bugün
Neoliberal politikalar öncesi her alanda olduğu gibi tarımda devlet destekleri üreticiye veriliyordu. Çiftçiler devlet desteğiyle üretiyordu. Üreticinin ürettiği ürünler tüketiciye hem yetiyor, hem ürünler daha sağlıklıydı. Ayrıca ucuz satılıyor, halk alabiliyordu. Yani serbest piyasa öncesi devlet verdiği desteklerle üreticiyi doğrudan, tüketiciyi dolaylı destekliyordu. Neoliberal politikalara geçildiğinden bu yana devlet sadece şirketleri destekliyor. Şirketler palazlanıyor. Çiftçiler yoksullaşıyor, üretmiyor. Tüketiciler sağlıksız ürüne bile erişemiyor. Satın alamıyor. Muhalefet bu oyunu üreticiden ve tüketiciden yana bozmalı, çözüm üretmeli.
Ne yapılabilir?
Çiftçi için üretim girdisi, destekleme alım ve elde edilen ürünleri işleyerek katma değere ulaşan kamu kurumları yeniden kurulmalı. Yetmez! Bu kurumların yönetimi demokratikleştirilmiş çiftçi örgütlerine kullanım hakkı bedelsiz biçimde devredilmeli. Bu devirlerin belli bir plan dahilinde ve aşamalı biçimde kimyasalsız üretim ve katkı maddesiz ürün işleme koşullu olmalı. Yani çiftçi kendini yönetmeli. Bu yolla demokratik devlet yönetiminin eşit parçası kılınmalı. Adına karar alınan değil, kararların alınmasında doğrudan yer almasına olanak sağlanmalı. Kendi göbeğini kesmeli!