Dünyanın en uzun süreli yerinden edilmiş halkı Afganistan halkı. Afganistan, 1980’li yıllardan itibaren emperyalist müdahaleler ve iktidar savaşları nedeniyle göç veren bir ülke. Önce SSCB ardından ABD tarafından işgal edilen Afganistan; şimdi tamamen gerici, faşist ve kadın düşmanı, cihatçı savaş örgütü Taliban’a terk edilmiş durumda
Müge Yamanyılmaz
Zillah Eisenstein bir makalesinde, 2011 yılında Mısır’ın Tahrir Meydanı’nda gerçekleşen ayaklanmanın hemen ardından New York’ta düzenlenen bir panelde Nawal el Saadawi’nin, kendisine ABD’deki insanların Mısır’daki devrimi desteklemek için ne yapabileceği sorulduğunda verdiği yanıtı aktarıyor: “Kendi devriminizi yapın ve bizim için hükümetinizi değiştirin.”
Benzer bir öneri geçtiğimiz günlerde Ayşe Düzkan’ın “Afganistanlı Kadınlar için Neler Yapabiliriz?”* yazısında da vardı: “Kendi Talibanlarımızla mücadele etmek, kendi hükümetimizin Taliban’la işbirliği yapmasını engellemek, Afganistan’ın ve herhangi bir başka ülkenin işgaline karşı çıkmak da çok önemli.”
Taliban’ın Afganistan’da Kabil’i ele geçirip tam hâkimiyet kurmasının ardından da Ankara ve İstanbul’da kadınlar, Afganistanlı kadınlarla dayanışmak üzere eylemler yaptılar. Tepkileri kendi hükümetlerine idi: “Biz ‘görüş ayrılıklarımız yok’ diyen Türkiye’deki hükümetin eylemlerine karşı da sokaktayız. Taliban rejiminin tanınmasına karşı hükümete ve Türkiye’ye de sesleniyoruz aynı zamanda. Bu asla kabul edilemez.”**
Afganistanlı kadın gazeteci Lailuma Sadid’in NATO’ya ve uluslararası kamuoyuna***, Barış ve Güvenlik için İşgale ve Kadın Kırımına Karşı Mücadele Girişimi’nin tüm uluslararası kuruluşlara**** çağrısı da aynıydı: “Kadın düşmanı Taliban’ı tanımayın.”
O sırada Afganistanlı Devrimci Kadınlar Derneği (RAWA) ise kendilerine dayanışma mesajı gönderen HDK’den kadınlara şöyle diyordu: “Afganistanlı kadınlar son 20 yılda çok şey öğrendi ve bu zorbalığa direnmenin yollarını mutlaka bulacaklar. Uluslararası dayanışma ve destek kadınlara umut ve güç veriyor.”
—
Taliban, Türkiye’nin resmen kabul ettiği terör örgütleri listesinde yer alıyor. Öte yandan değişen koşullar nedeniyle “tanıma” dediğimiz şeyin veya o listede yer almaya devam etmenin anlamı, kâğıt üstünde kalmayacak. Hemen herkes biliyor ki AKP’nin Taliban’ı tanıması veya Taliban’la ekonomik, askeri veya politik diyalogu; yolsuzluğun ve mafyalaşmış ilişkilerin, kapitalist sömürünün, patriyarkal politikaların ve işgalci hülyaların devamı demek. Yani Türkiye’de yaşayan Afganistanlı mültecilerin ve Türkiyeli emekçi halkların daha fazla sömürüsü, kadın ve LGBTİ+’ların hak ve özgürlüklerine daha fazla saldırılması demek.
Hepimiz bu filmi daha önce AKP’nin Suriye politikalarında görmedik mi? 2021 yılı, Suriye iç savaşının 10. yılı. AKP’nin dışarıda savaş politikaları ve buna bağlı yarattığı savaş ekonomisi son sürat devam ediyor. İçeride de, UNHCR (Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği) ve ECHO (Avrupa Komisyonu Sivil Koruma ve İnsani Yardım Operasyonları) fonlarını çoğunlukla muhafazakâr-İslamcı sivil toplum örgütleri veya AKP ile organik bağı bulunan dernek ve vakıflar alıyor. Sanırım bu fonların şeffaflıktan ve hesap verebilirlikten uzak bir şekilde harcandığını belirtmeye gerek yok. Öte yandan AKP’nin hem Türkiye’de hem de Suriye’deki demografik mühendislik çabalarına rağmen sular durulmuyor(!) Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin de Türkiye halklarının da, yani hepimizin güvenliği, emeği, bugünü ve yarını, hakları ve özgürlükleri tehdit altında. Suriye’de güvenli diyebileceğimiz hiçbir yer yok hala ve Altındağ’daki pogromda tanık olduğumuz gibi başta Suriyeli mülteciler için ve tüm mülteci ve göçmenler için, hatta Kürtler, Aleviler, kadınlar ve çocuklar için Türkiye’de güvenli bir yer yok.
Suriyeliler Türkiye’de statüsüz (sanılanın aksine Geçici Koruma hiçbir statü vermiyor, sadece belli hizmetlerden koşullu ve kısıtlı olarak yararlanmayı sağlıyor) ya da kâğıtsız, dolayısıyla en temel haklarından yararlanamıyorlar. Kolluk güçleri gözetiminde ırkçı saldırıların hedefindeler. Polis kurşunuyla öldürülen Ali El Hemdan’ın ailesi gibi adalet arayışındalar, tıpkı polis kurşunuyla öldürülen Kemal Kurkut’un ailesi gibi. Sermaye-devlet işbirliği ile son takatlerine kadar sömürülmekte, tıpkı ülkedeki diğer emekçiler gibi iş cinayetlerinde sakat kalmakta veya hayatlarını kaybetmekteler. İstanbul Sözleşmesi’nden henüz çıkıldığı, erkek devlet şiddetinin katmerlendiği ülkede, Suriyeli kız çocuklar ve kadınlar ise şiddetin en katmanlaşmış haline maruz bırakılmakta. Türkiye halkları; daha yoksul, adaletsizliğe, mafyalaşmış ilişkilere, baskıya ve tahakküme, eşitsizliklere çok daha mahkûm. Çünkü savaşlar egemenler dışındaki herkes için benzer koşullar yaratır.
Bütün bunlar bize AKP’nin göç alanında politikasızlık sanılan uygulamalarının, aslında iyi düşünülmüş, hesaplanmış, kullanışlı bir göç politikası olduğunu gösteriyor. Neoliberalizmin yükselişe geçmesiyle belirginleşen göçün yapısını ve özelliklerini, dünyada değişen dinamikleri AKP, çıkarları doğrultusunda, bizzat egemenler lehine, iyi anlamışa benziyor. AKP, emperyalist, patriyarkal ve kapitalist ülkelerin mültecilere karşı açtığı bu küresel savaşta tarafını çoktan seçmişti veya zaten orada hazır bekliyordu.
Ya Afganistanlı mülteciler?
Dünyanın en uzun süreli yerinden edilmiş halkı Afganistan halkı. Afganistan, 1980’li yıllardan itibaren emperyalist müdahaleler ve iktidar savaşları nedeniyle göç veren bir ülke. Önce SSCB ardından ABD tarafından işgal edilen Afganistan; şimdi tamamen gerici, faşist ve kadın düşmanı, cihatçı savaş örgütü Taliban’a terk edilmiş durumda. Afganistan halkları da, elbette savaşın olmadığı, geçim kaynaklarına erişebilir oldukları, işkence ve ölüm tehdidinin olmadığı yerlere göç etmek zorunda kalıyorlar. Öte yandan sınır rejimleri, devletlerin iltica hakkını tanımayan politikaları ve uluslararası düzeyde çalışan insan kaçakçılarının vicdanına mecbur bırakılıyor, ülkeler arası çıkar çatışmalarının ve pazarlıkların aracı haline getiriliyorlar.
Afganistan-Türkiye arasındaki bu göç yolu oldukça zor, insanlar canları pahasına bu yolculuğa çıkıyorlar, Pakistan ve İran’ı da kapsayan bu yolculukta rüşvet (kolluk güçlerinin rüşvet ve kaçakçılarla işbirliği), “karşılıklılık temelinde cinsel ilişkiye zorlama”, tecavüz ve toplumsal cinsiyete dayalı diğer şiddet biçimleri göç yollarında oldukça yaygın. Failler, çoğu zaman kaçakçılar, sınır görevlileri veya grup içerisindeki erkekler.
Afganistan’dan gelenlerin daha çok oğlan çocukları ve yetişkin genç erkeklerden oluşmasının sebebi de emek piyasasındaki avantajlı konumları. Ayrıca bu zorlu göç yollarına, saldırıya ve şiddete daha açık olan kadınlar, küçük çocuklar ve kız çocukları dayanamıyor.
—
“Kadın hakları”, “terörle mücadele” diyerek işgalini gerekçelendiren ve sürdüren ABD, aynı zamanda bu kadın düşmanı suç örgütü Taliban’ı her zamankinden daha güçlü şekilde iktidara getiren oldu. Mevcut çelişki, egemenlerin, yani savaşları çıkaranların, korunmaya muhtaç ve masum öteki kadın imgesini sürdürmekte neden ısrar ettiklerini de açıklıyor.
Ancak biz kadınlar, kadın dayanışması dediğimiz şeyin kendi devrimimizi yapmak olduğunu ve kendi devrimimizin de tüm kadınların devrimi olacağını biliyoruz.
*https://sendika.org/2021/08/afganistanli-kadinlar-icin-neler-yapabiliriz-629703/
**https://www.amerikaninsesi.com/a/istanbullu-kadinlardan-afgan-kadinlarla-dayanisma-dernegi/6010451.html
***https://www.cumhuriyet.com.tr/video/lutfen-talibani-tanimayin-sozleriyle-gundeme-gelen-afgan-gazeteci-iki-defa-kirbaclandim-1861471
****https://sendika.org/2021/08/tum-uluslararasi-kuruluslara-cagri-kadin-dusmani-talibani-tanimayin-629595/
HDK Kadın Meclisi ve HDK Göç ve Mülteciler Meclisi üyesi