Bir bilge şöyle der: “Özgürlüğe yürüyen her insan, kendi çarmıhını sırtında taşır.”
Kürt halkının özgürlüğü için canla başla mücadele eden her devrimci, özgürlüğün meşakkatli ve uzun yolunu kat ederken şikâyet etmeden, mızmızlanmadan, kariyer ve koltuk hesaplarına girmeden, en önemlisi de “ben” demeden ağır bedeller ödemek zorunda olduğunu bilir.
Muğlak değil net olan için motto bellidir: Ya her adımda yürekteki ateş beslenerek zorlukların acımasız yüzü karşısında cesareti kaybetmeden yürünmeli ya da o yola hiç girilmemeli. Bilmek gerekir ki özgürlük, lütuf değil, Kürt halkının tarihi yolculuğunun en zorlayıcı tecrübesidir. Bedelsiz özgürlük olmayacağına göre, her adımın kişi için ödenen ağır bir bedeli vardır.
“Kendi çarmıhını sırtında taşımak” derken, devrimci bilincin derin bir metaforundan bahsedildiğini düşünüyorum. Bu, özgürlük yoluna çıkan her insanın kaçınılmaz gerçeğidir. Çarmıh, devrimci için yalnızca bir simge değil, aynı zamanda zorlukların, baskıların ve acıların alegorisidir. Taşınan bu yük, bedenin acılarından öte, ruhun, zihnin ve ahlakın sınandığı bir yolculuktur. Bu yük, yalnızca fiziksel bir mücadele değil, aynı zamanda zihinsel, ruhsal ve ahlaki bir sınavdır.
Acılardan, zorluklardan yakınanların, hafif rüzgârlarda savrulanların, tereddüt içinde sarsılanların, ikircikli ve basit hesaplarla yaşamak isteyenlerin, bedel gerektiren özgürlük yoluna çıkması büyük bir hata olacaktır. Zira 50 yıllık özgürlük mücadelesi, çarmıhını sırtlayarak yürümenin buzdan değil ateşten bir yürek gerektirdiğini kanıtlamıştır.
Çarmıhını sırtlayanların yolu, göründüğü ya da tahmin edildiği kadar kolay değildir. İşte bu noktada devrimci ile sıradan insanı ayıran fark, çarmıha yüklenen derin anlamda gizlidir.
Çarmıhını sırtında taşımak, zorluklar karşısında geri adım atmamak; ilke ve ölçülere bağlı kalmak, insanlık onurunu savunup her türlü bedeli göze alarak mücadele etmek, sisteme ait gemileri yakmak demektir.
Bu bedel kimi zamanlar fiziksel anlamda yalnız kalmayı gerektirir. Devrimci kişi, özgürlük mücadelesinin kimi anlarında yalnız kalsa da asla geri çekilmeyen, zorluklardan vazgeçmeyen, özel ve psikolojik savaş karşısında eğilip bükülmeyendir. Devrimcinin fiziksel yalnızlığı, halkının geleceği için ödediği bedelin bir yansımasıdır.
Çarmıhını taşıyan insan, başkalarının anlamakta zorlandığı ve sıradan insanların cesaret edemediği ağır bir yükün altındadır. Çarmıh bazen yürüdükçe bitmeyen ama hep umudun diri tutulduğu yol demektir, yol ise, zulme ve adaletsizliğe karşı verilen mücadelede “Mezar taşıma, halkına borçlu öldü diye yazın” diyerek sıradan insan olmayı ret ederek kendini feda edenlerin yoludur.
Karşılaşılan engellerin çarmıhı daha da ağırlaştırdığı ne kadar doğruysa, engellere karşı direnmenin de zafere götürdüğü o kadar doğrudur. Baskı, sürgün, hapis ve hatta ölüm, devrimcinin korkusu değil, yol arkadaşlarıdır; mücadelenin bedeli olarak geçtiği duraklardır. Bu yolculukta geçilen her durak, kişiye yeni bir ders, yeni bir erdem kazandırır.
Unutulmamalıdır ki çarmıhın ağırlığının artması, pes etmenin değil, devrimci ruhun gücünü artırmanın gerekçesi olabilir. Düşmek ve vazgeçmek, devrimcinin son sözü olamaz. Çünkü devrimci çok iyi bilir ki özgürlüğe adım atmak, yalnızca kendi kurtuluşu için değil; ezilenlerin, susturulanların ve hiçe sayılanların özgürlüğü için verilen bir mücadeledir.
Devrimci bilincin derinliklerinde, insanın varoluş mücadelesi saklıdır. Kendi çarmıhını sırtında taşımaya aday birey, özündeki zincirleri kırma cesaretini göstermelidir. Zira asıl esaret, dışarıdan dayatılan değil, insanın kendi iç dünyasına ördüğü duvarlardır. Yani esaret de cesaret de içtedir; ruhta, duyguda, düşüncededir.
Devrim yolunda yürüyenler bilir ki, korkularını, kaygılarını ve sistemin yarattığı sahte gerçekleri aşan birey, çarmıhı bir onur nişanesi olarak omuzlar. Onlar, özgürlüğün yalnızca bir talep değil, aynı zamanda bir hak olduğunun bilincindedirler ve bu hakkı elde etmek için gereken bedeli ödemekten çekinmezler.
Bilmek ve inanmak gerekir ki Kürt halkının özgürlük mücadelesi, bu mücadeleyi yürüten devrimcilerin omuzlarında taşıdığı çarmıhla anlam bulur. Bu çarmıh, insanlık onurunu, adaleti ve eşitliği simgeler. Özgürlüğe doğru yürüyenlerin omuzlarındaki bu ağır yük, sadece bir fedakârlık değil, varlığını korumanın, özgürlüğünü sağlamanın gereğidir.
Varlığını koruma, özgürlüğünü sağlama yolunda yürüyen devrimcilerin umut, inanç ve büyük bir kararlılıkla kalplerini doldurup attıkları her adım, tıpkı Rojava’da olduğu gibi insanlık onuru için verdikleri bir savaştır. Sonun muhteşemliğini hissederek sırtında çarmıhını taşımak ise, bu muazzam mücadelenin en değerli hazinesidir. Hazine devrimin, devrimcinin kendisidir.