Her gün yeni saldırılarla uyanıyoruz. Kürt karşıtlığı AKP-MHP ittifakı tarafından her boyutta devrede. Kürdün payına ise yine direnmek düşüyor. Siyasi, fiziki kırım üzerinden Kürtleri bu topraklardan silebileceklerini zannedenler fena halde yanıyorlar. Her gün yeni operasyonlarla bitirdiklerini iddia ettikleri direniş farklı boyutlarda sürüyor ve büyüyor. Ezilenler tarihe altın harflerle direniş yazıyorlar.
19 Ağustos sabahına darbe ile uyandığımızda daha nelerin olabileceğini, saldırıların daha hangi boyutlara varabileceğini düşünmedik değil. Halen de düşünüyoruz. Ancak bizim için açık ve net olan bir durum vardı. Direnmek, direnmek ve direnmekti. Ki öyle de oldu. Analar, kadınlar, gençler sokakları zapt ettiler. TOMA’lar, gaz bombaları, tazyikli sular AKP-MHP ittifakının topluma karşı savaşta kullandığı en hafif silahlardı. Bu toprakların kadim halkı neleri görmedi, neler yaşamadı ki.
Evet, savaşın kayyum versiyonunun anlamı inkârın her boyutta süreceğinin ispatıdır. Şimdi kayyumlarla işten atmalar, açlıkla terbiye etme, yeni kredilerle toplumu kendine bağlama, Kürtleri ekonomik boyutta iflas ettirme siyaseti derinleştirilmeye çalışılacaktır. Belediyeler halka hizmet alanları olmakla birlikte politik bir alanı ifade etmektedir. Zaten AKP-MHP’nin darbe yapmasının nedeni belediyelerin yaptıkları hizmet değil Kürt halkının varlığını ifade eden örgütlülüğünü ortadan kaldırmaktır.
Faşizmin en yüksek dozajını yaşadığımız şu günlerde işsizlik ve yoksulluk rakamları isyan ettirecek aşamada. Kayyumlarla birlikte işsizler ordusuna yenileri eklendi, eklenmeye de devam edecek sanki. İnkâr siyasetinin en açık bir göstergesi olan Kayyum darbesi sonrası işten çıkarmalar yeniden gündemimize girdi. Tabiri caizse faşizm kendi ayağına sıkıyor. Ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel vb. örgütlülüğün devlet dışında inşa edildiği takdirde ve direnişin en üst boyutta taşırılması halinde, her tarafa histerik bir şekilde saldıran AKP MHP ittifakını kendi ayağına sıkma aşamasından intihar eşiğine taşıyacaktır.
İşsiz, aç bırakılanın, siyasi, kültürel kırıma uğrayan bir halkın sadece sokak eylemleri ile mücadelesini sürdürmesi eksik kalacaktır. İmha siyaseti karşısında ekonomik siyasi kültürel bir örgütlenmenin devlet kurumları dışında gerekliliği tartışmasızdır. Sokak direnişinin yanı sıra yaşamın özgürlük paradigması çerçevesinde örgütlenmesi çok yakıcıdır. Şimdi birçok alanda işten çıkarmalar başlayacaktır. Ekonomik kültürel sosyal vb. alanlarda birçok boşluklar yaşanacaktır. Sokak eylemlerinin sürekliliği kadar örgütlenme temel hedef halini getirilmez ise sokak eylemlikleri de bir süre sonra sönümlenme riskini taşımaktadır. Toplumsal direnişin niceliği ve niteliği diğer belediyelere saldırı cüretini kırmalıdır. Bütün alanların geliştirecekleri her türlü direnişin, devamlılığı, boyutu AKP-MHP ittifakının önümüzdeki süreçte diğer belediyelere dönük tutumunu belirleyecektir.
Ayrıca saldırı yalnızca HDP’ye ya da Kürt halkına yapılmış bir saldırı değildir. Toplumun tüm kesimleri hedef alınmıştır. Bu süreç kayyumların belediye binalarının işgali ile sınırlı kalmayacaktır. Cumhurbaşkanı tehditlerle yaptığı açıklamalardan önümüzdeki süreçte belediyelerden yüzlerce işçinin atılacağını biliyoruz. Kayyumlar aynı zamanda Kürtleri işsizlikle, açlıkla terbiye etmeye dönük bir politikanın ifadesidir. Sendikalar kayyumlara bir tutum geliştirmekle birlikte belediyelerde işçileri sahiplenme sorumluluğunu yüklenmelidir. Direnişin bir boyutunun da kooperatif, komün, dernek, fon oluşturma mücadelesi ile beslenmesi, geliştirilmesi gerekmektedir. Bunlar direnişin bir boyutu olmak durumundadır. Her alanda örgütlenmek her alanda her yerde direnmek esas olmak durumundadır. Kürtler aleviler kadınlar gençler emekçiler işçiler, işsizler, memurlar toplumun tüm ezilen kesimleri AKP-MHP ittifakının bu saldırılarını kendine dönük yapıldığının bilinciyle direnişi büyütmelidir.
Tarihi bir dönemin içindeyiz. Hükümet her yerde savaş, operasyon gibi uygulamalarla ile beka sorununu çözmek istemektedir. Beka sorunu dedikleri aslında Kürt halkının inkârı ve imhasını öngören sistemin işleyişidir. Üçüncü dünya savaşının yaşandığı günümüzde AKPMHP ittifakı halkları sıcak savaşın içine çekmek istemektedir. Bu savaşın bir parçası olmamak ve bu bilinci toplumsallaştırmak karşıladığımız 1 Eylül Dünya Barış günü ruhuna da uygundur. Ancak toplum olarak bu savaşta yok edilmesi gereken bir olgu olarak görülüyorsak da direnmek ve varlığımızı her boyutta korumak ve geliştirmek için mücadelemizi doruğa çıkarmak durumundayız.
Toplumun örgütlülüğünü ortadan kaldırmak için geliştirdiği bu saldırılar karşısında direnmek ve örgütlenmek temel yol olarak belirlenmez ise saldırılar daha başka alanlara sıçrayacak ve toplumun birçok kesimi umutsuz bir zemine çekilecektir. Umudu büyütmek ve yeni zaferleri kazanmaktan başka şansımızın olmadığını unutmadan her alanda direniş bir üst aşamaya taşırılmalıdır. Kendi seyrinde dönen bir eylem anlayışını aşıp, yaratıcı, coşku ve zafer kazandıran devlete geri adım attıran bir pratiğin, direnişin geliştirilmesi gerekmektedir.