Hatırlar mısınız, diktatörümüz saltanat devrinde hep şöyle kelam ederdi:
“Efendim başka devletler ne hakla içişlerimize burunlarını sokuyorlar. Her milletin bir örf ve ananesi vardır. Yani biz mecbur muyuz onlar gibi olmaya!”
Paşa hazretleri demek istiyordu ki, bizim örf ve adetimiz devlet olarak vatandaşına işkence yapmaktır. Aslına bakarsanız doğru da söylüyordu.
Hakikaten örf ve adetimiz, ananemiz işkence ve zulüm yapmaktır. Ama artık bu ananemizin zamanının geçtiğinin farkında değildi zavallı.
Eskiden onun gibi diktatörler çok olduğu için devletler bile bu insanlık dışı kuralı kabul etmişlerdi. Fakat şimdi moda zulüm değil, insan haklarına saygı göstermek. Ama bizim paşa bunları nasıl bilsin. Kışla yasağından gelmiş, memleketi de bir kışla sanıyordu. Cidden bir kışla komutanı bir başka kışlanın işine karışamaz.
Ama artık bu kural bozuldu. Denilebilir ki, her ne kadar mesken masumiyeti varsa da, kimsenin evine zorla girilemiyorsa da, (Doğu ve Güneydoğu hariç) biri hâlâ evinde çocuklarını dövmeye, hatta öldürmeye kalkarsa pekâlâ komşuları zorla da olsa kapıyı kırar ve faciayı önler. Bunun en güzel örneği Kuzey Irak’tır.
Saddam Hüseyin kudurmuş bir köpek gibi vatandaşlarını kitle halinde öldürüp, yerinden yurdundan sürüyordu. Gözü o kadar kararmıştı ki, kadın, çocuk, ihtiyar, Kürt, Türk hatta Arabı dahi ayırmıyordu. Ama ne oldu? Avrupa ve Amerika devletleri “dur” dediler. Irak’ı Kuzey’den Güney’e işgal ettiler.
İlkin Saddam ve avanesi de Kenan Evren gibi cart curt etti ama sökmedi.
Hatta İsmet Paşa’nın mirası üzerinde uyuyakalan milli damadımız Metin Toker de Milliyet gazetesinde şöyle yazdı:
“Efendim biz Irak’ın içişlerine ne karışıyoruz? Şeyh Sait ve Dersim isyanında böyle yaptık ama kimseyi içişlerimize karıştırmadık.”
Metin Toker, bazen lisan bildiğini söylüyor. Demek lisanı ile yalnız Avrupalıların seks dergilerini okuyor; onun için insan haklarından habersizdir.
——————-
*Bu yazı 19 Mayıs 1991 tarihinde kaleme alınmıştır.