Geçen gün Evren bir mobilya mağazasında gözüktü; 11 Eylül 1991 tarihli gazetelerde. Hazret koltuk seçecekti, oturup kalkıyor ve beğenmiyordu. Bir aralık şöyle konuşmuş: “Acaba bu koltuk mu, yoksa bu mu?” Hay Allah tekaüt yani emekli olduktan sonra şöyle kendine rahat bir koltuk bulamadı.
Bulamazsın ya! Hem yalnız koltuk mu? Rahat yatak, rahat sofra, hatta rahat ev de bulamazsın. Allah’tan hakça rahat mezar da bulamazsın. Yaptıklarını en iyi sen bilirsin. Eğer rahat edilecek gibiyse et kardeşim ama zannetmem ki, her iki dünyada da sana rahat olmaz.
Emrinde İzmir’de asılan uzun boylu gencin, darağacında ayakları yere değip boğulmayınca, cellat adamların yeniden tezgâh kurup genci kan ter içinde asmaları; eğer sende zerre kadar vicdan varsa, senin hiçbir yerde rahat etmemen için yeterlidir.
Derler ki, eski Yunanistan’da Kenan Evren gibi zalim ve zengin biri varmış. Bir ara kendisine sıkıntı gelmiş. Kime derdini anlatmışsa, hepsi güzel bir seyahat tavsiye etmişler.
Adam tavsiyeye uymuş, İspanya’dan tüm Afrika ve Asya’daki Akdeniz sahilini gezmiş. Alanya, Side, Antalya, Bodrum ve Efes üzerinden Yunanistan’a dönmüş; fakat seyahatinden bir şey anlamamış.
Halen sıkıntı ve baş ağrısı devam ediyormuş. Bir dostu olan filozof Sokrat, hastalığına gayet rahatlıkla şu teşhisi koymuş:
“Elbette rahat edemezsin birader. Çünkü sen başınla seyahate gitmişsin.”
Şimdi ben de sana söyleyeyim Kenan Evren: Sende bu vicdan oldukça, hiçbir yerde rahat edemezsin!
——————
1 Kasım 1991