Çeşme suyunun güvensiz olması nedeniyle şişe suyuna mahkum edilen yurttaşlar 0,5 LT suya 4-5 TL ödemek zorunda kalırken, diğer yandan sular hızla azalıyor ve kirleniyor. AKP ise yasa ve yönetmeliklerle bu sürecin önünü açan bir anahtar
Yusuf Gürsucu / İstanbul
Dünyadaki suların toplamı içinde tatlı su varlığının oranı yüzde 2,5 civarında ve bu tatlı suyun yüzde 2’si buzullardan oluşmakta. Günümüzde sular, ‘temiz’ enerji savıyla inşa edilen büyük barajlar ve HES’ler nedeniyle doğadan koparılarak sermaye çıkarına bağlanırken, kapitalist endüstri var olan suları bir yandan tüketip diğer yandan kirletip kullanılamaz hale getiriyor. Orhan Veli’nin Bedava şiirinde ‘peynir ekmek değil ama, acı su bedava’ sözü artık tarih olmuş durumda. Suya artık pazasız ulaşmak tamamen imkansız hale geldi.
1,5 milyar insan susuz
Son 20 yıl içinde en az 10 milyon insan çölleşme, kuraklık ve arazi kayıplarından dolayı göç etti. Bu göç hareketleri önümüzdeki yıllarda hızla artması ise kaçınılmaz. Dünya genelinde 1,5 milyar insan, suya erişememesinden kaynaklı çölleşmeye başlayan tarım arazileri nedeniyle büyük bir kıtlık tehdidiyle karşı karşıya. Bu tehdide maruz bırakılan insanların göç etmek dışında hiçbir seçeneği kalmamış durumda.
Dünyanın yarısı susuz
Afrika’da birçok ülke arasında ve yakın gelecekte Ortadoğu’da suya erişebilmek büyük bir sorun haline gelecek ve su savaşları riski artacak. Uzun dönemdir süren ve gün geçtikçe inanılmaz hızla artan susuzluk ve kuraklık nedeniyle 2000 yılına kadar 173 milyon insan göç ederken, 2015 yılında bu sayı 244 milyona yükselmiş ve öngörüler önümüzdeki yakın gelecekte dünya halklarının yarısının temiz nitelikli suya erişemeyeceğini gösteriyor. Susuzluk artık göçlerin en temel nedeni olacak.
Su ticari bir meta olamaz!
Su insanlar ve diğer tüm canlıların en temel hakkıdır ve ticarileştirilip metalaştırılamayacak nitelikte bir varlıktır. Suların sermaye kontrolüne ve hizmetine sunulması ve insanların suya erişmek için para ödemek zorunda olması asla kabul edilemez. Elbette su sadece insanlara ait özel bir varlık da değil. Diğer canlıların para ile ilişkisinin olmaması onların ölüm fermanı anlamına gelmektedir. Suyun ticarileştirilmesini o kadar çok kanıksamış durumdayız ki, şişe sularını bile kabullenip yaşamımızın bir parçası haline getirilmesine yeteri kadar tepki gösterememiş olmamız sonucu 05, LT suya 4-5 lira ödemek zorunda kalıyoruz.
Bir şeyler yapmalı
İçinde yaşadığımız ekosistem ormanlar olmadan varlığını sürdüremez. Sular ve tarım toprakları olmadan ise insan dahil hiçbir canlı yaşayamaz. Ekosistem adını verdiğimiz yaşamsal döngüdeki muazzam denge hızla bozulurken, bu duruma seyirci kalmak ise intihar etmek anlamına gelmektedir. Bu nedenle ormanlara sahip çıkmak, büyük barajların yıkılmasını istemek, tarım arazilerinin amaç dışı kullanımının önüne geçmek, suların kirletilmesini ve enerji santrallerine ve kapitalist endüstriye başlanmasını önlemek mutlak bir gereklilik. Özellikle suyun ücretlenmesi ve barajlarla insanların ve diğer canlıların suya erişim hakkına el konulmuş olmasına karşı mutlaka yapacak şeylerimiz olmalı.
Hayatımıza giren şişe sular
Bir dönem çeşmelerimizden akan sular kirliyken hatta hiç akmazken İstanbul’un her yerinde ayrık otu gibi su istasyonları ortaya çıkmıştı. Artık içme ve kullanma sularımızı bu istasyonlar aracılığıyla karşılıyorduk. Sonrasında belediye ve Sağlık Bakanlığı yine sahneye çıkıp bu suların sağlıksız olduğu gerekçesi ile kapatılmasını sağladı. Ardından damacana sularla tanıştık ve hala içme suyu ihtiyacımızı şişelenmiş sularla karşılar olduk. Belediyeler şebeke suyunu içilerbilir ve güvenilir hale getirmek yerine onlarda şişe suyu şirketleri kurarak su yağmasından pay alma peşine düştüler.
Şişe suyu: Nestle/Erikli
Türkiye’de şişelenmiş su piyasası tamamen oturtulmuş durumda. Piyasa adı verilen ticarileşme sürecinin en büyüklerinden biri olan Erikli, Bursa’da kurulmuş olan ve Uludağ’ın sularını doğadan çalan ve yeraltı sularını da takviye ederek büyüyen bir şirket. Erikli Su, 2006 yılında yüzde 60 hissesini dünya devi ve su tekeli olan Nestle şirketine ait Nestle Su’ya sattı. Nestle Su ise 2002 yılında Antepli Konukoğlu grubu ile ortaklık kurup Nestle Pure Life markalı suyu çıkarmaya başlamıştı. Eskiden Uludağ’dan akan ve Bursa ovasını dünyanın sayılı ovalarından biri olmasını sağlayan dereler artık akmaz oldu. Akar gibi görünenler ise sadece fabrikaların atık sularını Marmara Denizi’ne taşıyan bir atık kanalı özelliğini aldı.
Bursa susuzluğa mahkum
Bursa’da o müthiş ova yok edilerek, sanayi tarafından işgal edildi ve ardından sular kirletildi, tüketildi, su şirketlerine satıldı. Sadece Bursa’da değil ülkenin dört bir yanında su kurnazları ve sermaye işbirlikçisi belediyeler ve iktidarın desteğiyle aynı süreçler yaşandı ve yaşanıyor. Bursa’da, kontrolsüzce alınan yeraltı suları özellikle son 30 yıl içinde 10-20 metreden 400-500 metrelere çekildi. Kentin içinden geçen ve eskiden akan dereler ile buluşan Nilüfer Çayı günümüzde sadece sanayi atıkları taşımakta. Uludağ’da verilen su izinleriyle şirketler kaynak sularının tamamını çaldı ve bu nedenle ovayı var eden dereler artık akmaz oldu.
Su sermayeye terk edilemez
Yaşanan, suyun ticarileştirilerek sermayenin eline verilme politikasından başka bir şey değil. Dünya üzerinde su kıtlığı bazı bölgelerde can almaya devam ediyor ve buzullar hızla erirken, iklim değişikliği yaşamı uçurumun kıyısına taşıyor. Tüm bunlar yaşanırken sular kirletiliyor, yeraltı suları hızla yok oluyor, kalan temiz sularımız ise sermayenin eline teslim edilip bir meta olarak pazara taşınıyor. Şu an sessizce izlediğimiz susuzluk ve kuraklık ileri boyutlara ulaşırken, susuzluğun yakın zamanda canımızı fena halde yakacağı ise bilinen bir gerçek.
AKP’nin suyla oyunu!
Türkiye’de içme ve kullanma suları, yeraltı ve yerüstü suları hem miktar hem de kalite (kirlilik) açısından tehlike altındadır. Kuraklık, nüfus artışı ve sudaki kirlenme tehlikenin nedenleri olmakla birlikte sermaye iktidarı olan AKP’nin su mevzuatında yaptığı değişiklikler, temiz suların korunmasına en büyük engel oluşturmaktadır. Bursa Barosu avukatlarından Av. Erol Çiçek’in hazırladığı rapordan yararlanırken, suyun üzerinde dönen dolaplar daha da netleşti.
Yağmanın önünden engel yok
İktidar, 28 Ekim 2017 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanan İçme-Kullanma Suyu Havzalarının Korunmasına Dair Yönetmelik ile içme suyu amacıyla kullanılan suları Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği (SKKY) kapsamından çıkardı. İçme ve Kullanma Suyu Havzalarının Korunmasına Dair Yönetmeliğin ‘koruma alanlarında’ kirletme yasaklarını düzenleyen hükümlerinin sadece “içme-kullanma suyu temin edilen veya edilmesi planlanan” suları kapsar hale getirilmesi kalan tüm suların özgürce kullanımının ve kirletilebilmesinin önünü açtı.
Kirletme yasakları kaldırıldı
Bu yönetmelikle yerüstü sularının kalitesinin korunmasına ilişkin esaslar başlıklı 7. maddesine göre, içme-kullanma suyu kaynağı olarak ilan edilmemiş fakat içme-kullanma suyu temin edilmesi planlanan yerüstü suyu havzalarında su kaynaklarında yönetmelik hükümlerinin uygulanabilmesi için, “İçme-kullanma suyu temin projesinin yatırım programına alınması, planlama raporunun onaylanması, suyu kullanacak ilgili idare ile yatırımı yapacak kurum ya da şirket arasında protokol yapılması”, gibi şartlara bağlanmış olması ile koruma yönetmeliğinin kirletme yasaklarını düzenleyen 8 ve 12 maddelerinin uygulanması ortadan kaldırıldı.
16. ve 20. madde
14 Şubat 2018 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan; Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinde (SKKY) Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 1. maddesi ile SKKY’nin bel kemiğini teşkil eden, koruma alanlarında kirletme yasaklarını düzenleyen 16. ve 20. maddelerini yürürlükten kaldırarak İçme-Kullanma Suyu havzaları dışındaki sular tamamen korumasız bırakıldı. Yürürlükten kaldırılan hükümler su rezervuarının çevresindeki mutlak, (300 m.) kısa, (700 m.) orta, (1000 m.) ve uzak mesafe koruma alanlarında suların kirlenmesini önlemek için alınacak tedbirleri ve yasakları düzenliyordu.
İptal edilen madde ile yağma!
İznik Gölü 1/25.000 ölçekli Nazım İmar Planı’nın hazırlıkları sırasında bazı kurumlar, yukarıda belirtilen gerekçelerle, İznik Gölü’nün “içme-kullanma suyu temin edilen veya edilmesi planlanan” su kaynağı olmadığı gerekçesiyle, gölün mutlak, yakın, orta ve uzak mesafe koruma alanlarının kaldırılması yönünde görüş bildirmişlerdir. İznik Gölü’nden bir maden firmasına su tahsisine ilişkin bir davada ise, DSİ’nin mahkemeye sunduğu yazışmalarda, yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre İznik Gölü içme kullanma suyu amaçlı koruma kuşaklarının bugün itibariyle oluşturulması imkanı bulunmadığını belirtmiştir.
Her türlü yatırım mümkün
SKKY 16-20 maddelerinin yürürlükten kaldırılması, tarımsal sulama, yüzme, eğlence ve balıkçılık ve enerji üretimi amacıyla kullanılan göl, dere, nehirler ve barajları kirlenmeye karşı yasalar nezdinde korumasız bıraktı. Yürürlükten kaldırılan maddeler sonucu, yerüstü su kaynaklarının çevresindeki koruma alanları kaldırıldığından bu alanlarda iskana izin verilebilecek, tehlikeli atık bertaraf tesisi, tehlikeli madde deposu ve benzeri yapılar yapılabilmesi, yoğunluk arttırıcı ve kirlilik arttırıcı kullanım değişikliğine gidilebilmesi, endüstriyel tarım ve entegre hayvancılık faaliyetleri ve madencilik yapılabilmesi, termik santral ve sanayi tesisisleri kurulabilmesi sağlanmıştır.