Kürt edebiyatına birçok edebi eser veren Prof. Sihîdê İbo ve yol arkadaşı doktor şait Simonê Şemo’nun ‘kelamına can verdikleri’ bir şiirdir: Xazil Dise Zar Büma’
Klasik Türk Divan Şiiri’nin ustalarından Şeyh Galib’e ait “onlar ki kelâma can verirler” dizesi en çok ana mekânından koparılmış, zorlu yaşam serüvenin ve bir yetimler kuşağının sabileri olan şairlere yakışıyor. Belki de Elegez Dağı’nın yamaçlarında bir şiirde evrenselleşen iki şair; Sehîdê Îbo ve Simoê Şemo’ya daha çok yakışıyor.
Yaşamın, tarımın, insani ve ahlâki ilişkilerin ve sanatın ilk mekânı olan Mezopotamya coğrafyasının bereketli topraklarında kimliksel ve ansal varoluşlarına dokunulan bu iki şair, imgeleri ve metaforları ile şiirin yolculuklara davet, geriye dönüş ve dilin kendisini aşma çabası ehliyetine dayanarak şiirsel ifadenin ötesine geçer.
Elegez’den Serhat’a akan sözcükler
1’inci Dünya Savaşı sonrası sağ kalabilen Ermenilerle birlikte Serhat Bölgesi’nden Kafkas ülkelerine göç etmek zorunda kalan birçok Kürt gibi Ermenistan’a yerleşen Êzidî Kürt ailelerin çocuklarıdır bu iki şair. Şiirle sözcüğün en uç hududunda gömülmüş anlamın asli yüzüne ayna tutup iğdiş edilen tarihin öteki yüzünde saklı olan hakikat ve gerçeğe kapı aralarlar. Su gibi eşsiz ve tarifi olmayan bir ritimde tüm anlam ve anlamdışılıkları şiirin kayığında Elegez Dağı’nın yamaçlarından Aras Nehri’ne, oradan da hazinelerinin kaybedildiği vakur Serhat yöresine bırakır. Ve “Şiirlerden bir hayat yaratmaktansa, hayatın kendisini şiire dönüştürmek daha iyi olmaz mı?” dercesine yıllarca sınırın öte yakasına gömülmüş doğal hayatlarının birer yansıması olup yüreklerinden dudaklarına aynı anda aynı duygu süzülüp “Xazil dîsa zar bûma” der.
Elegez Dağı’nın yamacında dünyaya gözlerini açan, çocukluk ve gençlik yıllarında aynı mevsimleri teneffüs eden Îbo ve Şemo, bir gün Erivan’dan öğrencisi oldukları tıp fakültesinden Şamîran Köyü’ne gider. Otobüs, Giresorê Tepesi’ne vardığında, biran kendilerini dörtnala yamaçlardan inen bir yağız doru atının şangır şangır şakırdayan nallarının efsuni melodisine bırakırlar. Sanki dengbêji kayıp bir kilamda gömülü yaşamlarını ararmışçasına Giresorê Tepesi’nin çiçeğe duran ağaçlarının gölgesinde oynadıkları oyunlar, güttükleri koyunlar, Erivan Radyosu’ndan yankılanan kilamlara dalıp giderler. Nihayet şiirin yolculuğa davet, geriye dönüşüne binip kelâmına can verdikleri bir şiirde evrenselleşirler.
Bir armağan gibi
Öyle tılsımlı öyle efsuni bir rüya ki uyandıklarında hangi dizenin kime ait olduğunu birbirinden ayırt edemezler. İki insan ve yaşam canlısı şair, Aram Tîgran tarafından bestelenen ve dilden dile dolaşan “Xazil Dîsa Zar Bûma” şiirini aynı paydada bölüşüp ayrı ayrı yayımladıkları divanlarda Kürt edebiyatı şiir külliyatına armağan ederler.
MA / Rêdûr Dîjle