Kürdistan Demokrat Partisi-KDP kendi tarihsel politikasını -artık bir alışkanlığa dönüşmüş politikasını- tekrar icra etme peşinde. İcra etmek istediği ise; Kürt güçlerine yönelik savaştır.
KDP, kendi tarihi geçmişinde çok sayıda Kürt partisine, örgüt ve oluşuma yönelik savaşa başvuran bir güçtür. Bazı parti ve örgütlere yönelik ise defalarca savaş açtı. Son dönemlerde yine bu yönlü bir yoğunluk içerisine girdiği görülüyor; savaş hazırlıkları yapıyor. Kürt örgütlerine, partilerine yönelik savaş KDP’de tarihsel bir konumdur ve sergilediği bu konumda kuşku yok ki sömürgeci ulus devletlerin, küresel kapitalist güçlerin planları rol oynuyor. Bu güçler Kürt halkına ve onun yurtsever, demokrat, özgürlükçü yapılarına karşı KDP ile karşılıklı olarak birbirlerini destekleme ve kollama temelinde ittifakı defalarca sergilediler. Bu ittifaklaşma Kürtlerin mücadele dinamiklerini, özgürlük dinamiklerini budama hedeflidir.
KDP’nin Kürt güçlerine yönelik saldırılarının zamanlaması da hayli dikkat çekicidir. Örneğin İran’daki Kürt hareketine, İran-Kürdistan Demokrat Partisi-İKDP’ye savaş açtığı dönemler İran’daki Kürt mücadelesinin yükselişe geçtiği ve Kürt sorununun bölgesel ve uluslararası alanda gündemleştiği dönemlerdir. KDP’nin saldırıları İran’daki Kürt hareketinde büyük gerilemelere yol açtı; İran’daki Kürt hareketi, İran-KDP çok sayıda yöneticisini, kadrosunu, üyesini ve yurtseveri KDP’nin saldırıları sonucu kaybetti. Yine Kuzey Kürdistan’da özgürlük mücadelesinin yükselişe geçtiği 90’lı yıllarda, KDP Kürt özgürlük hareketine yönelik savaşa başvurdu. 1992 ve 1997 yılında Kürt özgürlük hareketi KDP’nin ağır saldırılarına maruz kaldı. Bu dönem Türkiye’de özel savaşın dorukta olduğu bir dönemdi; yoğun işkence, insan kaçırma, katliam, faili meçhul cinayet, göçertme, köy yakma uygulamalarının dorukta sergilendiği yıllardı. Devlet tüm insanlık dışı uygulamalarına rağmen başarılı olamıyordu; yürüttüğü kirli savaş deşifre oldu, teşhir oldu. Türkiye’de devlet, siyaset mafyalaştı, kontralaştı, itibarsızlaştı. Böylesi bir dönemde KDP özel savaş rejiminin, kirli savaş rejiminin imdadına koştu. KDP Kürt Özgürlük hareketine karşı siyasi, diplomatik ve askeri alanda çok sayıda aleyhte girişimde bulundu; saldırılar gerçekleştirdi. Bu politikasıyla Kürt halkı ve mücadelesi üzerinde büyük hasara yol açarken Türk özel savaşına ise büyük bir nefes aldırdı.
KDP tarihi aynı zamanda Güney Kürdistan’da Kürt hareketine karşı bir savaş tarihidir. YNK’ye, diğer Kürt güçlerine ve oluşumlarına karşı savaşa başvurdu. 1996’da Saddam’ın tankları ve askeri desteği ile Hewler’i YNK’den aldı. 1994-97 yılları arasında YNK’ye karşı hep savaş içinde oldu. Bu yıllar özellikle Güney Kürdistan açısından hem bölgesel düzeyde hem de uluslararası alanda altın değerinde imkan ve fırsatların ortaya çıktığı yıllardı. Eğer KDP bu yıllarda bir iç savaşa başvurmasaydı Güney Kürdistan bugün daha farklı bir durumda olabilirdi. Irak’la yaşadığı birçok sorunu Kürtler lehine, Güney Kürdistan lehine rahatlıkla çözebilirdi. KDP’nin Kürtlere karşı savaş politikası Güney Kürdistan lehine oluşmuş siyasi ve diplomatik ortam ve imkanlar üzerinde hayli yıkıcı etkilere yol açtı. Aynı zamanda Irak ve Türkiye’ye Kürt sorunu üzerinde ve Güney Kürdistan üzerinde manevra alanı açtı. Halepçe’yi kimyasal silahlarla katleden, Enfal hareketiyle 180 bin Kürdü katleden, binlerce yerleşim yerini yakıp yıkan Saddam ve onun soykırımcı ordusu tanklarıyla Hewler’i YNK’den alıp KDP’ye verirken ve bu temelde bir gelecek hazırlarken kime neyi hazırladıklarının gayet bilincindeydiler.
KDP eski yoğunluklarının bir benzerine yeniden girmiş bulunuyor
KDP bu dönemde yine yoğundur. Şengal’e karşı yoğundur. Şengal’de soykırıma karşı mücadele temelinde oluşmuş Êzidî iradesi kendisine büyük dert olmuştur; bu iradeyi bir nefeste boğmak istiyor. Şengal’deki gençlerin, kadınların, yaşlıların, erkeklerin bedenleri üzerinden bir nefeste tankların, topların, panzerlerin geçmesini istiyor; bunu büyük bir özlemle bir an önce görmek istediğini her yönüyle açığa vuruyor.
KDP Kuzey-Doğu Suriye’ye, Rojava devrimine karşı yoğundur. Kendisini KDP’nin ruh ikizi, mantık ikizi olarak gören; KDP’nin bir uzvu olarak gören ENKS, KDP yoğunluğunu hayli yetkin bir biçimde Rojava’ya taşıyor. Türkiye Efrîn’e saldırırken Türkiye’nin saldırılarına destek vermekten ENKS bezar düştü. Serekani’ye, Gırê Sip’i’ye yönelik saldırılara karşı hakeza aynı yaklaşımı sergilediler. Hele bir de Rojava’da, Kuzey-Doğu Suriye’de Kürtçe eğitimi ortadan kaldırmak için harcadıkları çaba, gösterdikleri yoğunluk Ankara’daki sömürgeci güçlerin konseptinden ayrı düşünüle bilir mi? KDP’nin niyet, plan ve desteğinden ayrı düşünülebilir mi?
KDP’nin bu dönemde diğer başat bir yoğunluğu ise; Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı yoğunluğudur; yoğunluğunu bir an önce çatışmaya çevirmek istiyor, savaşa dökmek istiyor. Savaş geliştirmek için bin bir bahane arıyor.
Kürdistan ve Kürt halkı üzerindeki eski statükonun parçalandığı, yenisinin ise oluş halinde olduğu bir tarihsel süreçten geçiyoruz. Bu süreçte Kürtlerin yoğunluğunun, Kürt güçlerinin yoğunluğunun, sosyal, politik, toplumsal güçlerin yoğunluğunun ulusal birlik üzerine, Kürtlerin kazanımlarının büyütülmesi ve var olanların ise güvenceye alınması üzerine olması gerekiyor. Oysa böyle olması gerekirken, KDP’nin politikalarından dolayı bir iç savaş tehlikesi Kürtlerin temel gündemi olmuştur. Sömürgecilerin kirli plan ve konsepti dışında hareket eden her Kürt bireyi, örgütü, oluşumu ve dinamiği son derece ısrarlı bir biçimde dayatılan kötülüğün önüne geçme yönünde çaba sarf ediyor; bu konuda gösterilen iyi niyet ve katkı her şeyin üzerindedir. Kürtlerin geleceğine bir karanlık dayatılmakta, geleceği girdaba sürüklenmek istenmekte. Bunun önüne set çekmekle aydınlığa uzanabilinir, doğru bir siyasi ve ahlaki duruş da bunu gerektiriyor.