KDP ve Barzanî ailesinin bazı fertlerinin kara paraları Türkiye üzerinden aklandı. Petrol satımı başladı. Türk bankalarına paralar aktarıldı. Yurt dışında şirket kurma dönemi başladı. Gün geldi dünyanın en zenginleri listesinde Barzanîlerin yer aldığını gördük
Faruk Sakık/Analiz
Mele Mustafa Barzani, 1946 yılında Mahabad Kürt Cumhuriyeti yıkılmak üzereyken, beş yüz adamıyla Türkiye üzerinden Rusya’ya geçmek istediğinde, Türk devletiyle bir “Dostluk ve Saldırmazlık” anlaşması yaptı ve bu anlaşmanın gereklerine göre de hareket etti.
‘Dost’ kabul ettiği Türk devletine karşı asla kurşun sıkmadığı gibi özgürlük mücadelesi için bunu yapmak isteyen diğer Kürt hareketlerini de engellemek için komplo, katletme dahil birçok yöntemi kullandı. Türk devletine karşı silahlı mücadeleyi savunan veya bu doğrultuda bir adım atan kişiler yok edildi.
Muini Komplosu
Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin yıkılışından sonra Rojhilat Kürdistanı’nda bir sessizlik dönemi yaşandı. Süleyman Muini Güney’de gelişen ve Rojhilat’a uzanan KDP odaklı mücadeleye katıldı. Rojhilat parçasında gerilla savaşı başlatma kararı almıştı. KDP İran’a karşı silahlı ayaklanmayı “Kürt devrimine karşıtlık ve ihanet” şeklinde ele alacaklarını belirterek Muini’yi İran’a karşı silahlı bir mücadeleye girişmemesi konusunda uyardı. Muini, Barzani’nin emriyle KDP tarafından 15 Mayıs 1968’de infaz edilerek İran devletine teslim edildi. Devrimci önder Süleyman Muini’nin cesedi İran devleti tarafından çeşitli Kürt şehirlerinde asılarak teşhir edildi.
Kırmızıtoprak Komplosu
1963’te Kuzey Kürdistan’da Barzani ve KDP eksenli Türkiye-KDP’sini kurma çalışmaları başladı. Kuzey’de silahlı gerilla savaşı başlatmak amacıyla T-KDP’nin yöneticileri Dr. Şivan (Sait Kırmızıtoprak) Brusk (Hikmet Buluttekin), Çeko (Hasan Yıkılmış) 1968 yılında Güney Kürdistan’a geçip hazırlık çalışmalarını başlattı. Bu gelişme hem Türk devletini hem de Barzani’yi çok rahatsız etti.
Durumu öğrenen Türk devleti ve KDP, Saidlerin önderliğinde gelişecek demokratik Kürt hareketinin tehlikesini bilerek daha fazla büyümeden tasfiye etmek için anlaştılar ve saldırıya geçtiler. Önce Sait Elçi 31 Mayıs 1971’de katledildi. Sonra Dr. Şivan ve arkadaşları Sait Elçi’nin cinayet faili oldukları gerekçesiyle sahte bir yargılamayla infaz edildiler.
YNK’ye yönelik katliam
Kürdistan’ın tek hegemon gücü olmak isteyen KDP, egemenliğini pekiştirmek için rakip gördüğü diğer Kürt hareketlerini tasfiye etmeyi temel yöntem olarak belirlemişti. Güney Kürdistan’da hedeflediği güçlerden birisi de YNK oldu. 1979 yılında Behdinan’da, Colemerg sınırında Ali Asker komutasındaki 700’e yakın YNK peşmergesi Irak rejimine karşı konumlandılar. Bunlar, Sami Abdurahman komutasındaki KDP peşmergelerince pusuya düşürüldü. Büyük çoğunluğu silahsız olan 600 civarı peşmerge katledildi. Ali Asker’e yönelik yapılan saldırıda Türk Devleti de helikopterlerle KDP’ye destek sundu ve operasyonu ortak gerçekleştirdiler. Ali Asker ve iki komutan arkadaşı esir düştü. Sami Abdurahman, yaralı olan Ali Asker’i roketle vurarak katletti.
PKK’ye düşmanlık
Mele Mustafa Barzanî 1975 yılında Amerika’da öldüğünde, yerine geçen oğlu Mesud Barzanî babasının bütün mirasını devraldı. Baba Barzanî’nin en önemli mirası da Türkiye ile dostluk anlaşmasıydı. Her ne olursa olsun bu sözleşmenin gereklerini yerine getirecekti. Bu gelenek babadan oğula devir oldu. Herkes bu baba Barzanî’nin Türkiye ile yaptığı anlaşma üzerine siyaset yürüttü. Çok zaman bu anlaşmayı kendi halkına karşı bile acımasızca uyguladı. PKK 1984’te silahlı mücadele sürecini başlattığında, KDP 1946’daki Türkiye ile yapılan sözleşmeyi yeniden yürürlüğe koydu.
Mesud Barzanî, Şam’da PKK Lideri Abdullah Öcalan ile bir görüşme yaptı. Bu görüşmede Öcalan’dan tek şey istendi. Acilen Türk devletine karşı başlatılan savaş sürecine bir son vermesini istedi. İstediğini alamayınca PKK ile 1983’te imzalanan sözleşmeyi tek taraflı fesh etti. Onların Türk devletine sözleri vardı. Türk Devleti’ne karşı silahlı mücadele başlatılmasına müsaade etmeyeceklerdi.
Birçok alanda PKK’ye yönelik operasyonlarda yer aldılar. Buna benzer birçok olay günümüze kadar yaşandı. Fakat Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan de fakto ortamda Güney Kürdistan’daki güçler de bir statü elde etti. Bir parlamento kuruldu ve bu parlamentonun ilk kararı PKK faaliyetlerinin durdurulması oldu.
Sömürgecilikle işbirliği
Böylesi bir dönemde KDP’nin KYB’ye dönük saldırılarına tanık olduk. KDP iktidar hırsı ile bölgeye hâkim olmak istiyordu. Bu dönem sonraki süreçte yaşanacak birçok olayı da aydınlatıyordu. KDP ve Barzanîler ailesinin hırsları, Kürdistan bölgesinin demokrasi ve refahının önüne engeldi.
Bu geleneğe göre yetişen Mesut Barzanî de Mele Mustafa Barzanî’nin “Türk devleti dostumuzdur, her kim Türkiye’ye düşmanlık yapıyorsa o aynı zamanda bizim de düşmanımızdır” söylemlerine dayanan anlayışı benimseyerek “dost” bildiği Türk devletine “PKK sizden önce bizim düşmanımızdır” diyerek babasından devraldığı geleneği temsil ediyordu.
Baba Barzanî’nin “TC’ye karşı tek bir kurşun bile atılmasına izin vermeyin” vasiyetini Barzanî ailesi bir ilke olarak benimseyip uygulamaya başlamıştı.
Necati Özgen’in itirafı
Bunu Türk devleti de görmüştü. 90’lı yılların başında PKK de o bölgede yerleşmiş ve Ortadoğu’da örgütleniyordu. Bunu engellemek isteyen Türk devleti harekete geçti. Dönemin Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı Korgeneral Necati Özgen, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’e ‘Kuzey Irak Harekatı’ diye bir rapor sundu. Bu rapora göre Güney Kürdistan’da karakollar yapılacak ve istihbarat ağı geliştirilecekti. Fakat ilk önce kavgalı olan Barzani ile Talabani barıştırılacaktı. Öyle de yaptılar ve bu karakolların yapımına Başuka’da başlandı. Yıllar sonra Korgeneral Necati Özgen katıldığı bir televizyon programında bunu itiraf ediyordu.
Karakollar kuruldu, istihbarat ağları geliştirildi ve 1992’de Kürtlerin ‘şere xiyanetê’ diye tanımladıkları savaşı başlattılar. Türk askerlerinin önünde KDP’li peşmergeler PKK güçlerine saldırıyordu. Birçok PKK’li bu savaşta yaşamını yitirdi.
Bunu takiben 14 Mayıs 1997’de Hewlêr’de bir saldırı daha oldu. Onlarca yaralı PKK’li infaz edildi. Bu da ‘Hewler Katliamı’ diye Kürdistan tarih sayfalarına geçti.
Para ve petrol işleri
O dönem, KDP ve Barzanî ailesinin bazı fertlerinin Türkiye’ye bu jestleri bazı ekonomik kırıntılarla mükafatlandırıldı. Ailenin şirketleri korunmaya başlandı. Bazı kara paralar Türkiye üzerinden aklandı. Türkiye’ye petrol satımı başladı. Türkiye bankalarına paralar aktarıldı.
Diğer yandan Barzanî ailesinin sadece kendileri için dünya borsalarına girmeleri ve yurt dışında şirketler kurmaları dönemi başladı. Gün geldi dünyanın en zenginleri listesinde Barzanîlerin isminin yer aldığını gördük.
Halka dönen herhangi bir yatırım olmadı. Fakirlik ve ekonomik kriz aldı başını gitti. Şehir görüntülerinde bir değişiklik oldu. Köy konumundan beton metropollerine dönüşen iki şehir. Hewler ve Süleymaniye. Bu da Kürdistan bütçesinin büyük bir kısmını Türk inşaat firmalarına aktarmakla gerçekleşti.
Komplo partisi
KDP, Güney Kürdistan’da tek bir özgür Kürdün bulunmasını istememektedir. Sürekli Özgürlük Hareketi’nin Güney Kürdistan’dan çıkmasını istemektedir. Bu hareketin orada yaygınlaşması özgür Kürtlerin oluşacağını ve onların bu saltanatlarına baş kaldıracağını iyi biliyorlardı. Bunu istemekten de öteye her türlü siyasi, askeri ve diğer başka kirli faaliyetlerle sürekli saldırılar, komplolar gerçekleştirmektedir.
KDP, Güney Kürdistan’ı kendi mülkiyeti olarak görmektedir. Dolayısıyla kendi mülkiyeti üzerinde başka kimsenin bulunmasını istememektedir. Her fırsatta Özgürlük Hareketi’ne saldırmaktadır. Özgürlük Hareketi’ni kendi ülkesinden çıkarmak istemektedir. Barzanî bugüne dek Özgürlük Hareketi’ne saldırarak binlerce can aldı. Özgürlük Hareketi’ni imha ve tasfiye etmek için yapılmadık hiçbir şey bırakmadı. Bunu onlarca yıldır yapmaktadır.
Neçîrvan Barzanî
Bu Neçîrvan Barzanî süreciyle büyük bir ivme kazandı. Bu dönemde Neçîrvan Barzanî’nin Erdoğan ailesiyle olan şirket bağları, bölgenin siyasi menfaatleri olarak topluma yansıtılmaya çalışıldı. Zaman zaman Ankara görüşmelerinde horlandılar, hakarete uğradılar ama yine de rakamlar ve aile çıkarları söz konusu olunca, her şeye boyun eğip sineye çektiler.
2017 bağımsızlık referandumunda neler oldu hep birlikte izledik ama Ankara-Hewler lobilerinde ne oldu bilemedik. Referandum sonrası Türk devletinin bölgeye yönelik saldırıları, tehdit ve şantajlarını kısa sürede Kürt halkına unutturdular. Ama tarih unutmadı.
Bir yanda bunlar olurken öte yanda KDP tarafında Türkiye ile 90’lı yılları hatırlatan bir flört dönemi başladı. Kürt hareketine karşı geliştirilen ve başlatılan tüm saldırılarda Türk devletinin yanında yer alacaklarına dair sözler verildi.
Tek gündemleri var
2019 ve 2020 yılında KDP ve Türk devleti arasında görüşmelerde bir artış gözlemlendi. Ankara seferleri hep halka iki ülkenin siyasi ve ekonomik görüşmeleri olarak yansıtıldı. Fakat bütün görüşmelerde tek madde üzerinde anlaşma yapılıyordu; PKK bitirilecek, Kürtler bir statü sahibi olmayacaktı.
Saldırıları ve Türk devleti ile hareket etmeleri Güney ile sınırlı kalmadı, Rojava’ya da saldırmaya başladılar. Efrîn, Girê Spî ve Serêkaniyê işgalini PKK’nin varlığına bağlayarak Türk devletine yeni alanlar açmaya çalıştılar. ENKS ve bazı siyasi güçleri oradaki kazanımlara saldırtarak ortadan kaldırmak istedi.
Hêftanîn ve Zînê Wertê’de askeri güç ve lojistik stoklamaya başlayıp, olası bir Türk saldırısı için çevre temizliğine başladı. Buna karşı çıkan Başur halkına karşı şiddet kullandılar. Bu gelişmeler karşısında Kürt toplumunda baskılar geldiğinde de bir papağan gibi Efrî ve Serêkaniye’de söyledikleri sözleri tekrarladılar; PKK’nin varlığı sebep oluyor ki Türk devleti müdahale hazırlıkları yapıyor.
Şengal düşmanlığı
KDP benzer duruşunu ve siyasetini, Şengal ve Mexmur’da da gösterdi. Maxmur’a ambargo uyguladı ve 2014 yılında DAİŞ’in işgaline terk ettiği Şengal’i Türk devletinin istemleri doğrultusuna Bağdat ile bir sözleşme imzalamaya yöneltti. Bugün bu sözleşme ile Ezîdî halkının kurduğu öz savunma mekanizmasını kırmaya çalışıyor. 73 fermandan yeni çıkmış ve kendi yaralarını sarmakla uğraşan Ezîdî halkını yarını belli olmayan bir sürece eviriyor.
Devlet ile aldatmak
Barzanî’nin, KDP’nin Kürt devleti dedikleri kendi iktidarını, çıkarlarını büyüterek, koruyarak sürdürmektir. Bunu yaparken de Kürtleri aldatmak, kandırmak için de bağımsız Kürdistan’ı kurmak istiyorum, bu inancım var, hedefim budur diyerek Kürt halkına karşı sömürgeci devletlerle, uluslararası hegemonik güçlerle girmiş olduğu ilişkilerini, Kürt ve Kürdistan karşıtlığını, bunun sonucunda gizlemek istemektedir.
Zaten 25 yıldır Barzanî’nin Kürt devleti var. Kürt halkının özgür ve demokratik yaşama kavuşması için hiçbir şey yapmadı. Bu 25 yıl boyunca Barzanî ailesi ve KDP kendi iktidarlarını, çıkarlarını daha da geliştirerek, büyüterek varlıklarını sürdürdüler. Zaman zaman diğer bölge partilerini de ikna ettiler ve beraber halka büyük zulümler yaptılar.
Son dönemde bölgedeki haksızlık, talan, rüşvet, yolsuzluk, maaşların ödenmemesi halkı sokaklara yöneltti. Halk günlerce sokaklarda bu partilerin binalarına saldırdı. Fakat KDP halka saldırmaya başladı. 10 genç katledildi. Adeta Türk devletini taklit ediyorlardı. Onlar Bakur Kürdistan’da nasıl Kürtlere saldırıyorsa, aynı yöntem ile saldırıyorlardı. KDP, Türk faşizminin kitlelere saldırma yönetmenliğini iyi okumuştu.