Ali Sinemilli
Bilindiği üzere, bir Şubat günü Türk savaş uçakları Rojava, Şengal ve Maxmur’a yönelik hava saldırıları gerçekleştirdi. Daha bu saldırıların sonuçları tartışılırken 2 Şubat günü Ankara’da Erdoğan ile Neçirvan Barzani’nin dikkat çekici görüşmesi basına yansıdı. Bu görüşmeden sonra gazetecilere konuşan Erdoğan, önce misafirini PKK’ye karşı mücadelede verdiği destekten dolayı övdü, sonrasında ise şu değerlendirmeyi yaptı: Neçirvan Barzani ile Irak’ın merkezini konuştuk, önümüzdeki dönemde Irak’tan Türkiye’ye doğalgaz arzı olabilir, Cumhurbaşkanlığı seçimiyle birlikte Irak’ta yeni bir süreç başlayacak.
KDP- Türkiye cephesinde bunlar yaşanırken Irak’ta da bu dönemde önemli gelişmeler oldu. Irak Yüksek Federal Mahkemesi ilkin KDP’nin Cumhurbaşkanlığına aday gösterdiği Hoşyar Zebari’nin adaylığını reddetti, ardından da Kürdistan bölgesinin 2007 tarihli ‘Petrol ve Gaz yasasının’ Irak Anayasası’na aykırı olduğuna hükmetti. Mahkeme ‘bölgeden ihraç edilen petrol gelirleri merkezi yönetime teslim edilmeli’ dedi. Irak mahkemesinin bu kararları, İran’ın KDP-Türkiye’nin attığı adımlara cevabı olarak okundu, böyle yorumlandı.
İran’ın KDP-Türkiye ilişkilerinden rahatsız olduğu sır değil. Irak’taki yeni hükümeti kurma sürecinde de İran’ın KDP’yi dizginlemeye yönelik bazı hamleleri oldu. Kasım Süleymani’nin yerine geçen ‘Kaani’nin en az iki defa KDP yetkilileri ile görüştüğü ve KDP’yi izlediği siyasetten vazgeçirmek istediği basına da yansıdı. Buna rağmen KDP’nin ABD ve Türkiye ile tam ortaklık temelinde Irak’ta yeni yönetimi şekillendirme çabaları sürdü ve nihayetinde bilinen mahkeme kararları geldi.
KDP alınan bu kararlar ardından ne yapacak, nasıl adım atacak diye merak edilirken Münih Güvenlik Konferansı’ndan servis edilen fotoğraflar gidişatın nereye doğru olacağını göstermiş oldu. Açık ki, bu konferanstan yansıyanlar KDP’nin yaşadığı yalpalanmanın boyutunu görmek açısından ibret verici.
Konferansta Neçirvan ve Mesrur Barzani ile ayrı ayrı görüşen Türk Savunma Bakanı Hulusi Akar, ‘Barzanilerle PKK’nin tasfiyesinde mutabıkız’ dedi. Bilindiği üzere, Akar bir süre önce ‘Kürdistan’ diye bir yer yok demiş, bu da Kürt kamuoyunda tepkilere neden olmuştu. Anlaşılan o ki ‘olmayan’ Kürdistan’ın ‘olmayan’ yöneticileri Akar ile birer görüşme gerçekleştirdiler ve PKK’nin yok edilmesinde hemfikir oldular!
Mevcut durumda şunu söylemek mümkün: Türkiye ile giriştiği ortaklık nedeniyle Irak’ta ciddi manada zorlanan, sadece kendisini değil Kürt halkının kazanımlarını da riske atan KDP aynı yolda yürümeye devam ediyor. Türkiye ile ilişkilerini sınırlayan değil daha fazla geliştiren bir KDP gerçekliği söz konusu. Güney Kürdistan’da siyaseten zorlanan ve halk desteğini büyük oranda kaybeden KDP, ayakta kalmak için Türkiye’ye yaslanmakta, buradan çıkış aramaktadır.
Şüphesiz, Türkiye’deki iktidar da KDP’nin yaşadığı bu zorlanmayı görmektedir. Bundandır ki, her geçen gün daha fazla bu partiyi denetime almakta, çıkarları için kullanmaktadır. Kuşkusuz, PKK’ye karşı mücadelesinde, Türkiye ile bugün tam uyum içinde hareket eden bir KDP yönetimi vardır ve bunu her iki tarafta dillendirmekten çekinmemektedir. KDP-Türkiye ilişkileri tarihsel olarak da zaten bu minvaldeydi. Türkiye, PKK ile mücadelesinde başarılı olmak için KDP ile ilişki kurmuş, bu ilişki gelinen aşamada KDP’nin tümden Türk devletine teslim olması ile sonuçlanmıştır.
Mevcut koşullarda artık bir KDP iradesinden söz etmek mümkün değildir. Günübirlik yaşananlar KDP yönetimi gibi görünen yapının esasen Türk devlet aklı ile hareket eden, Türk özel savaş rejiminin kontrolündeki bir oluşum olduğunu göstermektedir. Mesela Türkiye’nin hava saldırılarına göstermelik de olsa belli başlı güçler ses çıkarırken KDP üç maymunları oynamaktadır. Hatta bununla da kalmayıp gelişen saldırıları meşrulaştıran, haklı göstermeye çalışan bilinçli bir faaliyet yürütmektedir.
Hal böyle olunca, kendisini Kürt partisi olarak lanse eden KDP’den ziyade Türk devletinin güdümünde Kürde karşı savaş halinde olan ve her geçen gün Kürdün geleceğini tehdit eden bir KDP şekillenmektedir. Bu KDP’nin eğer önü alınmazsa bugünkünü katbekat aşan bir biçimde Kürt halkına zarar vereceği açıktır. Böyle bir KDP’yi sadece Türkiye’nin değil, bölge üzerinde söz sahibi olmak isteyen her gücün kullanmak isteyeceği ve bunun da özünde Kürdün özgür yarınını tehdit edeceği açıktır.
Yaşananlar akıllara KDP’nin 1975 (Aşbetal) kararını getirmektedir: Peşmergenin lağvedilmesi, direnişe son verilmesi. Kuşkusuz, Kürt halkı bugün her anlamda daha bilinçli ve örgütlüdür. Buna benzer girişimlere izin vermeyecektir. Fakat böyle bir tehdidin sürüyor olması dahi önemlidir ve bir an evvel tasfiyesi gerekmektedir.