Güney Kürdistan’da yaşıyorsanız eğer, sık sık eski peşmergelerle karşılaşmanız mümkün.
‘Eski’ dediğim, henüz görece özgürlüklerin kazanılmadığı dönemde, dağlarda özgürlük için savaşmış, dönem dönem vurulmuş, sakat kalmış, esir düşerek Saddam zindanlarında olağanüstü acılar çekmiş olanlar. Şimdilerde elli, altmış, yetmiş yaşlarında olan bir kuşak. Daha yaşlıları da var tabii ki…
Bunları ikiye ayırmak mümkün; az bir kısmı iktidar çevrelerine yakın, ya da iktidarın bir parçası olduklarından çeşitli olanaklara sahip olabilmişler, ‘mutlu’ bir yaşam sürdürüyorlar. Evleri, arabaları var ve eksikleri yok.
Çoğunluğuna ise şimdilerde düzenli olarak alamadıkları, ev kirasını ödedikten sonra çoluk çocuklarının karnını ancak doyurabildikleri az birer maaş bağlanmış. Bunların çoğunluğu da geçinebilmek için, o yaşına ve çektiklerine rağmen eğer bulabilirse ikinci bir iş yapıyor. Kimi mahallede küçük bir bakkal dükkanı, herhangi bir şirkette ayak işleri, pazar yerinde köyden getirdiği birkaç kasa sebze meyveyi satabilme umudu, kimi taksi şoförlüğü, kimi hastanelerde ve benzer kurumlarda en ağır işlerde çalışarak ailesinin geçimini sağlamaya, çocuklarının ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyor.
İşte daha çok bu ikinci kesimle, yani yaşamın içindekilerle her gün yüz yüze gelebiliyor, kimileriyle de sohbet şansı bulabiliyorsunuz.
“Biz dağdayken açtık, susuzduk çoğu zaman ama çok daha mutluyduk” demişti biri.
“Eşittik, ne var ne yoksa hepimizindi, köylerden bulgur, ekmek gelirdi, oturur hep beraber yerdik. Birimizin ailesinden bir yiyecek geldiğinde de herkesle paylaşılırdı. Benim diye bir şey yoktu, her şey hepimizindi. Bir paket sigarayı paylaşır içerdik. Daha önemlisi; sen ölme, sana birşey olmasın, ben öleyim mantığı hakimdi hepimizde. Ülkeyi özgürleştirip aşağıya, şehirlerimize, kasaba ya da köylerimize indiğimizde de her şey paylaşılacaktı, hepimiz kardeş gibi yaşayacaktık. Ama ve ne yazık ki öyle olmadı, şehre indikten bir süre sonra hiçbir şey ne konuştuğumuz ne de düşündüğümüz gibi oldu. Bir kısım arkadaşımız vaatlerine uymadı, iktidar olanlar, iktidara yakın olanlar farklılaştılar. Şimdi ben her gün ekmek derdindeyim, onlarla karşılaşma şansım bile yok, görüşme istesem randevu alamam.”
Haklıydı, çok haklıydı adam. Gençliği dağlarda geçmiş, iki kere yaralanıp ölümden dönmüş, şimdi vaadedilen maaşı dahi alamıyor ve ikinci bir işle yaşamını sürdürme derdinde. Dağda omuz omuza savaştığı bir kısım ‘arkadaşlarının’ ise bir eli yağda öbürü balda. Her birinin kapısında birkaç araba duruyor.
Çokça örnek var böyle, benzer çok insanla sohbet ettim. Bazılarını anlatmak bile zul gelir…
**
Halk içinde durumun özeti bu iken yukarıda da enteresan gelişmeler oldu bu kısa zaman içinde.
Şu an Güney’de KDP iktidarı var. Görüntüde YNK, Goran Hareketi ve İslamcı partilerin de koalisyonda ve hükümet ortağı olduğu söylense de mecliste ve hükümette KDP çoğunlukta, ne isterse onu yapıyor. Beş kişilik bir kurulda 2 KDP’li varken dahi, diğer yapılara haber vermeden karar alıp uygulamaya koyuyor. Diğerleri olayı sonradan duyup ‘Bundan bizim haberimiz yok, kararın altında imzamız da yok’ deseler dahi durum değişmiyor.
**
KDP ve Türkiye arasında, başlangıçta komşuluk, ticaret vs gibi başlayan ilişkiler derinleşerek siyasi yakınlığa döndü. Kapılar Türkiye’ye sonuna kadar açıldı. Uzun, oldukça uzun vadeli petrol anlaşmaları imzalandı, binlerce Türk şirketi bölgeyi istila etti. Bölge; Almanya’nın ardından Türkiye ile ticaret hacminde ikinci sıraya yerleşti. Türkiye, dünyanın en iyi petrolünü en ucuz fiyata alıp elinde kalmış, kullanım tarihi geçmiş gıdalar başta olmak üzere satabileceği her şeyi satmaya başladı buraya.
Bunlar yetmedi. Daha bir derinleşti ilişkiler. AKP-MHP hükümetinin her istediği yapılmaya başlandı. Ordu ve çeteler girmeye başladılar Başur topraklarına, yurtsever köyler bombalanmaya, boşaltılmaya başlandı. Türk tankları Hewlêr yakınlarına kadar geldi.
MİT girdi, bölge de aynen Ankara’daki rahatlığıyla çalışıyor, istihbarat topluyor, suikastler organize ediyor, tutuklamalar yaptırıyor. En son 20 civarında Mahmur Kampı sakini öğrenci, işçi, yoksul Kürt tutuklandı, şu an neredeler, başlarına ne geldi bilinmiyor.
Kuzey-Güney sınırındaki peşmerge noktalarının önemli bölümü şu an Türk askeri güçlerinin ve çetelerinin denetiminde. Peşmerge kıyafetiyle dolaşan askerler olduğuna dair bilgiler geliyor.
**
Son hafta içinde olup bitenleri haber olarak iletmiştik gazetemize, yayınlandı. Çoğunuz okumuşsunuzdur. Peşmerge bakanlığına bağlı olmayan, direk KDP kontrolündeki ‘Roj Peşmergeleri ve Gulan güçleri’ Gare ve Metina alanlarına yollandı, onlarca TIR üzerine yüklenmiş zırhlı araçlarla birlikte.
Daha öncesinde Zinê Wertê bölgesinde de benzer bir girişim olmuştu.
AKP-MHP hükümeti ihale açmış, aynen Türkiye’deki ihaleler gibi bir firmaya vermiş bu savaş ihalesini. İhaleyi alan ne yazık ki KDP. Kürtler Kürtlerin üzerine salınmaya, Kürtler arasında bir savaş çıkarılmaya çalışılıyor.
Uzun süredir kendilerinin başaramadıklarını KDP üzerinden yapmaya, Kürdü Kürde kırdırmaya çalışıyorlar. Ne yazık ki KDP de bu olup bitene çanak tutuyor.
“Ben hayatta olduğum sürece bu coğrafyada Kürtler arası bir çatışma olmayacak” demişti sayın Mesut Barzani. Ama bu aralar pek görünmüyor, bu olup biten karşısında herhangi bir açıklama da yapmıyor. Hava gergin ama umut etmekteyiz ki bir sömürgeci gücün talepleri doğrultusunda böyle bir savaş çıkmaz ve eldeki kazanımlar korunur. Zira böylesi bir savaş sonrası bölgenin neler yaşayacağı, nelerimizi yitireceğimizi değme kahinler dahi tahmin edemez…