Gülcan Dereli/ İnci Aydın
Cumartesi Anneleri kadın mücadelesinde önemli bir yere sahip. Baskılara rağmen Türkiye’nin en uzun soluklu eylemi olarak tarihe yazıldı, yazılmaya devam ediyor. Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin ortaya çıkarılması için eylemlerini sürdüren Cumartesi Anneleri, ‘Galatasaray Meydanı bizim mezarlığımız’ diyor ve eylem alanlarının yasaklanmasına rağmen mücadelelerinde kararlı. Yasak, eylemin 700. haftasında geldi. Cumartesi Anneleri’nin 700. haftasındaki eyleme binlerce kişi destek vermek istemiş ancak devlet tarafından engellenmişti. Bu eylem sırasında Emine Ocak, tıpkı 15 Ağustos 1998’de Cumartesi Anneleri’nin 170. haftasında başlayan ve 30 hafta boyunca devam eden müdahale silsilesinde olduğu gibi bir kez daha gözaltına alınmıştı. Emine Ocak’ın iki gözaltı fotoğrafı arasındaki benzerlik, aslında devletin fotoğrafının ispatı niteliği taşıyor.
‘Herkesin annesi olduk’
Cumartesi Anneleri’nin simgesi haline gelen ve kararlı duruşu ile birçok kadına güç veren anne Ocak, yıllardır sürdürdüğü mücadelesini gazetemiz Yeni Yaşam’ın özel 8 Mart ekine anlattı. “Bizi yaşadığımız acılar bir araya getirdi” diyen anne Ocak, “Galatasaray’a gelmeden önce hepimiz ayrı yerlerdeydik ve sadece kendi çocuklarımızı, yakınlarımızı arıyorduk. 24 yılda herkesin annesi ve kardeşi olduk. Biz Galatasaray’da oturmasaydık daha çok insan gözaltında kaybedilecekti. Kayıplarımızın bulunması ve adaletin sağlanması için verdiğimiz mücadelede dilimiz, dinimiz ayrı olsa da birlikte büyük mücadeleler yürütülebileceğinin örneği olduk” dedi.
Susmamak lazım
700. hafta eylemine yönelik polis müdahalesi ve gözaltılara yönelik dünya kamuoyunda gelişen tepkilerin önemli olduğuna vurgu yapan anne Ocak, “Devlet sadece bize değil, köyünde santral istemeyenlere, ormanların yok edilmesini istemeyenlere, hasta tutukluların bırakılmasını isteyenlere, barış diyen akademisyenlere de yani hakkını isteyen herkese şiddet uyguluyor. Bu da hükümetin insanlığını ve vicdanını yitirdiğini düşündürüyor bize” diye konuştu. Devletin kendilerine yaklaşımını, kadına yaklaşımı olarak değerlendirdiklerini söyleyen Ocak, “Susmamak lazım, adalet için hakların arkasında durmak lazım. Plaza de Mayo Anneleri “Kaybedilen mücadele terk edilen mücadeledir” diyor. Kazanmak için sokakları terk etmemek gerekiyor” diye konuştu.
Kadınlar çok şeyi başarabilir
8 Mart’a girerken birçok kadının erkekler tarafından şiddete maruz bırakıldığını dile getiren anne Ocak, “Kadınlar isterse çok şeyi başarırlar. Önce yan yana durmayı, faklı da olsalar birlikte haklarını savunmayı öğrenmeleri ve öğretmeleri gerekiyor. Biz yan yana geldiğimizde çoğumuz ne söyleyeceğimizi, nasıl konuşacağımızı bilmiyorduk. Herkesin geçmişten de okuyup öğrenerek, asla vazgeçmemelerini söylüyorum” diye belirtti.
Leyla’ya borçluyuz
Barış Anneleri, Kürt sorununun barışçıl çözümü için 1996’da bir araya geldi, 1999’da beyaz tülbentleri ve gülleriyle Ankara’ya yürüyerek seslerini duyuran Barış Anneleri’nin mücadelesi, kadın mücadelesine ışık tuttu. Her ne kadar Türkiye’de savaştan etkilenen tüm anneleri kapsamayı hedeflese de Barış Anneleri Meclisi daha çok Kürt annelerinden oluşuyor. Barış Anneleri’nin mücadelesiyle devlet kaynaklı cinsel şiddet, yakılan köyler, işkence, ayrımcılık en çok onların tanıklıkları üzerinden kamusal alanda görünürlük kazandı. Savaşın son bulması için önemli bir rol üstlenen Barış Anneleri Meclisi, ulusal ve uluslararası alanda barış taleplerine meşruiyet kazandırma hedefiyle varlığını sürdürüyor.
Hem Barış Annesi hem de Cumartesi Annesi olan Emine Erbek, gazetemizin özel 8 Mart eki için değerlendirmelerde bulundu. Barış Anneleri’nin kadın mücadelesinde önemli bir yeri olduğunu söyleyen Erbek, Barış Anneleri’nin sesine kulak verilmesi gerektiğine belirterek, “Biz barış talebimizi söylemekten asla vazgeçmeyeceğiz” diye konuştu. PKK lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırması için açlık grevinde olan HDP Milletvekili ve DTK Eşbaşkanı Leyla Güven’in eylemini desteklediklerini söyleyen Barış Annesi Erbek, “Leyla Güven’in bu eylemi karşısında saygı ile eğiliyorum.
Leyla Güven hepimizin taleplerini dile getirmek için bu eylemi sürdürüyor. Bu yüzden hepimiz Leyla Güven’e borçluyuz. Barış Anneleri olarak Leyla Güven’in taleplerinin takipçisi olacağız, eyleminin başarıya ulaşması için elimizden geleni yapacağız” dedi. 8 Mart’a ilişkin Barış Anneleri olarak kadınlara çağrıda bulunan Erbek, “Bütün kadınlardan, annelerden Leyla Güven’e sahip çıkılması çağrısı yapıyorum. Leyla Güven’in talepleri hepimizin talepleridir. 8 Mart’ın merkezinde Leyla Güven olmalıdır” vurgusu yaptı.
Cumartesi Anneleri
90’lı yılların başında gözaltında yaşanan kaybetmeler ve faili meçhul cinayetlerden dolayı kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları harekete geçmeye başladı. İHD 1992 yılında “Kayıplar Bulunsun” sloganıyla zorla kaybedilen kişilere dair ilk kampanyasını başlattı. Gazi Mahallesi Olayları’nda gözaltına alınan Hasan Ocak, 21 Mart 1995’te gözaltında kaybedildi. 15 Mayıs’ta işkence edilmiş cansız bedeni kimsesizler mezarlığında bulundu. İlk kez 27 Mayıs 1995’te toplanan Cumartesi Anneleri, 25 Ağustos’ta oturma eylemi yaptı, 15-20 kişilik grup ve Cumartesi Anneleri’nin mücadelesi zamanla çığ gibi büyüdü.
Barış Anneleri
Cumartesi Anneleri ile Barış Anneleri sık sık birbirleriyle karıştırılır. İki örgütlenme, farklı özneler tarafından farklı ihtiyaçlar gereği kurulmuştur. Barış Anneleri savaşı bitirmek için yola çıkan Kürt annelerinden oluşuyor. 1996’da kurulan Meclis’in en çok ses getiren eylemlerinden biri 1999’da 40 kadın Diyarbakır’dan Ankara’ya “Biz anayız barıştan yanayız” sloganlarıyla gitti. Fakat engellendiler. 2005’te Barış Anneleri’nden Müyesser Güneş’in “Barış İçin 1000 Kadın” eylemi kapsamında Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmesi ise Türkiye’de Meclis’in görünürlüğü ve meşruiyetini arttıran bir gelişme olmuştu.