Siyasi bir parti kurmak, siyasi bir gelenek oluşturmak dostlar alışverişte görsün diyerek atılacak bir adım değildir. Her sınıf kendi çıkarları ekseninde bir siyasi konumlanış içinde olur. Farklı çıkarlara sahip sınıfların parti, sendika vb. amaçlar etrafında örgütlenmesi iradi bir tercihten öte, sınıflar arası çelişkilerin bir tezahürü olarak ortaya çıkar. Şu anda önümüzde duran yerel seçimlerle ilgili aday belirleme tartışmalarının odağında ezilen sınıf ve ulusların eşitlik-özgürlük-kardeşlik talepleri tartışmanın ana merkezinde duruyor. “Sosyal ve halkçı belediyecilik” anlayışı ise muhalefetin sözünü ettiği ama bir türlü realize edemediği henüz olgunlaşmamış bir tartışma olmaktan öteye geçemiyor.
“Nasıl bir yerel yönetim?” sorusunun elbette kolay bir cevabı yok. 12 Eylül faşist darbecilerinin Mamak cezaevinde katlettiği Fatsa Belediye Başkanı Terzi Fikri ile Kürt halkının iradesine kayyım atayan egemen zihniyetin ceberut tutumu arasındaki antagonist çelişki durulması gereken yeri işaret ediyor. HEP-HADEP-DBP-HDP’li belediyelerin ortaya çıkardığı demokratik yerel yönetim örnekleri teorik tartışmaları somutlamamız açısından muazzam deneyimler içeriyor.
Demokratik yerel yönetimlerin nasıl olması gerektiği tartışmalarımız sürerken, rantçı-talancı belediyeciliği en uca taşıyan AKP belediyeleri neye karşı olduğumuzu tarif etmemizi kolaylaştırıyor. AKP belediyeciliğinin alternatifi olarak dayatılan “CHP belediyeciliği” ise halktan kopuk, sermayeye dost, doğayı talan eden yapısıyla demokratik yerel yönetimler kurma mücadelesinin önünde AKP’den bile daha büyük bir engel olarak duruyor. “Değişim” sözcüğünü diline pelesenk eden CHP’nin mevcut belediye yönetimlerinin pratiğine ve “aday” olarak belirlediği kişilere baktığımızda adeta AKP’nin ikizi haline dönüştüğü görülüyor.
Yerel seçim günü yaklaştıkça sistem partileri içinde adaylık yarışması “kafes dövüşü” kıvamına dönüşmüş durumda. Siyasi ilkeleri bir yana bırakarak girişilen “Kazanacak Aday” saplantısı, AKP’den aday olamayanların CHP’de şansını denediği, yönün-yolun tamamen şaşırıldığı bir görüntü ortaya çıkarıyor. CHP’nin isimlerini açıkladığı belediye başkan adaylarına baktığımızda AKP-MHP adaylarından bile daha kriminal isimler görüyoruz. CHP’nin aday profili; Irkçı-cinsiyetçi Bolu Belediye Başkan Adayı Tanju Özcan, kripto AKP’li Antalya Belediye Başkan Adayı Muhittin Böcek, depremde binlerce insanın ölmesinde sorumluluğu bulunan Hatay Belediye Başkan Adayı Lütfü Savaş, 10 Ekim Gar Katliamı’nda ölen insanlara hakaret eden Denizli Kale Belediye Başkan Adayı Erkan Hayla…
Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde ayyuka çıkan “Kazanacak Aday” tartışmasına yönelik Sırrı Süreyya Önder’in “İlla kazanacak aday arıyorsanız eğer Tayyip Erdoğan’ı destekleyin” sözü sistem muhalefetinin yönsüzlüğünü hicvetmesi açısından isabetli bir tespit. AKP’den ve RTE’den kurtulmak iddiasıyla her geçen gün AKP ve RTE’ye benzeyen muhalefet, halkın mücadele azmini kırarak Saray Rejimi’ni güçlendiriyor. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, binlerce insanın depremde ölmesinden sorumluluğu olan Hatay Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ın yeniden aday gösterilmesini “Kırsaldan acayip oy alıyor ve başka isimleri koyduğumuzda kaybediyoruz. Alternatif bulamadık” diyerek gerekçelendirmesi sistem muhalefetinin düştüğü durumu net biçimde ortaya seriyor.
Sistem muhalefetinin içine düştüğü gaflet elbette hepimizi ilgilendiriyor ancak emekçileri, sosyalistleri, Kürtleri daha çok ilgilendiren şey, mevcut durumu tersine çevirecek bir alternatif yaratmak. Doğayı ve şehirleri talan eden, halkı yok sayan rant belediyeciliğinin karşısına geçmişte edinilen deneyimler ışığında güçlü alternatif çıkarmak gayet mümkün. Kayyım saldırılarıyla kısmen kesintiye uğrayan demokratik yerel yönetimleri yeniden kurarken, “kent uzlaşısı” ekseninde sistem muhalefetine mahkûm olmadan yeni mevziler kazanılabilir. Umut olmak ve umut yaratmak için ise öncelikle kayyım saldırısını geri püskürtme zarureti ortada duruyor.
Kazanmak, kazanılacak aday çıkarmanın esas hedef olmadığı, insanca yaşanılacak şehirler, doğanın talanına son vermenin esas amaç olduğu demokratik-sosyal yerel yönetimler hayal değil çünkü geçmiş mücadelelerden devir alınan bir miras var. Hedefin Kürt illeriyle sınırlı kalmadığı, rantçı anlayışın karşısına yönümüzü ve geleceğimizi kaybetmemek için her yerde ortak bir irade çıkarmak zorundayız.