Su ve Vicdan Nöbeti’ne katılan Kemalbay, Kaz Dağları, Hasankeyf ve Munzur’da yaşanan doğa katliamlarının birbirinden bağımsız olmadığını belirterek, ‘birlikte mücadele’ çağrısı yaptı
Çanakkale merkez bağlı Kirazlı Köylü Balaban Mevkii’nde altın madeni projesi kapsamında yapılan ağaç katliamına yönelik başlatılan “Su ve Vicdan Nöbeti” 18’inci gününe girdi. Kanadalı Uluslararası altın tekeli Alamos Gold’un taşeron şirketi Doğu Biga Madencilik eliyle yürüttüğü ağaç katliamı bütün ülkede geniş yankı buldu. Alamos Gold ve yerli taşeronlarının yaşam alanları üzerindeki saldırısı ve Kirazlı Balaban’daki metalik madencilik faaliyetinin son bulması için başlatılan Su ve Vicdan Nöbeti’ne katılan Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay, Kaz Dağları, Hasankeyf ve Munzur’da yaşanan doğa katliamlarının tek sorumlusunun Türkiye’yi bir şirket gibi yönetmek isteyen AKP ve Erdoğan rejiminin neoliberal politikaları olduğunu söyledi.
Sermaye ye peşkeş çekiliyor
Altın maden şirketlerinin uluslararası tekeller ve içerdeki taşeronların eliyle sermayeye peşkeş çekildiğini vurgulayan Kemalbay, sürecin Türkiye ve Kürdistan’da devam ettiğini söyledi. Kaz Dağları’ndan Hasankeyf’e binlerce insanın tarihi yıkıma karşı durduğunu ifade eden Kemalbay, doğa katliamlarına karşı direnişlerin olduğunu söyledi. Direnen kişilere güvenlik güçleri tarafından müdahale edildiğini belirten Kemalbay, “Bu da bir suç işlendiğinin göstergesidir. Kimse demokratik hakkını savunduğu için suçlanamaz” dedi.
‘Susrasak geride hiç bir şey kalmayacak
Neoliberal politikalara karşı birlikte mücadele edilmesi gerektiğinin altını çizen Kemalbay, Kaz Dağları’nın milyonlarca yılda oluşmuş bir ekosisteme sahip olduğuna dikkat çekti. Bu ekosistemi ortadan kaldıran uluslararası şirketlerin asitler, drenajlar ve siyanürle burayı yok etmek istendiğine dikkat çeken Kemalbay, “Siyanürün ürettiği zehirli maddeler, sağlığa zarar vererek, Çanakkale ve ekosistemde yaşayan bütün canlıları tehdit altına alacaktır. İktidarın Türkiye’yi bir şirket gibi yönetmek istedi. Böyle yönetme isteğinin nedeni Türkiye’de kapitalizmin bir duvara yaslandığını farkındaydılar. İnşaatçı politikalar büyük bir tıkanma içerisindeydi. Bu yüzden Türkiye’yi bir Şirket gibi kendisi yönetip karar verecekti. Ormanları, meraları, nehirleri, Hasankeyf ve Munzur gibi o eşsiz coğrafyaları sermayeye peşkeş çekecekti. Eğer biz Hasankeyf’te susarsak İznik’te, Salda’da susarsak o zaman geride hiçbir şey kalmayacak” diye konuştu.
‘Türkiye kimsenin çöplüğü değildir’
Direnişlerin birbirinden bağımsız ele alınamayacağını söyleyen Kemalbay, Hasankeyf, Kaz Dağları, Munzur, Dicle, Hevsel ve Sur’un halklara ait olduğunu belirtti. Avrupa ülkelerinde tek bir ağaca dahi müdahale edilmediğini vurgulayan Kemalbay, “Kaz Dağları’nda doğadaki tüm canlılar yok edildi. Buna kimsenin seyirci kalamaması gerekir. Halk sahip çıkıp itiraz ederse, şirketleri durdurabiliriz. Bu kapitalizmin doğa yıkımına karşı eğer batı merkezi kendini korumaya çalışıyorsa, Türkiye gibi ülkeler de kedini koruyabilmeli, çünkü Türkiye kimsenin çöplüğü değildir” diye konuştu.
MA / Esra Solin Dal – Zemo Ağgöz