Kürt halkının büyük emeklerle kazandığı belediyelere kayyum atanmasının bir devlet politikası olduğunu bir an bile unutmamak gerekir. Zira unutanlar ve sorunu hala yanlış adaylar belirlenmesinde arayanlar var. Sorun eş başkan olarak belirlenen isimlerde değil, yeminli Kürt düşmanlarının izlediği kirli ve gerici anlayıştadır.
Bu noktada, Ankara merkezli planlanan ve yerellerde uygulanan kayyumculuğun günlük gelişmelerden bağımsız bir stratejinin tamamlayan ve tamamlanan bir parçası olduğunu kalın harflerle bir yere not edelim.
“Şuna dikkat etseydik kayyum atanmazdı” ya da “şu kişiler yerine başka kişiler belirlenseydi” şeklindeki tartışmalar hem kendini kandırmak hem de özel savaş politikalarının değirmenine su taşımak olacaktır.
Düşünsenize, iradeniz Kürt karşıtları tarafından kayyumlarla üç dönemdir yeniden yeniden masa başı üretilmiş gerekçelerle işgal edilirken, siz ise kayyumcuları değil de gönül verdiğiniz partiyi yani kendinizi suçluyorsunuz! Hal böyle olunca özel savaş borazancıları daha da hevesleniyor ve fütursuzca saldırılarına devam ediyor.
Falanca kişinin şöyle bir dosyası varmış, filanca kişi vakti zamanında şu sözleri söylemiş, türünden uyduruktan üfürmeli yalanlar kayyumculuğa meşruluk kazandırmaktan başka bir anlam ifade etmemektedir.
Söyler misiniz lütfen, ülke Kurdistan, kimlik Kürt, dil Kürtçe, parti DEM ve DBP olunca hakkında dosya açılmayan var mı? Diyelim ki dosyası var, bu durum seçimlerden önceki durumu ilgilendirir, şimdiyi değil. Kişinin seçime girmesinde mani yoksa üfürmeli üretilmiş yalanlara başvurmayacaksın. Başvuracaksan seçim yapmayacaksın. Bu kadar net.
Zor aygıtlarını Kürt halkına karşı şuursuzca kullanmaktan çekinmeyen yeminli Kürt düşmanları için kayyum gerekçesi bulmak hiç de zor değildir. Bu gerekçelerin de masa başında oluşturulduğunu bilmek gerekir. Bu gerçekler atlatıldığında yanlışı kendi içinde arama ve içe büzüşme başlıyor. İstenilen şey de bu zaten.
Net olan şey şudur: “Çöktürme Planı” ile birlikte kayyum politikası, Kürt halkının onurlu mücadelesini ezme, yok etme, o da olmuyorsa geriletme ve marjinalleştirme politikasının bir parçasıdır. Esas saldırı sadece Kürtlerin elindeki belediyelere dönük değil, Kürt diline kimliğine ve kültürünedir. Yani Kürtlerin varlığınadır. Bu yüzden Kürt varlığı korunmalı, özgürlüğü sağlanmalı sözü en değerli manifestodur.
Son günlerde en çok tartışılan konulardan biri de “Kayyumlar devam edecek mi?” sorusudur. Devletin Kürt karşıtı politikası sonuçsuz bırakılmadıkça Kayyumculuğun devam edeceğinden şüphe etmemek gerekir. Ve elbette minareyi çalmak isteyenlerin kılıfını bulacaklarından da.
Kayyumların diğer belediyelere gelmesini beklemek ise, pasif bir yaklaşım sergilemek ve adeta kurbanlık koyun haline gelmek anlamına gelir. Bu noktada, mücadelenin en çok yükseltilmesi gereken yerler, kayyumun gerçekleşmediği belediyelerdir. Özellikle Wan ve Amed gibi şehirler, yerel demokrasiyi savunma ve halkın iradesini koruma konusunda öncü bir rol üstlenmelidir. Bu, sadece belirli bölgelerin değil, tüm toplumun dayanışma içinde hareket etmesi gerektiğinin altını çizer.
Bu noktada, kayyum uygulamasına karşı mücadelenin yalnızca Kürdistan ile sınırlı kalmaması gerektiği de açıktır. Özellikle Batının, bu önemli süreçte aktif bir rol üstlenmesi ve Kürt halkının dostlarının sürece dahil olması önemlidir.
Önemli gördüğüm diğer bir husus ise muğlak cümlelerden kaçınılmasının önemidir. Kayyum, sadece bir gasp etme olayı olarak ele alınmamalı, aynı zamanda bir işgal hatırlatması olarak değerlendirilmelidir. Birçok yerde zor kullanılarak belediyelerin yönetimleri ele geçirilmiş, Halkın yerel demokrasi hakları ihlal edilmiştir. Bu tür muşambalara karşı yapılacak en etkili savunma, dile açıklık ve kesinlik kazandırmaktır. Muğlak cümleler, olayların gerçek yüzünü gizleme potansiyeli taşır ve bu da toplumsal farkındalığı zayıflatır. Net bir dil kullanarak, kayyumculuğu daha etkin bir şekilde ifade etmek mümkündür.
Sonuç olarak; Kayyum, sadece bir gasp etme değil, aynı zamanda bir işgal hatırlatmasıdır. İstediğimiz zaman zor aygıtlarımızı kullanarak istediğimiz şeyi yaparız demenin başka bir ifadesidir. Bu yüzden “Özgür irademizle seçtik, irademizi işgal edemezsiniz” demek ise direnişin ve teslim alınamayacağının hatırlatması olacaktır. Net ifadeler sadece bir söylem değil; aynı zamanda gelecek için hayati meselelerdir.