Demokratik toplum, rızalaşma ve kolektif yarar temelinde ortak iradenin tecellisiyle mümkün olup geniş toplumsal kesimlerin ihtiyaç ve talebiyken, alabildiğine merkezi ve otoriter rejimler ise muktedirlerin azami sömürü için azami tahakküm ihtiyacına cevap olarak hâkim sınıflar tarafından inşa edilmektedirler.
Hak ve gasp kavramları içerik olarak zıt kutupları ifade etmektedirler. Hak mücadeleleri tamamen meşru ve haklı iken hegomonik ilişkilerin hâkim kılınmasıyla yürütülen her türlü hak gaspı ise gayrı meşru fiiller olmaktadır. İktidarcı hiyerarşi, cinsiyetçilik ve sınıflaşma üzerinden inşa edilen hegomonik ilişkilenme biçimleri tahakküm hukukuyla topluma dayatılmış, bu ilişkilenme biçimi ideolojik tahakkümle meşrulaştırılmaya çalışılmış, bunların yetmediği noktada ise zor aygıtları eliyle çıplak şiddet devreye konulmuştur.
Rızasız yolun zirvesi olan kapitalizm koşullarında ise tahakküm ve her türlü hak gaspının daha da inceltilerek derinleştirildiği, toplumsallığın atomize edildiği, homojen toplum politika ve pratikleriyle bir soykırım sistemine dönüştüğü bir gerçektir.
Toplumsallığın parçalanarak hegomonik ilişkilerin dayatıldığı, toplumun iradesizleştirilerek yönetimden dışlandığı yani ahlaki-politik toplum gerçekliğinin çiğnendiği demlerden bu yana toplumsal direnişlerin de süregeldiği, sıcağı sıcağına yaşanmakta olduğu da bir diğer gerçektir.
Dünyanın dört bir yanında süregelen hak mücadeleleri ise gerek ulusal özellerde, gerekse küresel ölçekte kriminalize edilerek terörle yaftalanmakta, muktedirlerin küresel işbirliğiyle ezilmek istenmekte, kolektif biçimde de yürütülmektedir. Oysa hak temelli yürütülen, simbiyotik ilişkilenme biçimleriyle kolektif yararı, toplumsal barışı esas alan mücadeleler demokratik ve meşru mücadelelerdir.
Muktedirlerin tek tipçi politikaları ötekileştirilenler başta olmak üzere tüm halklarımıza ağır bedeller ödetmiş ve pek çok trajediye yol açmıştır. Bu toprakların birçok kadim halkı bu politikalarla ya yok edilmiş ya da bu topraklardan sürülmüş durumdadırlar. Bu toprakların kadim kültürleri ve halklarından olan Aleviler ile Kürt halkı ise demokratik bir dirençle toplumsal varlıklarını sürdürme mücadelesi vermektedirler. Demokratik mücadele ve hak talepleri ise asimilasyon politikalarının derinleştirilmesi, göçertme ve sistematik şiddetin yükseltilmesiyle cevaplanmaktadır.
Kayyum atamalarıyla gerçekleştirilen irade gaspları anti demokratik politika ve pratiklerin gündemi yoğunca işgal eden örneklerindendir. Kürt illerinde kayyumlarla başlatılan irade gaspları Türkiye’nin batısına da taşınmış, İstanbul-Esenyurt ilçesine de el konulmuştur. Bu yönelimin Esenyurt’la sınırlı kalmayacağı da görülecektir. İstanbul gibi bir kentte muhalefetin bu gasp karşısında gösterdiği direnç düzeyi başka irade gasplarına kapıyı aralar düzeyde kalmıştır.
Yönetimden dışlanan, toplumsal hakları tanınmayan Kürt halkı demokratik mücadelede ısrar etmiş, tekrar tekrar el konulan yerel yönetimlerine sahip çıkarak duruşunu korumuş, tutumunu muktedirlere ve tüm dünyaya tekrar tekrar ilan etmiştir. Son yerel seçimlerde de her türlü hukuksuzluğa rağmen kayyumlarla el konulan tüm belediyelerini geri almış ve bunlara yenilerini de eklemişti. Van’da başlatılan el koyma girişimi dirençle karşılanmış, sonrasında ise Hakkari, Mardin, Batman ve Halfeti süreçleri yaşanmış, ardından Dersim merkez ve Ovacık ilçe belediyelerine el konulmuştu.
Seçilmişlere yöneltilen suçlamaların toplumsal vicdan ve akılda karşılık bulmadığı, hukuki ve vicdani değil siyasal kararlar olarak kabul edildiği yerel halkın direnç ve tepkisinden de açıkça görülebilmektedir. Seçilmişlerin suç isnat edilerek görevden alınmaları ya da tutuklanmaları üzerinden gerçekleştirilen belediye gaspları ise Kürt halkı özelinde toplumsal varlıklarına yöneltilen sistematik saldırıların parçası olarak görülmektedir. Kürt halkının toplumsal hak taleplerinden ve demokratik direnişinden vazgeçmediği ve vazgeçmeyeceği ise açıktır.
Son olarak Dersim ve ilçesi Ovacık’a da kayyum atandı. Dersim halkı iradesine sahip çıkarak tamamen meşru ve onurlu bir direnç geliştirdiği gibi, hem Kürt illerinde hem metropollerde ve yurt dışında önemli destek eylemleri gerçekleştirildi. Bilindiği üzere Dersim adeta insansızlaştırılmış bir kent durumundadır. Buna rağmen geliştirilen direniş dünyanın dört bir yanına dağıtılmış olan halkımızın yüreğinde ciddi bir yankı bulmuş, umut ve direnç aşılamıştır. Direnişte yer alan canlarımız güçlü bir çerağ uyandırmış, Sey Rıza’nın diz çökmeyen duruşunu göstermişlerdir. Halkımız ve kurumlarımız bulundukları her yerde bu direnişe aktif biçimde sahip çıkmalı, direnişi büyütmeli ve sürekli kılmalıdır.
Evet, muktedirlerin zihniyet, politika ve pratikleri tahakküm üzerine kuruluysa, halklarımızın, ezilen cins ve toplumsal kesimlerin ihtiyacı ise rızalaşma temelli bir barış ve demokratik toplumdur. Muktedirlerin tahakküm temelli politika ve pratikleri karşısında cümle mazlumların rızalı-ikrarlı birliği ve direnişi tek seçeneğimizdir.
Aşk ile…