HEP’ten günümüz DEM Partisi’ne kadar siyasal örgütlenmeler ile hak arayışlarını daha sesli, daha bilinçli ve daha örgütlü bir şekilde dile getirmeye başladılar. Siyasal ve toplumsal alanda Kürtler güçlendikçe, aktör haline geldikçe ölümcül derecede zorluklar ile karşı karşıya kalmaya başladılar
Rubar Amedi
Kürt özgürlük mücadelesi ülkesi, kimliği, varlığı inkar edilen halkının haklarını savunmak için nice bedeller ödeyerek günümüze kadar gelebildi. Bugün Kürdistan’da hangi kapıyı çalarsanız ya esiri vardır ya dağda yakını ya da şehidi. Bu tür ağır bedeller ödeyerek yok olmaktan, varlığı inkar edilmekten kurtulup direnerek kendini var etmeye getirmiştir.
Kürtler her zaman bu coğrafyada savaştan uzak kalarak, etnik çatışmalara girmeyerek özgür yaşamayı kendilerine bir yaşam biçimi olarak benimsemişlerdir. Varlıkları tehlikeye girdikleri esnada ise asla savaşmaktan ve direnmekten de geri kalmamışlardır. Her ne kadar bu çatışmalı ortamlardan uzak durmaya çalışsalar da nihayetinde yine de sömürgeciler tarafından işgalden, baskılardan, katliamlardan kurtulamamışlardır.
Kürdistan’ı işgal eden her egemen gücün en büyük korkusu Kürtlerin direnişçiliğidir. Bu direnişçiliği kırmak için türlü türlü yol ve yöntemlere başvurarak (ki en çok da ihanet unsurunu kullanarak) Kürdistan’ı kontrol altına almaya çalışmışlar.
Asla Kürtlerin kendi kendini yönetmesine müsaade edilmemiş, Kürde biçilen rol yönetilmeye mahkum olmaktır. Fakat Kürtler tarihten çıkardığı dersler ile savaş bilincinin yanında politik bir bilincin de olması gerekliliğini anlayarak, siyaset sahnesinde örgütlenerek, ittifaklar oluşturarak çıkmaya başladı. Söylem,
eylem ve beklentileri karşılama gücü ile kısa sürede kitlesel tabana ulaştılar. Bu durum TC devleti için hiç alışılagelen bir durum değildi çünkü Kürtler sadece kendi aralarında değil bu sistemden, bu devletin zulmünden zarar görmüş tüm topluma, sınıfa ve dezavantajlı gruplara hitap ederek gittikçe büyüyen ve tabana yayılan bir oluşum oldular.
HEP’ten günümüz DEM Partisi’ne kadar siyasal örgütlenmeler ile hak arayışlarını daha sesli, daha bilinçli ve daha örgütlü bir şekilde dile getirmeye başladılar.
Siyasal ve toplumsal alanda Kürtler güçlendikçe, aktör haline geldikçe ölümcül derecede zorluklar ile karşı karşıya kalmaya başladılar.
Devlet 1990’larda bu büyümeyi engellemek için sahaya Hizbul Kontra dediğimiz bir devlet oluşumu ve Gladyo’nun alt birimi olan Hizbullah’ı öne sürdü. Kürt halkı bunlara karşılık verince ve örgütlenince 17 bin faili belli cinayetler işlenerek siyasal ve toplumsal gelişimin önünü almaya çalıştılar. Baskı, zor, işkence, katliam ve tutuklamalar artık günlük yaşamın rutin bir parçası oldu.
Buna rağmen Kürtler asla inancından, kimliğinden ve direnişinden, büyük bedeller ödemesine rağmen vazgeçmedi. Partisiz bile seçimlere girdiğinde yine de Kürdistan’da en yüksek oyu almasını başardı.
Kürtler her zaman için kendi kendini yönetmeye talip olmuştur. Bunun için 1999’dan itibaren genel ve yerel seçimlere girerek kazanımlar elde etmeye çalıştılar. Kürdistan’da belediyeleri ilk kazanmaları ile beraber sisteme karşı en büyük direnişi ve kazanımı sergilediler. Halkçı belediye sloganı ile yıllardır devletin yapamadığı hizmetleri en kısa sürede (eksik ve yanlışları olsa dahi) yapmayı başararak azımsanmayacak derecede projelere imza attılar. Bu durum devlette büyük bir korkuya ve çok ciddi bir rantın elden gitmesine neden olduğu için bir biçimi ile bunun önünde engel olmaya başladılar. 2009’da KCK operasyonları ile beraber kayyum atamaları tamamen devletin Kürdistan’da kaybettiği siyasi ve askeri otoritesini zorbalık ve baskı ile geri alma operasyonlarıydı. Çünkü kayyum aklı selim bir devlet aklı değil çeteleşmiş bir devlet aklıdır. Zorla, inkar ve imha politikaları ile ayakta kalmayı benimseyen bir devletin aklıdır.
On yıldır ısrarla Kürt halkının iradesine ipotek koymaya çalışmalarına rağmen asla sonuç alamadılar. Halk her seferinde irade beyanında bulunarak iradesine sahip çıktı. Devletin bu politikadaki ısrarının arkasında yatan derin bir Kürt düşmanlığı ve inkarıdır.
Batman, Halfeti ve Mardin’e kayyum atamaları bu ısrarın bir sonucudur ve arkası da gelecek. Ne olursa olsun halk her koşulda direnerek iradesine sahip çıkıyor, gece gündüz alanlarda zorba ve inkârcı çeteleşmiş devlet aklına en güzel cevabı kendini örgütleyerek ve direnerek veriyor. Devlette Kürt inkâr aklı değişmediği sürece devlet ne ali cengiz oyunlarından vazgeçecek ne de kayyum atamalarından vazgeçecek. Kürtlerin onurlu duruşu ve mücadelesi bu köhnemiş aklı tarihin en derinliklerine gömmeye muktedir olacaktır.