Toplum koronavirüs ile boğuşurken hükümetin tedbir almak yerine Kürt illerindeki HDP’li belediyelere kayyum ataması tepki çekmişti. Kayyum atamasının arka planında yatan politikaları HDP’nin yerel yönetimlerden sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Salim Kaplan’a sorduk
Hüseyin Kalkan
Dünya ve Türkiye halkları koronavirüs ile boğuşurken, hükümet tedbir alacağına Kürt illerindeki HDP’li belediyelere kayyum atamaya girişti. Toplum sağlığını tehlikeye atmak eleştirilerine yol açan uygulamayı HDP’nin yerel yönetimlerden sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Salim Kaplan ile konuştuk. Kaplan, tam salgına karşı mücadelenin yoğunlaştığı günlerde 8 belediyeye daha kayyum atanmasının düşmanlıkta öte bir uygulama olduğunu belirtti. Kayyum uygulamasının Kürt illerinde halkı koronavirüse karşı savunmasız bıraktığını söyleyen Kaplan’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
- Partinizin belediye eş başkanlarının görevde alınması ve cezaevin konulması, Kürt illerinde salgınla mücadeleyi nasıl etkiliyor?
Biliyorsunuz, biz 31 Mart’ta 65 belediye kazandık. Bildiğiniz gibi hemen akabinde, daha önce hazırlanmış genelgelerle eşbaşkanlarımızın büyük bölümü görevden alındı. Salgının başladığı tarih olan 11 Mart 2020 itibarı ile HDP’nin 26 belediyesi vardı. Bunları 4 il, Ergani, Silopi gibi birkaç tane büyük ilçe, geri kalan ise küçük ve dar nüfuslu beldelerdi. Buna rağmen, salgının başladığı 11 Mart itibarı ile belediyelerimize bir bilgi notu gönderdik, 13 Mart’ta ise 7 nolu genelgemizle ise salgına karşı toplumcu belediyecilik ilkeleri ile nasıl mücadele edileceğini dair bilgilendirmede bulunduk. Doğrusu arkadaşlarımız, gece-gündüz demeden, bütün imkânsızlıklara rağmen çok iyi bir hizmet verdiler. Belediyelerin her imkânı kullanarak halkı salgın hakkında bilgilendirdi. Türkiye’ye örnek olacak yöntemler kullandık. Mesela, Batman Belediyemiz, tam da kayyum atanmadan bir gün önce insanların bir ara gelmemesi için ve sosyal mesafeyi koruması için, su faturalarının ödenmesini erteledi. Meydanlardaki bankları söktü, park ve bahçelerde bir araya gelinmesine engel oldu. İktidarın ilan etmeden sürdürdüğü ‘sürü bağışıklık’ sistemini boş çıkarmak için gayret gösterdi. AKP iktidarı sadece gece yarısı yaşamını yitiren insanların sayısını açıklamaktan öteye bir şey yapmıyor. Bu sayıların doğruluğu konusunda da zaten halkta yaygın bir kuşku var. Dolayısıyla görevini hakkı ile yerine getiren her kurum, iktidarı teşhir etmiş oluyor. Bizim bölgede yaptıklarımız, aslında iktidarın yapması gerekenler. Yapmadıkları için teşhir oldular. Bunu hazmedemediler. Kamuoyunun algısının salgınla meşgul olmasını fırsat bildiler. Bunu bir fırsata çevirerek 8 belediyemize daha kayyum atadılar.
Biz bunun Kürt halkını salgın karşısında savunmasız bırakmak için tezgahlanmış bir darbe olduğunu düşünüyoruz. Türkiye’de zaten oturmamış, sağlık sisteminin Kürdistan’da çok çok yetersiz olduğunu biliyoruz. AKP iktidarı nerdeyse sağlık konusunda bütün yatırımı şehir hastanelerine yaptı. Bunların hepsi de Kayseri’den öteye yapıldı. Bölgede sadece bir tana şehir hastanesi var. Bu durumu göz önünde bulundurduğumuzda, kayyum sisteminin Kürt halkını salgın karşısında savunmasız bırakmanın adı olduğunu da görürüz. Halka sahip çıkacak, sorunların çözecek halkın belediyelerinde el koydular.
- Halk bunu nasıl algıladı?
Nerdeyse bütün dünyanın salgınla mücadele ettiği, bilim insanlarının, üniversitelerin, ilgili meslek odalarının virüse karşı ilaç ve aşı bulmaya çalıştığı, sosyal bilimcilerin toplumsal dayanışmanın önemini tartıştığı bir dönemde iktidarın 8 belediyemize kayyum atması çok net bir şekilde Kürt düşmanlığıdır. Halkımız da böyle anlamıştır. Dünya böyle anladı.
- Tam salgın günlerinde 8 eşbaşkanın daha görevden alınmasını bu kapsamda nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu ülkede ne olursa olsun, iktidar Kürt düşmanlığı ajandasını hazırda tutuyor. Kürtleri ezmek üzerinden kendini kurgulamış bir iktidar var. Bizim 8 belediyemize tam korona günlerinde kayyum atanmasını, halkın salgına karşı savunmasız bırakılması olarak değerlendirdik ama bunu arka planında Kürtlere düşmanlığın yattığını da biliyoruz. Yine virüsün yayılması karşısında İran gibi zorba devletler bile tutukluları serbest bırakılırken, iktidar siyasi tutukluları serbest bırakmamak için direniyor. Hasta tutukluları bile tahliye ekmeye yanaşmıyorlar. Batman’da eş başkanların gözaltına alınmasını protesto etmek için Batman’a gelen il ve ilçe eş başkanlarının gözaltına alınması, milletvekillerimizin tartaklanması Kürtlere düşman muamelesi yapmanın bir tezahürüdür.
- Görevden alınan ve cezaevine konulan belediye eş başkanlarının serbest bırakılması salgına karşı mücadeleyi nasıl etkiler?
Rehin alınan belediye eş başkanlarımız derhal serbest bırakılmalıdır. Eş başkanlarımızın serbest bırakılması salgına karşı mücadeleye büyük katkı yapacaktır. Belediyelerimizin yoksul ailelerin tespit edilmesi, bu ailelere gıda kolileri ulaştırılması, hijyen için gerekli maddelerin sağlanması konularındaki becerileri zaten biliniyor, belki de görevden alınmanın bir nedeni de budur.
Mevcut belediyelerimiz toplu yaşam alanlarının hepsinde, toplu taşıma araçlarında tutalım, camisinden kilisesine, cemevine kadar, pazar alanlarında hallere kadar her yer gece gündüz demeden dezenfekte çalışmaları yaptı. Türkiye’de ilk defa 12 yaşında küçük çocukları olana, 60 yaş üzerinde çalışanlar ücretli idari izinli sayılmışladır.
Kronik hastalığı olan çalışanları ücretli izine çıkarmış tek kurumsal yapı HDP belediyeleri olmuştur. Diğer belediyeler, arkalarında devletin devasa gücü olan kayyumların tek bir hizmet vermediği gözler önündedir.
Bugün arkadaşlarımız serbest bırakılsa ve görevlerine iade edilse göreceksiniz bölgede koronavirüse karşı mücadele çok daha aktif ve etkin bir şekilde yürütülecektir.
Seçilmişlerle atanmışlar arasındaki farka var. Halk doğal olarak seçtiği insanlarla daha rahat diyalog kurar. Seçilmişler kendi hemşerilerinin ihtiyacını daha iyi anlar. Belediyelere atanan vali, kaymakam gibi bürokratların geleneksel özelliği halka yukardan bakmaktır. Bunların halkı anlaması ve iletişim kurması mümkün görünmüyor.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, salgınla ilgili Kürtleri hedef haline getirme çabasına girişti. Siz halkın iradesine el koyuyorsunuz, yerel yönetimlerle halkın arasındaki bağı koparıyorsunuz, sonra da halk açıklamalara riayet etmiyor diyorsunuz. Halka onların anadili ile çağrıda bulunmuyorsun, bunca zulme rağmen halkın devlet otoritesine güvenmesini istiyorsunuz. Serbest bırakın Selçuk Mızraklı’yı. Amed halkının belediyeden gelen çağrılara nasıl kulak verdiğini, belediye ile birlikte nasıl bir toplumsal seferberliğe giriştiğini göreceksiniz.
- Bunlara rağmen partiniz ve belediyeleriniz salgına karşı nasıl bir çalışma yürütüyor?
Geçtiğimiz günlerde HDP’nin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) koronavirüs gündemi ile toplandı. Türkiye bütününde koronavirüsle mücadele meselesi ele alındı. Bütün siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının içinde yer aldığı bir Türkiye kriz koordinasyonu oluşturulması çağrımız oldu. Bunu çok önemsiyoruz. Siyasi partilerin, STÖ’lerin, bilim insanlarının, kanat önderlerinin bu koordinasyonun içinde yer almasını önemsiyoruz. Çünkü iktidarın bu süreci şeffaf yürütmediği artık anlaşılmıştır. Oysa ki toplumun şeffaf ve doğru bilgiye ihtiyacı var. Toplumsal dayanışma bu temel üzerinde örülebilinir. Alternatif bir bilim kurulunun oluşturulması için HDP’nin girişimde bulunması hayatı bir önemdedir. Çünkü bu süreç dünyanın ilk kez yüz yüze geldiği bir süreç, sadece sağlık yönü yok. Ekonomik, toplumsal, psikolojik yönleri olan bir süreç. İnsanların evde kalmasına yönelik çağrılar yapılıyor. Ama üretimin içinde olan milyonlarca emekçi var. Her gün çalışmak zorunda olan milyonlarca işçi var. Yine tarım sektöründe çalışan mevsimlik tarım işçileri var. Devlet evde kalın çağrısı yaptığında bunun gereğini de yerine getirmek zorunda. Biz biliyoruz ki bu süreç 10 gün sonra bitebilecek bir süreç değil. Bu süreç uzayabilir. Çok ciddi bir zaman alabilir, toplumun tekrar kendini toparlaması, tekrar üretime başlaması. Bu süre içinde sadece toplumun sağlık ihtiyaçları değil, yaşamsal ihtiyaçlarını gözetmek, bunları karşılamak gerekir. Haliyle bunları yerine getirmek hem siyaseten hem vicdanen bizim sorumluluğumuz. Doğru bilgiyi toplumla paylaşmak, yine bu bilgi üzerinde toplumsal dayanışma ağlarını örebilmek için bir bilim kuruluna ihtiyaç var. Yine HDP’nin bütün il ve ilçe örgütlerinin toplumsal dayanışma ağlarını örmek için büyük bir aktivasyon içine girmelerine karar verildi. Her komşu diğer komşudan sorumludur, her köy komşu köyden sorumludur, her bir vatandaşımız diğerinden sorumlu olmalıdır. Kendini öyle hissetmelidir. Herkesin temel ihtiyaçlarını karşılayacak bir toplumsal ağ oluşturulmalıdır. Bunu normalde iktidar yapmalıdır ama biz bu iktidarın nasıl bir iktidar olduğunu biliyoruz. Zihniyetini tanıyoruz. Kayyumcu olduğunu, düşman hukuku ile topluma yaklaştığını biliyoruz. Haliyle toplumu savunma noktasında hiçbir refleks göstermeyeceğini çok iyi biliyoruz. Bundan dolayı iktidardan yardım bekleyen değil, kendine yardım eden bir toplum olmalıyız. Kendi yaralarını birlikte saran bir mekanizma yaratmalıyız. İktidarı eleştiren, yanlış uygulamalarını teşhir eden ama iktidarın adım atmasın beklemeden tüm örgütsel yapımız toplumsal dayanışma ağlarını örmeye devam edecek. Kayyum atanmamış 18 belediyemiz, çalışmaya devam edecek. Tüm gücünü seferber edecektir.