Yerlerine kayyum atanan Wan ve Erxenî belediye eşbaşkanları Mustafa Avcı ve Ahmet Kaya ile konuştuk
Selman Çiçek
2019 tarihinde HDP’nin Amed, Wan ve Mêrdin büyükşehir belediyelerine kayyum atanması ile ikinci defa kayyum uygulaması devreye konularak savaş politikalarında ısrar edildi. Kayyum politikalarına zemin hazırlamak için HDP’li eşbaşkanlar, yıllarca mahkeme salonlarında yargılandı. Eşbaşkanlar, bu salonlarda ve diğer alanlarda, yerel demokrasinin önemini defaatle çizerken yönlerinin her zaman halk ve kent olduğunu söyledi.
Kayyumların atanmasının üzerinden dört yıl geçti. Bu vesile ile yerlerine kayyum atanan Wan Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Mustafa Avcı ve görevden alınarak yerine kayyum atanan Erxenî Belediyesi Eşbaşkanı Ahmet Kaya ile kayyumların Kürt halkı ve kentleri için ne getirdiğini ve götürdüğünü konuştuk.
Halk iradesini gasptır
Her şeyden önce kayyum rejimini tanımlamak gerektiğinin altını çizen Mustafa Avcı, kayyum rejiminin halk iradesini gasp etmekle eş değer olduğunu söyledi. Kayyumların, demokratik seçim süreçlerini ve açığa çıkan sandık sonuçlarını hiçe saymak olduğunun altını çizen Avcı, “Bu anlamıyla denilebilir ki kayyum, siyasi darbedir. Seçimle iş başına gelmiş birini herhangi bir makamın, mevkiinin, yetkilinin ya da hükümetin/devletin gücünü kullanarak görevinden alır yerine başka birini atarsanız adına ne derseniz deyin bu fiilen yapılmış bir darbedir” diye konuştu.
Yerel demokrasinin okullarıdır
Gelişmiş ülkelerde/toplumlarda merkezi yönetim ile yerel yönetimlerin yönetim yükünü paylaştığını söyleyen Avcı, “Hizmet üretip sunarken görev bölüşümü yaparlar. Bağlı olarak yönetim yükünü hafifletirler. Daha etkin, daha nitelikli ve zamanında hizmet üretip sunma olanakları yaratırlar. Diğer yandan demokratik yerel yönetim süreçlerinde halk, hizmet alım noktalarına daha çabuk ve daha etkin ulaşabilme olanağı bulur. Yine hizmet üretim ve sunma süreçlerini denetleme olanağı bulur. Yerelin karar alma, planlama, pratikleşme ve denetleme süreçlerine doğrudan katılmasıyla da yerel yönetimler (doğru örgütlenir, işlerliğe kavuşturulursa) birer demokrasi okulu sayılırlar. Bu okullarda demokratik toplum zihniyeti ve kültürü edinilebilir. Yine demokratik yerel yönetimlerde yerel kaynakların ekseriyeti yerelde yaşayanlar için seferber edilir. Kuşkusuz bunların hiçbiri tekçi, merkezci ve totaliter rejimlerin işine gelmez. Bu yüzden genelde kayyum rejimlerini yedekte bekletir ve istedikleri zaman ve zeminde pratikleştirirler” dedi.
Kayyum özel savaş planıdır
Türkiye’de yerel yönetimlerden beklentinin çok daha vahim bir durumda olduğuna vurgu yapan Avcı, “Kürtler başta olmak üzere farklılıklar kendi kendilerini yönetmesin, idare etmesin, sürekli merkezi yönetime muhtaç durumda kalsın istenir. Ve belediyeler üzerinden bırakın demokratik toplum inşası ve zihniyetinin gelişmesi tersine itaatkâr ve (iktidar için) makul bir toplum yaratılmaya çalışılıyor. Bu yönüyle denilebilir ki kayyum rejimi özel savaş planlarından bir parça olarak görülür ve uygulanır” diye konuştu.
Yönümüz halk ve kent
2016’dan bu yana uygulamaya konulan kayyum rejiminin hiçbir hukuksal altyapısının olmadığını söyleyen Avcı, tutuklanmış ve tahliye olmuş ya da hala tutuklu ya da hüküm giymiş tüm belediye eşbaşkanlarının mahkeme tutanakları, haklarında hazırlanmış iddianameler vb. belgeler incelendiğinde görüleceği gibi belediyecilik pratiği sorgulanmadığını, siyasi düşünce ve davranışlarının sorgulandığını söyledi. Avcı, bu nedenle davaların tümünün siyasi olduğunu söyledi.
Belediyelerde yönetimleri devralırken yönlerini halka, kente, kentliye/yerele döndüklerinin altını çizen Avcı, “Mümkün olduğunca halkı hem karar alma hem de planlama süreçlerine katmaya çalışıyoruz. Hizmet üretip sunarken çevrebilim ilkelerden taviz vermiyoruz. Kaynakları planlarken başta kadın ve gençlik olmak üzere toplumsal kesimlerin özgünlüklerini gözetmeyi esas alıyoruz. Şeffaf belediyecilik anlayışıyla kendimizi ve pratiğimizi kentliye açarak kentlinin denetime katılma koşullarını yaratıyoruz. Dikkat ederseniz bu pratiklerin hiçbirinde merkezi hükümet gözetilmiyor, yoktur. Kent ve kentli esas alınarak çalışılıyor. Ve tabii ki genel yönetimin işine gelmiyor. Bundan dolayıdır ki bizleri görevden alıyor ve işine gelebilecek, yandaş ve kandaşı palazlandıracak, yerel kaynakları merkezi yönetim için seferber edecek ve muhtaç/itaatkâr bir toplum yaratmaya çalışacak birilerini atıyor. Yani demokratik seçim sonuçlarını hiçe sayarak, siyasi darbeyle kayyum rejimini devreye alıyor” diye konuştu.
Bir talan rejimidir
Kayyumların, Kürt halkı için getirisi-götürüsü ne oldu sorusunu cevaplayan Avcı, hiçbir getirisinin olmadığının ancak götürüsünün oldukça fazla olduğunu belirtti. “Kayyum rejiminin kendisi bir talan rejimidir” diyen Avcı, “Yıkar ancak yapmayı asla düşünmez. Halk yararına kendisinden önce ne yapılmışsa altını üstüne getirir, başarabilirse merkezi hükümet çıkarı için yeniden planlar. Kaynakları hoyratça kullanır ve tüketmeye çalışır. Halkı üretim sürecinden alır sosyal yardıma muhtaç kıldıktan sonra itaate zorlar. Kentin geleceğine yönelik (altyapı çalışması da dahil) hiçbir planlamayı yapmaz ancak yandaş ya da kandaşın palazlanmasını da gözeterek görüntüyü kurtarmaya odaklanır. Başta Kürtler olmak üzere halkın demokratik seçim süreçlerine olan inançlarını kırmaya çalışır. Kendi kendisine yeten bir toplum özlem ve iradesini, hayale dönüştürmeye çalışır” sözleri ile kayyum zihniyetini özetledi.
Kayyum haraç mezat sattı
İkinci kayyum darbesinin üzerinden dört yıl geçtiğini ve dört yılda Wan’a hiçbir hizmetin yapılmadığını söyleyen Avcı, “Kentin hiçbir temel sorunu çözülmüş değildir. Ulaşım sorunu, imar sorunu, temel altyapı sorunları, işsizlik sorunu, deprem kuşağı üzerinde bulunan kenti depreme hazırlama sorunu, çevre yolu sorunu, temiz suya ulaşma sorunu, dünyanın incisi niteliğindeki gölümüz, Van Gölü’nün kirletilmesi sorunu, oldukça zengin bir tarihi mirasa, temiz ve bol güneşli hava ve çevre koşullarına sahip kentimizi tarih, kültür, sanat ve spor turizmine açma sorunu, otopark ve kent meydanı sorunu, otogar ve hal sorunu vd. sayılabilecek yığınca temel sorun olduğu gibi duruyor. Buna karşın belediyenin elinde bulunan taşınır ve taşınmaz malların çoğu haraç mezat peşkeş çekilmiş durumda ve birçoğu da elden çıkarılmıştır. Haraç mezat elden çıkarmaya çalıştığı taşınır ve taşınmaz malları da ‘meclis kararları’ adıyla yapıyor. Oysa dört yıldır meclis toplanmamış. Fiilen fesh edilmiş durumdadır. Meclis adına birkaç bürokrat/atanmış toplanıyor ve karar alıyor. Yaptıkları işlerin hiçbirisi kanuni değildir, yasal altyapısı yoktur. Kısa süre sonra yeniden göreve gelindiğinde/belediye yönetimi bize geçtiğinde (halkımız müsterih olsun) bu hesapların tümü görülecek ve sorumlular halk nezdinde mahkum edilecektir” dedi.
Bir rejim uygulamasına dönüştü
Görevden alınarak yerine kayyum atanan Erxenî Belediyesi Eşbaşkanı Ahmet Kaya ise, görevden alınmasına gerekçe gösterilen dava dosyasından beraat etmesine rağmen görevine iade edilmedi. Kayyum politikalarını değerlendiren Kaya, kayyumların dönemsel bir politika olmanın ötesinde kalıcı bir rejim uygulamasına dönüştüğünü söyledi. Kayyumların, hiçbir hukuki gerekçe olmadan tamamen keyfi bir uygulama olduğunu vurgulayan Kaya, “Düzmece, uyduruk ve sığ bir mantıkla hazırlanan iddianameler üzerinden yürütülen bir süreç. Halk belediyeciliğinin ve halkla birlikte karar verme esasına dayalı yerel yönetim anlayışının iktidar için tehlikeli olan bir yönetim biçimi olmasının sonucu. Halkın karar süreçlerine katılmasının ortaya çıkardığı şeffaf, hesap veren yönetim zihniyetinin oluşmasına engel olma politikası. Talana, yolsuzluk ve kayırmaya karşı emniyet sübabı olan şeffaf yönetimin yaygınlık kazanmaması adına üretilmiş zulüm mekanizması. Kürtlerin kendi kendini; seçtikleri ile yönetmeye engel olma siyaseti. Kürt kültürünün, sanatının ve edebiyatının gelişimine katkıda bulunan yerel yönetim kurumlarının bu alandaki hizmetlerini durdurma çabası. Bu saydığımız nedenlere binaen kayyum atamaları iki dönemdir gerçekleştiriliyor” dedi.
İktidarın yüz karası oldu
Kayyum uygulamasının her alanda tahribat yarattığını söyleyen Kaya, “Borç batağına sürüklenen belediyeler, hizmet üretemeyen, yandaşların ihale alma kurumları oldu. Belediyeler yandaşların iş bulma kapısı, liyakatsiz kimselerin istihdam edildiği; tembel ve yeteneksiz kişilerin görev aldığı arpalıklar haline geldi. Halka kapıların kapalı, rantçılara ise kapıların sonuna kadar açık olduğu rant merkezleri oldu. Rüşvet, yolsuzluk ve hırsızlık normalleşti. Kürt halkının iradesinin yok sayıldığı inkarcı rejimin inkar ve imha politikalarının podyumları oldu. Velhasıl getirisi olmayan ama götürüsü saymakla bitmeyen, zalimane bir uygulama olarak kayyum rejimi, tarihin en kara lekeleri olarak kayda geçti. Tarih bu uygulamayı yürütenleri de kara sayfalarına aldı. Yüz karası bu uygulama bu iktidarın alnında hep var olacaktır” diye konuştu.