İktidarın yerel seçim sonrası sarsılan gücünü toplamak için hangi yola başvuracağı 2. dalga kayyum darbesiyle netleşmiş oldu. AKP’nin iktidarı kaybetmemek ve dahası bunun için muhtaç olduğu MHP ittifakını sürdürmek üzere tuttuğu bu yolun siyasal anlamı üzerine çokça yazıldı çizildi. Kayyum darbesinin demokratik alanı daraltmaya dönük bir operasyon olduğu, halkın iradesinin gaspı anlamına geldiği günlerdir konuşuluyor. Süren direniş de bu siyasal saldırıya en etkili cevabı üretiyor.
Önceki kayyum döneminde kurulan yerel yönetimleri soyma ve çökertme tezgâhı kayyum uygulamasının neden halk düşmanı olduğunu gösterecek vakalarla dolu. Cumhurbaşkanı ve Bakanlara hediyeler mi, tonlarca kuruyemiş ve kadayıf faturaları mı hangi birisine şaşıracağımızı şaşırdık. Bu halk düşmanlığının bir de emek düşmanlığı boyutu var ki en az soygunculuk ve rüşvet kadar büyük bir suç.
Kayyum siyasetinin emek politikasını anlamak için Eylül 2016’da başlayan ve 31 Mart 2019 seçimine kadar süren bir önceki dönem uygulamalarına bakmak yeterli. DİSK-AR’ın Temmuz 2017’de hazırladığı “Olağanüstü Hal ve Çalışma Yaşamı” raporunda kayyumun döneminde DİSK Genel İş sendikası üyesi 1456 işçinin iş sözleşmesinin feshedildiği bilgisi yer alıyor. Kadrolu işçi ve 657’ye tabi memurlar da bu kıyımdan payını KHK’lar yoluyla aldı. HDP tarafından Şubat 2019’da yayımlanan Kayyum Raporu’nda Türkiye genelinde belediyeler ve il özel idareleri bünyesinde Mart 2018 itibariyle 4.170 kişinin KHK’larla ihraç edildiği bunların %47’sinin kayyum atanan belediyelerin emekçileri olduğu belirtiliyor. Bu verilere göre kayyumlar yaklaşık 3400 emekçiyi işsiz bıraktı.
Kayyumlar cephesi de bu işçi kıyımını doğruluyor, hatta savunuyor. İktidar güdümlü SETA tarafından hazırlanan ve kayyum siyasetini aklama çabasında olduğu her satırından anlaşılan 2018 tarihli “Kayyum Atanan Belediyelerin PKK Terörü İle Mücadeledeki Rolü” adlı raporda bu konuda çarpıcı veriler var. Kayyumlarla görüşmeler yapılarak hazırlanan SETA raporunda seçilmiş belediye başkanlarının istihdam politikaları “örgüte yardım” amaçlı diye nitelenerek belediyelerdeki işçi kıyımı meşru gösterilmek isteniyor. Kayyumlar belediye çalışanlarının üye oldukları dernekler ve aile üyelerinin siyasal faaliyetlerini işten atma gerekçesi yapmış. İşten atılanların yerine işe alımlarda yapılan tercihlerde ise kayyumların istihdamı, savaş politikasının bir aracına dönüştürdüğü gözleniyor. Van Edremit’te 130 korucu belediye personeli olarak işe alınmış. Diyarbakır ve Mutki’de güvenlik soruşturması bahanesiyle AKP referanslıyla işe alımlar gerçekleşmiş, Sur, Kayapınar, Mardin ve Dersim’de güvenlik soruşturmasından geçmiş kaymakamlıktan, valilikten ya da farklı kamu kurumlarından memurlar belediyeye aktarılmış. İşveren konumundaki kayyumların devraldıkları belediyelere yandaş sendikaları sokma çabası ve bu yönde işçilere yaptığı baskı da işin bir başka boyutu. Eski Van kayyumunun genel sekreterinin 653 kişinin işine son veren kararnameyi imzalamaktan zevk aldığını anlattığı görüntüler internette herkesin erişimine açık. HDP tarafından yukarıda anılan raporda kayyum döneminde yapılan görevlendirme ve tayinlerde liyakat aranmadığı, belediye idari kadrolarının hemşericilik, siyasal yakınlık gibi kriterlerle şekillendirildiği ayrıca anlatılıyor.
Yaptıkları yapacakları konusunda bizlere fikir veriyor. Kayyum düzeni bir yağma düzenidir. İstihdam politikası halka hizmet değil AKP yandaşı ve işbirlikçilerini beslemeye yöneliktir. Belediye bütçelerinden beslenen asalaklar ordusu yaratanlar karşısında emeğin hakkını, demokrasiyi, halk iradesini savunmak sendikal mücadelenin de görevi. İstanbul’da 23 Ağustos akşamı DİSK, KESK, TMMOB İstanbul örgütleri ve İstanbul Tabip Odası’nın yaptığı ortak eylemde yüzlerce kişinin arkasında durduğu pankartta yazdığı gibi: “Bu karanlıktan hep birlikte çıkacağız”.