AKP-MHP faşist ittifakının, Mardin Büyükşehir, Batman ve Halfeti belediyelerine kayyum atayarak, Kürt halkının iradesine yönelik gaspı gündemdeki yerini koruyor.
Kayyumun atandığı ilk günden bu yana halk, direnişi kuşanarak sokakları doldurmuş ve iradesine sahip çıktı. Geride kalan süre içinde kayyuma karşı mücadelenin kesintisiz bir şekilde devam ettiğini söylemek mümkün. İktidar, toplumsal hiçbir meşruiyeti olmayan kayyumu ancak asker-polis marifetiyle koltuğunda tutabilmektedir. Eylül 2016’dan bu yana bir devlet politikası haline gelen kayyum; işçi sınıfı, emekçiler ve özellikle de Kürt halkı nezdinde öylesine teşhir olmuştur ki AKP iktidarı bile “kayyum değil geçici görevlendirme” deme ihtiyacı hissetmiştir. Bu söylem faşist blokun gaspçı, talancı ve kuşkusuz Kürt ve kadın düşmanı gerçekliğini gizleyemez, ortadan kaldıramaz. Kayyum gaspına karşı özelikle de Batman’da gençliğin gösterdiği militan karşı koyuş, Kürt halkının, devrimci-demokratik güçlerin moralini yükseltmekte, umudu büyütmektedir.
Kayyum gaspı, Kürt hareketi ile birlikte yürüyen devrimci-demokratik güçler tarafından tepkiyle karşılanmış ve birçok bölgede birleşik bir duruş gösterilmiştir, gösterilmeye de devam edilecektir. AKP-MHP blokunun söylemlerinden anlaşılan, önümüzdeki günlerde bizi yeni kayyum atamalarının beklediği yönündedir. İktidarın, Kürt halkının kazanımlarını hedefe koyarak buradan da tüm toplumsal muhalefet güçlerine bir mesaj vermek istediği görülüyor. Türk devleti, kayyumlarla halkın iradesini kırmayı amaçlıyor. Burada elde edeceği başarıyı da tüm devrimci-demokratik güçlere yönelik bir gözdağı olarak sunmayı hedefliyor.
Ancak kayyumlar henüz geri çektirilememiş olsa da gerek Kürt halkının gerekse de devrimci-demokratik güçlerin ciddi bir direnişi ve hareketliliği söz konusudur. Asıl olan da budur. Kayyumun püskürtülmesi ve geri adım attırılmasına giden yolu aydınlatan meşale de budur. Biliyoruz ki halkın, devrimci, yurtsever güçlerin örgütlülüğü, fiili-meşru direnişten beslenerek büyür, gelişir ve amacına ulaşır.
Bu hususta sorunun düğümlendiği nokta, söz konusu kayyum sürecinin yalnızca Kürt halkına yönelik bir gasp olmadığının bilince çıkarılmasıdır. Kayyum zihniyeti; işçi sınıfına, emekçilere, açlık-yoksulluk ve yoksunluk üçgeninde bir yaşamı reva gören müesses nizamın üzerinde yükseldiği temel paradigmadır.
Söz gelimi, Ali Babacan’dan Mehmet Şimşek’e bugün yaşama geçirilen 22 yıllık ekonomi politikalarının mimarı olan Kemal Derviş, Türkiye hazinesine IMF ve DB tarafından kayyum olarak atanmıştır.
2001 krizinin hemen sonrasında ABD’den getirilen Kemal Derviş’in “15 günde 15 yasa” formülü ile parlamentodan yıldırım hızında geçirdiği neo-liberal dönüşüm programı, bugün ekonomi, sağlık, eğitim ve çalışma yaşamındaki talan ve yağma rejiminin temellerini atmıştır. Bu gelenek sürgit devam etmektedir. Örneğin, milyonlarca işçi ve emekçi, yaşamlarını doğrudan ilgilendiren asgari ücrette iktidarın yüzde 25’i hedeflediğini Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’ın ABD’de sermaye temsilcileriyle düzenlediği bir toplantıdan öğrendi. Devletluların işçi sınıfı ve emekçilere, Kürtlere, Alevilere, kadınlara bir bütün olarak halka yönelik bu kayyum zihniyeti kuşkusuz Türk devletinin yapısıyla doğrudan ilişkilidir.
Asgari ücret tartışmalarının devam ettiği şu günlerde, kayyum zihniyetine karşı mücadelenin tüm emekçi sınıfları ilgilendirdiğini bilince çıkarmak daha yakıcı bir önem arz ediyor. Artık TÜİK’in bile açlık sınırını yüksek göstermeye tenezzül etmediği koşullarda, milyonlarca işçi ve emekçiyi sefalet girdabında tutacak bir iktidarla karşı karşıyayız. Adına Orta Vadeli Plan (OVP) dedikleri, garsonun bahşişinden vergi alıp büyük sermaye sahiplerinin kasalarını doldurmaktan başka bir anlamı olmayan bu ekonomi politikası, asgari ücrete de uygulanmak isteniyor. Asgari ücretin tespiti etrafında yürüyen mücadele, işçi sınıfı hareketinin önümüzdeki günlerdeki seyrini de etkileyecek bir karaktere sahiptir.
Kürt halkının iradesini gasp ederek, kazanımlarını talan edenlerle, milyonlarca işçi-emekçiye sefalet içinde bir yaşamı reva görenler aynıdır. Öyleyse bu kayyum rejimine karşı birleşik direnişi büyütmekten başka yolumuz da yoktur.