Hakkari, Esenyurt, Mardin, Batman, Halfeti’nin ardından, şimdi de Dersim ve Ovacık belediyeleri gasp edildi. İktidarın söylemlerine bakılırsa, bu tarz saldırılar sürecek. Ki, sarayın kalemşoru otuzun üzerinde belediyenin gaspı için hazırlık yapıldığını söyledi. Belli ki, peyderpey muhalefetin elindeki belediyelere el konulacak. Dikkat edilirse, halk geçmişteki pratiklerden kaynaklı bu konuda bir ikirciklik yaşamıyor. AKP-MHP iktidarının bu yolda ilerleyeceği konusunda hemen herkes hemfikir. Yine DEM Parti yönetiminin, partiye gönül verenlerin bu konuda bir kafa karışıklığı yaşamadığı görülüyor. İlk günden beri gasp edilen belediyeler etrafında bir direniş tutumu söz konusu. DEM Partililer bulundukları her yerde belediye gasplarına karşı mücadele içindeler.
Tuhaf olan, bilhassa anlaşılmaz olan, ana muhalefet partisi olarak kendisini gösteren ve son seçimlerin birinci partisi olan CHP’nin tutumu oluyor. Bu süreçte, CHP’li iki belediyeye de el konulmasına rağmen gösterilen tepki, dostlar pazarda görsün minvalinden öteye geçmiyor. Esenyurt Belediyesi etrafında örgütlendirilmeye çalışılan tepkinin etkili olmadığı, iktidarı bırakalım zorlamayı, neredeyse mevcut uygulamayı meşrulaştıran bir rol oynadığı açık. CHP yönetimi, gelişen saldırıyı ‘halk iradesine darbe, seçme ve seçilme hakkının elinden alınması’ deyip buna cepheden karşı koyacağına, Ahmet Özer’in dosyasına konulan delilleri görmek istiyor.
Ahmet Özer’in dosyasına bu delilleri kimin koyduğu, bunun bir iktidar oyunu olduğu çok net olmasına rağmen, ilginç bir biçimde iktidardan- onun güdümündeki yargıdan delillerin açıklanması isteniyor. Bunu duyanların dosyayı tam da CHP’lilere cevap oluşturacak şekilde şişireceklerine şüphe yok. Benzer bir tutum Ovacık Belediyesi’nde ortaya çıkıyor. Aynı söylemler, argümanlar burada da dile geliyor. Kuşkusuz, DEM Partili belediyeler için de CHP yönetiminin verdiği tepkiler hep ‘hukuk’ çerçevesinde oluyor. Kimi hangi suçtan dolayı görevden almışlar, belediye başkanları neyle suçlanıyor vb. sorular etrafında dönen bir tartışma-itiraz sürüp gidiyor. Yani o olmayan hukuka dayanarak CHP bir ‘savunma’ hattı örüyor. Halbuki, kendileri de her gün ‘ülkede hukuk yok, yargı yok, hepsi tek kişinin iki dudağı arasında’ deyip duruyor.
CHP yönetimi ya dediklerine inanmıyor ya da gelişen saldırıların mahiyetini tümüyle kavramış değil. Öyle olmasa bu saldırılar karşısında böyle pasif bir çizgi de durmaz. Şüphesiz bu belediyelere el konulması, peyderpey DEM Partili, CHP’li diğer belediyelere de -Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesine de- el konulması anlamına gelmektedir. Yoksa sadece DEM Partili belediyelere el konulacak, Kent Uzlaşısı ile kazanılan belediyelere el konulacak, diğerlerine karışılmayacak gibi bir durum söz konusu değil.
AKP-MHP iktidarının gerek siyaseten gerekse ekonomik olarak mevcut süreci yürütemediği yeterince anlaşılmış durumda. İktidar gerek siyasi gündemi kendi lehine çevirmek gerekse de ekonomik olarak yaşadığı zorlanmayı -bir nebze de olsa- aşmak için belli başlı belediyelere el koymakta kararlı. Bu konuda hazırlanan plan tıkır tıkır işliyor.
Dolayısıyla CHP’nin de ‘Kayyım’ adı altında gelişen bu saldırılara karşı aynı düzeyde bir karşılık vermesi zaruri oluyor. İktidar nasıl ki, en üst perdeden saldırıyor, hiçbir hak hukuk, irade tanımıyorsa, muhalefetin de aynı düzeyde direnişi büyütmesi, mücadeleyi yükseltmesi şart oluyor. Bir-iki açıklama yaparak, milletvekillerini kısmi düzeyde harekete geçirerek bu saldırılara karşı konulamayacağı görülüyor.
Dikkat edilirse, Erdoğan en fazla CHP’nin sokaklara çıkmasından korkmakta, buna giden yolları kapatmak istemektedir. CHP sokaklara çıkmasın, halk ile birlikte mücadele etmesin de ne yapıyorsa yapsın anlayışı hakim durumda. Demek ki, muhalefetin de en fazla buna önem vermesi, halka öncülük eden, halkın tepkisini örgütleyip iktidara yönelten en geniş eylemselliği geliştirmesi gerekiyor. Ki, bugün itibariyle Türkiye halklarının Kürdüyle, Türküyle, Lazıyla, Çerkeziyle her düzeyde buna hazır olduğuna şüphe yok.
Unutmayalım ki, içinden geçtiğimiz bu yeni ‘Kayyım’ süreci önceki iki dönemle kıyaslanamayacak şekilde farklılıklar arz ediyor. Diğer iki dönemde iktidar attığı bu adımı toplumun en azından yarısına kabul ettiriyor, onları inandırabiliyordu. Günümüzde durum çok farklıdır. Bugün iktidarın geliştirdiği bu saldırıya yandaşları dahi ikna olmuş değildir. Onlar bile açıktan olmasa da karşıdır. Yani iktidar ciddi bir meşruiyet sorunu yaşamaktadır.
Sözün kısası, mevcut zemin hiç olmadığı kadar ayağa kalkmaya, iktidar karşısında söz söylemeye, en kitlesel toplumsal eylemleri örgütlemeye müsaittir. CHP yönetimi ya bu imkanı doğru değerlendirip hem kendisini hem de ülkeyi yaşanan bu sıkışmışlıktan kurtaracak ya da iktidarın yarattığı bu rüzgarın etkisiyle o da bir tarafa savrulacaktır. Açık ki, tüm koşullar muhalefetin lehinedir. İktidar tarafı her halükarda yalnızdır, zordadır. Yapılması gereken bu gerçeği görüp en geniş demokrasi cephesiyle bu saldırılara karşı durmaktır.