Çok öteden beri faşist AKP-MHP iktidarı yürüttükleri kirli savaşı finanse edebilmek için Munzur ve Pülümür vadilerini maden şirketlerinin talanına açabilmek için her türlü hile, entrika ve oyuna başvurmaktadır. Onun için öncelikle kayyım siyasetinin arka planını doğru yerden görerek tutum almak da demokratik siyasetin temel görevidir
Doğan Kılıçkaya
AKP-MHP faşizmi, Kürt soykırımı üzerine kurduğu politik hattını her şeye rağmen içerde ve dışarda uygulamaya devam ediyor. Ülkenin bütün kaynaklarını savaş rantına dönüştürdüğü için, savaş da uzadıkça rant alanlarında yaşadıkları daralma ve sıkışmaları ülkeyi pazarlayarak aşmak istiyorlar. Ülkenin bütün yaşam alanlarını bu anlamda ranta dönüştürerek yürüttükleri savaşı buralardan beslemek istiyorlar.
Kendilerine öyle bir rant ilişkisi yaratmışlar ki, bir gün bile olsa bu ilişki içinde sıcak para dönmediğinde hep birlikte feryadı figan koparıyorlar. Soykırım savaş alanlarına sürdükleri çetelerden, akşam sabah demeden savaş tamtamları çalan bilmem hangi üniversiteden “prof.”, “dr.”, “doç.” unvanlarından tutalım sözde yorumculara kadar rant çevreleri feryadı figan eylemeye başlamaktadır. Dolayısıyla onları doyurmak ve beslemek için her an sıcak para ihtiyacı yaşanmaktadır.
Yine bu savaş tamtamları, konuşmaya başladıklarında “ülke sevgisinden”, “yurtseverlikten” ve “milliyetçilikten” dem vurmaktadırlar. Neredeyse yurt dedikleri tek bir karış kalmadı. Marmara’dan Ege kıyılarına, Akdeniz’e kadar her yer büyük oranda satıldı. Kalanlar da maden şirketlerine peşkeş çekilerek çölleştirme sürecine alındı. Konya ovası kadim bir doyurgan olmaktan çıkarak obruklar diyarına dönüştürüldü. Kaz Dağları’ndan Yatağan’a, İkizdere’den Korgan yaylalarına kadar her yerde ekolojik yıkım ve talan yaşanıyor. Buna rağmen rantçı yandaş medya kalemşörleri “yurtseverlikten” dem vuruyor. Halkın geçimlik üretim alanları ve meraları yağma ve talan ediliyor; insanlar yerinden yurdundan ediliyor, bir gün bile karnını doyuramayacağı şehirlere doğru göçe zorlanıyor ama o hala “yurtseverlik”, “milliyetçilik” nutukları atıyor.
Bundan daha büyük, bundan daha derin bir toplumsal ekolojik kıyım ve yıkım olabilir mi? En değerli varlık dediğimiz insan, Kürt özgürlük mücadelesi karşısında yaşadığı hezeyanlar ve milliyetçi histerilerle ancak bu kadar kendi anlamını ve değerini tüketebilirdi. Çernobil faciasından bile daha fazla çevreyi kirleten, yıkıma götüren ve belki de tedavisi ve onarımı bin yılları bulacak olan bir ekolojik felaket durumu yaşıyoruz. AKP-MHP faşist iktidarı günlük gerçekleştirdikleri siyasal hamlelerle toplumun toplumsallıktan kazandığı biraradalık duygularını sürekli kemirmekte, hızla toplumsal çözülüşe doğru sürüklemektedirler.
İktidar ve devlet kültürünün Kürdistan’da yarattığı kültürel ve ekolojik tahribatlara karşı küçük de olsa özgürlükçü belediyecilik perspektifiyle “dur” diyen belediyelere kayyımlar atanarak ekolojik yıkım ve kırım tamamlanmak isteniyor. Göstermelik hale getirdikleri seçim hile ve entrikalarıyla gasp ettikleri Şırnak belediyesi bunun prototipi konumundadır. Şırnak, kayyım siyasetinin en somut göstergesi konumundadır.
Şırnak’ın yaklaşık 19 milyon metrekare arazisinde yüksek teşvik primiyle yandaş şirketler eliyle uyguladıkları GES projeleri; Cudi’den Gabar’a, oradan Besta’ya kadar gerçekleştirdikleri sondaj çalışmalarıyla gerçekleştirdikleri kıyımı Kürdistan’ın diğer illerinde de tamamlamak istemektedirler. Hangi yerel yönetim veya özgürlükçü belediyecilik duruşu bu coğrafik katliamın önünde durursa ona ilk önce kayyım atanacak ve öncelikle bölge halkları devlet kurumlaşmasının temel ayaklarından mahrum bırakılacak ve ardı sıra da yağma ve talan gerçekleştirilecektir.
Yoksa Dersim belediyesine kayyım atamanın bundan başka herhangi bir amacı da yoktur. Hedef Dersim belediyesi değil Munzur ve Pülümür vadisidir. Munzur ve Pülümür vadisi ele geçirilip istedikleri projeleri uygulamaya koyduklarında Kürdistan’ın da şah damarını ele geçirmiş olacaklardır. Çünkü Munzur gözeleri Fırat suyunun da esas kaynaklarından biridir. Dolayısıyla Dersim dağları her türlü maden şirketlerine peşkeş çekilecek, başta siyanür olmak üzere Fırat her türlü zehirli atıkla geçtiği her yerde ölüm kusacaktır.
Onun için kayyım siyasetine öyle sadece particilik veya “sicil” sorunu olarak bakmamak gerekmektedir. Zaten devletçi yerel yönetim zihniyeti belediyelere rant üretim alanları olarak bakmaktadır. İktidara ve iktidar etrafında kümelenmiş siyasal oluşumlara rant üretiyorsa, belediye anlamlıdır, gereklidir. Kürdistan halkı için ise kendi iradesini belirleme ve sergileme alanıdır. Bu anlamda yerel yönetimler üzerinde zaten bir mücadele var. Bu mücadele hem zihniyet alanında hem de özgürlük tercihi olarak sürmektedir. Bu bakımdan mücadelenin başat yanının bu olduğunu ötelemeden, kayyım siyasetiyle birlikte yaşanacak ekolojik yıkımı ve yaşanacak katliamı doğru görmek gerekiyor.
Dersim hem halkıyla hem de coğrafik özellikleri bakımından koruma altında tutulması gereken bir bölgedir. Nitekim Munzur vadisi 2003 yılında yine özgürlükçü belediye duruşuyla “1. Derece Doğal Sit Alanı” olarak tescillenmişti. Ama aynı Munzur ve Pülümür AKP-MHP savaş hükümeti tarafından 28 Temmuz 2023 tarihinde “Doğal Sit-Nitelikli Doğal Koruma Alanı” ve “Doğal Sit-Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı”na dönüştürüldü.
Çok öteden beri faşist AKP-MHP iktidarı yürüttükleri kirli savaşı finanse edebilmek için Munzur ve Pülümür vadilerini maden şirketlerinin talanına açabilmek için her türlü hile, entrika ve oyuna başvurmaktadır. Onun için öncelikle kayyım siyasetinin arka planını doğru yerden görerek tutum almak da demokratik siyasetin temel görevidir.
Daha genel bir anlayış olarak demokratik siyaset zemininde bulunan herkes yarın yaşanacak olan ekolojik katliama karşı şimdiden tavır sahibi olmalıdır. Başta ekoloji hareketleri böyle bir demokratik siyaset zemini yaratmalı, direnişe öncülük ederek tüm yerellerdeki çevre ve yaşam alanlarını koruma mücadelesini bir anlamda bu faşist yönetime karşı direniş zeminlerine dönüştürmelidir.
“Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!” diyorsak, kayyım bahane talan şahane zihniyetine de son vermek durumundayız.