Kızılay Meydanı, artık devasa bir kent haline gelen Ankara’nın gözbebeğidir. Buranın araç trafiğinden arındırılması için epeydir uğraşılıyor; ancak bu konuda metro bile yetersiz kaldı. Nitekim halen on binlerce kişi her gün otobüs ve minibüslerle Kızılay’a taşınır ve oradan da kentin dört bir yanına götürülür.
Buranın en ‘şenlikli’ hali sabah saatlerinde yaşanır. Zabıtanın mesaisine başlamadan kaldırımları seyyar satıcılar doldurur çünkü. Simitçiler belediyenin kendilerine tahsis ettiği yerde camekanlı arabalarıyla zabıta korkusu olmadan satış yapabilmenin mutluluğunu yaşarken; seyyarların gözleri -zabıtanın mesai zamanı- korkusuyla saatlerindedir hep.
Satılan çoraptır, ayakkabı bağcığı-keçesi, terliktir. İflas etmiş bir firmanın gömlek, tişört ya da kazaklarıdır. Böylesi bir-iki saatlik satış imkanı döneminde seyyarın imdadına seyyar çaycılar yetişir. Bir elde sıcak su dolu termos, diğerinde çay poşetleri ve kesme şeker paketi. Kimisinde demlenmiş çay termostadır. İki ‘esnaf’ arasında en büyük tartışma istenen kesme şeker sayısı üzerine olur. Seyyar dediğin şekeri bol çay içer her nedense.
O’nu seyyarlara çay satarken fark ettim. Diğer çaycıları ikinci kez görsem, hatırlayamam; ancak onu unutmak mümkün değil. Farklı oluşunun ilk nedeni, sadece çay satmayışı idi. Tablasında normal çayın yanı sıra bitki çayları ve hatta kahve çeşitleri de vardı.
Ama asıl farklılığı kendisi idi. Kıvırcık-Afro saçlı, tuhaf giyimli ve beyaz tenli biriydi. Kuzey Avrupa’dan buralara -kim bilir hangi serüvenin peşinde- gelmişti. Daha kırık-dökük Türkçesiyle bizim bitirim seyyar esnafına kendini sevdirmişti.
Nitekim o gün esnafın biri ona “dün yoktun” deyince, cevabı yapıştırdı: “Dün kaytardım abey!” İçimden güldüm ve “yuh yani, öğrenebildiğin 10-15 cümleden biri kaytarmak mı” diye mızırdandım kendi kendime. Bence bu adam Türkçeyi kolay sökecek. En ‘stratejik’ kavramları fark etmeye başlamış çünkü…
Bugünlerde ben de biraz böylesi bir ruh halindeyim. Son 30 yıldır zorlu bir yürüyüşün en ön saflarındaydım. Dava dosyalarımın kesinleşmeye başlamasıyla kendimi cezaevinde buldum. Kesinleşen, kesinleşmekte olan ve gelecek cezalarla aşağı-yukarı 15-16 yıllık bir ‘kaytarma’ beni bekliyor.
Özgür Basın geleneğimizin yürüyüşünün eskisinden de kararlı olarak devam edeceğinden ise hiç kimsenin kuşkusu olmasın!…
Sincan 2 Nolu F Tipi Cezaevi