HDP Milletvekili Tayip Temel ‘demokratik siyasete darbe’ olarak tanımlanan 4 Kasım’ı değerlendirdi
Semiha Alankuş/İstanbul
AKP, MHP ve CHP ortaklığıyla dokunulmazlıkların kaldırılmasından sonra Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanları ve milletvekillerinin eş zamanlı olarak gözaltına alındığı, “demokratik siyasete darbe” olarak tanımlanan operasyonun üzerinden 2 yıl geçti. Doğrudan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla getirilen geçici düzenlemeyle kaldırılan milletvekili dokunulmazlıkları süreci, HDP’lilerin önce tutuklanmasına ve ardından milletvekilliklerinin düşürülmesine kadar uzandı. HDP Van Milletvekili Tayip Temel, konuya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
HDP’ye yönelik operasyon ve baskıların tarihten günümüze özgürlük arayışı ile bağlantılı olduğunu dile getiren Temel şöyle konuştu: “9.yy’ın en yangın zamanlarında Babek ve arkadaşları, Abbasiler’e başkaldırmıştı. Dönemin ruhu olmaya aday bu küçük grup, özgürlüğün çağları aşan yolculuğunun neferleri ve halk inancının daimi savunucuları idi. Tek suçları halk özgürlük eğiliminin komünal yaşam çizgisini arzulamaktı. ‘Ya özgürlük ya ölüm’ diyen Babek, yakalanıp iktidarın kibirli gözü önünde sorguya çekildiğinde, Kral ona ‘Önümde diz çökersen seni affederim’ der. Babek’in bu teslimiyet isteğine verdiği cevap çağlar boyunca yaşamaya devam etti. Şöyle demişti: ‘Ben ancak özgürlüğümün karşısında diz çökerim.’ Acısıyla tatlısıyla yalnızca özgürlük yolunu kendine secdegâh kabul edenler, onun yürekleri küle çeviren nasıl bir yangın olduğunu bilemezler. Zalim hükümdarların hepsi bu konuda yanıldı ve yanılmaya devam ediyor. Devlet dediğimiz aklın tarihselliği ile toplumsallık dediğimiz politik-ahlaki çizginin kısa özetidir bugün de olan bitenler. Lyon’a dalan canavarca ayaklardan, Saygon’a giren cani düşüncelere; Guernica’dan Cizre-Nusaybin-Sur’a varan kötülüğün arkeolojik kazıntılarına kadar hepsi aynıdır. Hepsi diz çökmeyi talep eder son kertede! Diz çökerek kendine ihaneti talep eder! Direniş ve zalimlik iki hattır ve bunun temsilcileri geleceğin ve geçmişin olasılıklarını birer temsile dönüştürür. Örneğin 1933 yılında olası devrimci duruşu ve siyasi kazanımların önünü kesmek için güvenlik durumunu bahane edip parlamentoyu ateşe veren (Reichstag Yangını) ve çok geçmeden bu ‘nimetten’ elde ettiği güç ile 1934 yılında muhalif avına çıkan Hitler, ‘Uzun Bıçaklar Gecesi’ darbesi ile nihai darbeyi indirerek ‘tek devlet, tek bayrak, tek dil’ virüsünü tüm topluma bulaştırmayı başarmıştı! Fakat tarih, halkların hafızasında merkeze bu kendini kaybetmişleri, çareyi saman ve kumda arayanları değil ışığı getirenleri, yolu aydınlatanları koydu. Yine bu tarih nasıl ki mitolojide ateşi çalanlara, dinde kendi sırrına varıp bunu bedeni ile ödeyenlere, felsefede hakikati ifade ettiği için çarmıha gerilenlere asla sırtını dönmediyse bugün de insanca bir yaşam için daha iyiyi icat etmek isteyen, ‘yeni yaşam’ çağrıları yapanları heybesine alacak.”
‘HDP devrimci momentin adı’
Tarihten bu örneklemelerle direniş ve buna karşı müdahale ve saldırıları dile getiren Temel, “Bugün potansiyeli ve ortaya çıkardıkları ile direniş mirasına adını yazdıran HDP, zafere giden yolda yan yana gelinerek ortaya çıkan devrimci momentin adıdır” tanımlaması yaptı.
Partilerinin bu yüzden hedef olduğunu ifade eden Temel, şu değerlendirmeyi yaptı: “HDP, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve bunun içinde de Kürt sorununun çözümü için en önemli alternatif olduğu için sürekli hedef oldu. Çünkü kendine biçtiği görev ‘radikal demokrasinin yaşamsallaştırılması ve takibi’dir. Bununla amaçlanan ‘demokratik ulus’ gerçekliğini yaratmaktır. Egemenlerin toplumsal birliktelik anlamına gelen her türlü örgütlülüğü etkisizleştirme ve dağıtma çabasına karşı, ortak mücadele ve dayanışma ruhunu yeniden kurmak iktidarlara ve sisteme karşı direnişin en önemli adımıdır. Teklikten uzak, çoğulcu, çok kültürlü, çok renkli, ekolojik ve demokrat bir tahayyül ile oluşturulan HDP düşüncesi, her şeyin otoriter bir zemine oturtulduğu, şiddet ile terbiye edildiği, ötekilerin rahatlıkla soykırım süreçlerine tabi tutulabildiği günümüzde bir duruş ve felsefe olarak durmaktadır. Bu felsefenin etkisi ve gerçekliği hayat bulunca en bildik devlet yönelimi olan ‘komplo ve darbelere’ başvuruldu.”
‘Bir komplo ve darbedir’
“4 Kasım 2016 tarihinin HDP Eşbaşkanları ve vekillerinin gözaltına alınıp sonra tutuklanması ve 27 milletvekili, bir kısmı birden fazla olmak üzere toplam 67 kez gözaltına alınması, bu anlamda HDP tarihi açısından gerçek bir komplo ve darbe niteliği taşır” diyen Temel, bunun nedeni de şöyle dile getirdi: “Çünkü etkileri bugün ve geleceği çok şey bıraktı/bırakacak. Çünkü nasıl ki Uzun Bıçaklar Gecesi, Hitler için bir zafer ve Alman hükümeti için bir dönüm noktası olduysa ve Hitler’in kendisini ‘Alman halkının yüce lideri’ ilan etmesine yol açtıysa, 4 Kasım 2016’da benzer ve çok daha ötesi bir sonuca yol açmıştır Türkiye siyasetinde.”
‘İntikam alma girişimi’
4 Kasım’ın aynı zamanda bir gözdağı ve intikam alma girişimi olduğunun vurgulayan Temel, “Halk gerçekliğinin iradesini ortaya koyması ve HDP’nin biat siyasetine karşı direniş teması ile boşa çıkardığı 4 Kasım darbesi bir gözdağı, sindirme ve intikam girişimidir. O günden sonraki siyasal gelişmelerde bu frekansların dışına çıkmadığı açıkça görülüyor” diye konuştu.
Yargılama tiyatro
HDP’lilerin yargılama süreçlerini tiyatroya benzeten Temel, “Devam eden yargılama süreçleri ironik Grek tiyatral metinleri geride bırakacak cinstendi. Cumhurbaşkanına hakaretten, Twitlere, nefes almaktan, Meclis’te konuşma yapmaya kadar ne deseniz vardı. Ayıp olmaması adına da bunların arasına ‘örgüt üyeliği, yöneticilik’ gibi malumun ilamı şeyler eklenmişti. Devam eden yüzlerce duruşmada yüzlerce yıl ceza yağdırıldı. Dönemsel gelişmelere bağlı olarak yargı devreye girip bir gözdağı veriyor Kürt siyasetine” dedi.
‘Baskı daha da pervasızlaştı’
HDP’ye yönelik operasyonların bugün de hız kesmeden devam ettiğini söyleyen Temel şöyle dedi: “Baskı aygıtları daha pervasızlaşmış halde. Faşizmin karakterini geçen yıllar içerisinde kurumsallaştırma dinamiklerine yaklaştırması ve özellikle derin savaş lobisinin özellikle beyaz faşizmin mevcut yeşil faşizm hattını birleştirmesi; siyasal bir temsiliyet olarak HDP’ye yönelimi derinleştirmiş durumda. AKP hem kendi eli ile hem de içine sıkıştığı iç-dış politikalardaki dibe vurmuşluk üzerinden kendisine fısıldanan mecburi ‘üst akıl’ gerçekliği ile yıkımdan başka üretecek bir siyaseti kalmadığını her defasında gösteriyor. Çünkü bu bir olasılık değil, bir mecburiyet. Bu durum daha da artacağa benziyor. Karşısına konulabilecek tek şey kolektif direniş-birliktelik hattıdır. HDP bugün bu ülkede bu hattı kurmayı başarmış, yine başaracak tek hat olarak hedeftedir.”
Nasıl bir süreçte gelişti?
Temel, darbe olarak tanımladığı 4 Kasım’ın nasıl bir süreçte gerçekleştirildiğini şöyle ifade etti: “Aslında çok kısa ve net bir sebepten denilebilir: Demokratik siyasetten vazgeçmeme kararlılığı. Yani diz çöktürme siyasetine biat etmemekten oldu… Ama esas resmi kaynağını İttihat ve Terraki’den, son güncel aklını da 2014 tarihli ‘Çöktürme Planı’ndan’ alıyor. O planda demokratik siyasetin nasıl tasfiye edileceği genişçe anlatılırken, önce derinleşmiş kirli bir savaş ve ardından da siyaset kanalının nefessiz bırakılması, yaklaşık yüz bin kişinin de zindanlara girmesinin altı çiziliyordu. Bu planın hızlanmasını tetikleyen ise 7 Haziran gibi büyük bir seçim başarısı oldu. AKP için en korkulan sarsıntıların başladığı bu seçimler darbe mekaniğini hemen devreye soktu. Savaş lobisi Temmuz 2015 tarihi ile ölüm-göç ve yıkım ayağını pratikleştirirken, komplo ve darbe ayağını da çok geçmeden aktifleştirdi ve ardından ülkeyi karanlığa boğan insanlık dışı şeylerin yaşanmasına, demokrasinin darbe almasına, muhalefet eden, vicdan sahibi herkesin bir nevi ‘potansiyel suçlu’ ilan edilmesine evirildi.
‘Seçilmişleri atanmışlara kul etmeyiz’ diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyaseten yara almasına çareyi yine Kürtlere saldırıda buldu. Bunun için Meclis temsiliyetine yönelik baskının bizatihi öncülüğünü yaptı ve ‘fezleke çağrısı’ yaptı. HDP milletvekilleri hakkında, 2007 yılından 2015 yılına kadar geçen sekiz yıllık süreçte 182 fezleke hazırlanmışken, 80 milletvekili ile Meclis’e girdiği 7 Haziran 2015 seçimleri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 28 Temmuz 2015’teki ‘dokunulmazlıklar kaldırılmalı’ ve ‘bedelini ödemeliler’ açıklamalarından sonraki 10 ay gibi kısa bir sürede 328 adet fezleke hazırlanarak bu sayı 510’a ulaştı. Kısa bir zaman zarfında hazırlanan bu 328 fezlekenin 154 adedi, Anayasa değişiklik teklifinin Meclis’e sunulduğu 21 Nisan 2016 ile kabul edildiği 20 Mayıs 2016 tarihi arasındaki bir aylık dönemde hazırlandı. Demokrasinin lime lime doğrandığı ve en temel hakların askıya alındığı zor süreçlerin makyajı da elbette ‘OHAL’ idi. Bu süreçte demokratik siyasete özellikle tüm gücü ile yönelen AKP ve onun ideolojik aygıtları, bir nevi siyasal kırıma girişerek 4 Kasım darbesini devreye soktu. Bu darbeden hemen önce olanları hatırladığımızda, HDP’nin yüksek oranlarda oy aldığı 11 il ve 45 ilçede sokağa çıkma yasakları ilan edilmesi, çocuk ve kadın olmak üzere 322 sivil ve genel toplamda yaklaşık 2 bin kişinin yaşamını yitirmesi, en az 500 bin kişinin ise yerinden edilmesi.
1 Kasım 2015 milletvekili genel seçimlerine gidilirken HDP il ve ilçe örgütlerine, bunların eylem ve etkinliklerine yönelik planlı ve organize bir şekilde 200’ün üzerinde saldırı düzenlenmesi, HDP’nin Genel Merkezi başta olmak üzere çok sayıda il ve ilçe binasının yakılıp yıkılması; 10 Ekim 2015’te Kürt illerindeki ablukaların son bulması amacıyla Ankara’da yapılan Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’ne yönelik IŞİD tarafından düzenlenen saldırıda 102 kişi katledilmesi vs. yargının kimin elinde olduğunu, ülkenin yönetim şeklinin ne olduğunu en net ifade eden ve 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Mart benzeri bir gerçeği ortaya çıkarmıştır.”
‘Komplo ve darbe aklımızda’
Partilerine yönelik son dönemlerde gerçekleştirilen baskıların yaklaşan yerel yönetim seçimleri ile de bağının olduğunu vurgulayan Temel, “Yaklaşan yerel seçimleri 4 Kasım darbesinin sonuçları üzerinden okumakta fayda var. Bu süreç zarfında sadece Meclis’e yönelim olmadı. Yüzlerce belediye başkan ve meclis üyeleri gözaltına alındı, tutuklandı. Bu darbenin hem üst hem alt ayağı vardı. Üst katmanda tozu dumana katarken alt katmanın otomatik tasfiyesi ve teslimiyeti arzulanıyordu. Özel savaş konsepti ile desteklenen, dar odalarda yandaş medyaya paslanan çirkeflikler tutmadı. Boşa çıktı! O anlamda bu seçimin bambaşka bir anlamı var. Çünkü devletin gasp politikaları ve onların üzerinden hayata geçirdiği sözde ‘demokratik’ yalanların ifşası ve demokratik belediyecilik inşasının, halk değerlerinin tekrar kabul gördüğü yere varması söz konusu. Çizgi romandan sinemaya uyarlanan ‘V for Vandetta’ filminde ‘Bu maskenin ardında etten fazlası var. Bu maskenin altında bir fikir var ve fikirlere kurşun işlemez’ deniyordu. HDP bir fikir ve irade maskesi olarak mevcut tek rejimin yargısal infazlarına boyun eğmedi, eğmez. Yine aynı filmde ‘5 Kasım’ı hatırla, hatırla…’ deniyordu. Komplo ve darbenin kendisi ve ilk günü aklımızda, unutmadık unutmayacağız” dedi.