Bu hafta “Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası”
Her yıl olduğu gibi bu yıl da hafta boyunca çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Etkinlikler 17- 31 Mayıs tarihleri boyunca devam edecek ve gözaltında zorla kaybettirilen kayıpların akıbeti sorulacak.
Hafta nedeniyle HDK, dünden bugüne devletin “güvenlik güçlerince” ya da “desteklediği güçlerce” binlerce insanın gözaltında kaybettirildiğini belirterek, Türkiye’nin gözaltında kaybetmeyi insanlık suçu sayması gerektiğini belirtti. İHD ise Birleşmiş Milletler Kayıplar Sözleşmesi’ni imzalama ve uygulama çağrısı yaptı.
Yine Hafıza Merkezi de Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası kapsamında bir dizi etkinlik düzenleyerek “Aşikâr Sır“ başlığıyla bir sergi açtı.
Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür denir. Yani insan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır, unutkan oluşudur. Ama öyle şeyler vardır ki unutmamak gerekir.
Yıllarca, defalarca böyle aynı cümlelerle yazıldı. Haftalarca oturuldu, soruldu. Bilenler biliyor, hatırlıyor tabi. Bilmeyenlere ya da bilip de görmezlikten gelenlere defalarca anlatmak gerek.
Hani caniler, cellatlar vardı. Hani beyaz toroslarıyla geldiler, hani insanları sokaktan, evlerinden alıp gittiler… Götürülenlerin izine bir daha rastlanmadı. Kayıp yakınlarının başvurmadığı merci kalmadı. Kapılar gibi vicdanların da kapıları kapalıydı. Polis yok dedi, savcı dava açmam dedi. Herkes peşini bırakın dedi ama analar başta olmak üzere eşler, oğullar ve kardeşler olayın peşini bırakmadı.
Binlerce insan hâlâ ‘kayıp’. Bu ailelerin hiçbirinin bir çiçek koyabilecekleri, başında dua edebilecekleri, ziyaret edebilecekleri bir mezar taşı bile yok..
Kayıp yakınları “İlk günkü gibi acımız, öfkemiz, hırsımız, hıncımız taze. Ta ki sorumlular bulunup, cezalandırılıncaya kadar böyle olacak” diyorlar haklı olarak.
Türkiye’nin yakın tarihi, katliamlar, kayıplar, ölümler ve faili meçhul bırakılan cinayetler mezarlığı gibidir. Toplumun büyük bir kesimi de yaşananları normal bir şeymişçesine kanıksadı. Konuyu gündeme getirmeye çalışanlarsa baskı gördü, cezalandırıldı. Buna rağmen bundan vazgeçmeyen insanlar oldu.
Gözaltında zorla kaybettirmeler bu kadar yaygın ve sistematik bir biçimde yaşanmasına rağmen kaybettirmelere ilişkin devlet tarafından etkili bir soruşturma yürütülmemiş, dava dosyaları raflarda bekletilmek suretiyle sürüncemede bırakılmış ve birçoğu da zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle kapatılmıştır.
Aileler ve insan hakları savunucuları her defasında devlete seslenerek; Her şeyden önce zorla kaybettirilenlerin akıbetleri ortaya çıkarılması ve faili meçhul cinayetler sonucu katledilenlerin faillerinin ortaya çıkarılması için devletin arşivlerini açmasını istediler.
Bu topraklarda bir daha benzer acıların yaşanmaması, hakikatlerin ortaya çıkarılması ve toplumsal barışın sağlanması için“Geçmişle Yüzleşme ve Hakikatleri Araştırma Komisyonu” kurulmasını talep ettiler. Ancak ne bir ses veren oldu ne de bir nefes.
“Geçmişi yok saymak, iktidarda olan bazılarının iddia ettikleri kadar kolay değildir. Bu dünyada hala onları hatırlamak ve diri tutmak isteyen tek bir insan bile varsa bunu yapmak mümkün değildir. Bu yeter; ahlaki çölde haykıran bir insan, önce biri, sonra biri daha, adalet kıvılcımının sönmesine engel olmak için bu yeter. Tarih bizi dinliyor olabilir, tarih bize cevap verebilir” diyor Ariel Dorfman.
Evet. Başta anneler olmak üzere, insan haklarıyla ilgili kuruluş ve örgütlerle duyarlı insanların çalışmaları sayesinde adalet kıvılcımı diri tutuldu. Israrla ve hafta nedeniyle bir kez daha ‘Kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz” diyorlar.