Bilindiği gibi Fransız yazar Marcel Proust’un ölümünün 100. yılına tekabül ettiği için 2022 yılı ‘Proust Yılı’ olarak ilan edilmişti.
20. yüzyılın en etkili edebiyatçıları arasında yer alan Marcel Proust bu yıl boyunca başta Fransa olmak üzere dünyanın birçok yerinde yıl boyu birçok etkinlik düzenlendi. Programlarda söyleşiler, konferanslar, konserler, film gösterimleri, yazı atölyeleri, yarışmalar, sergiler ve gösteriler yer aldı.
Buna bağlı olarak; İnstitut Français, Türkiye’nin Ankara, İstanbul ve İzmir şubeleri Türkiye’de bulunan Frankofon kurumlar ağı ile iş birliği içerisinde birçok etkinlik düzenledi.
Proust’un 100 yıl önce ölümü tam da bugüne denk düşüyor. Ben de bu yazıda okuyucularla birlikte bu büyük yazarı analım istedim.
***
Marcel Proust’u belki “Okuma Üzerine” adlı eseriyle tanımaya başlayabiliriz.
Proust’un birey ile kitap arasındaki ilişkiyi ve özgün psikolojik edim olarak okumayı irdelediği, bu eylemin kaynaklarına yaptığı yolculuğu içeren bir anlatı olan “Okuma Üzerine” adlı eseri, büyük bir yazarın kitapla kurulan ilişki üstüne derin düşünme denemesi niteliğinde.
Aynı zamanda Proust’un kütüphanesinde bir yol haritası olan Okuma Üzerine, okuyucunun durduğu yeri de aydınlatıyor.
“Hiç kuşkusuz okuma bir dostluk biçimidir. Dostluğun samimî bir biçimidir ve bir ölüye, olmayan birine yönelik olması ona çıkarsız, dokunaklı bir hava verir. Dahası o, öteki bütün dostluk biçimlerini çirkinleştiren her şeyden bağımsız bir dostluktur. Çok sevdiğimiz bir kitapla geçirdiğimiz günler kadar dolu dolu yaşanmış başka zaman belki yoktur.” (Notos Kitap, Çeviri: Işık Ergüden)
***
Özellikle 1913- 1927 yılları arasında kaleme aldığı yedi ciltlik ‘Kayıp Zamanın İzinde’ serisi ile tanınan yazar; bu kitapları ile edebiyat tarihine adını yazdırmayı başarmıştı.
“Vücudumuz sadece bacaklar, kollar gibi uzuvlardan oluşsaydı, hayata tahammül etmek kolay olurdu ama içimizde kalp adını verdiğimiz o küçük organı da barındırırız… Hiçbirimiz tek bir insan değilizdir, hepimiz ahlaki değerleri farklı çok sayıda insan barındırırız içimizde” diyen Fransız modern edebiyatının temsilcilerinden Marcel Proust, kaynaklara göre; 1871’de, Paris yakınlarındaki bir komünde doğdu. 10 yaşına geldiğinde bir astım krizi geçirdi ve bundan sonraki yaşamında hastalıkların pençesinden kurtulamadı. Hastalığına rağmen okulunu başarılı bir öğrenci olarak tamamladı. Sonra Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girdi. Bir yandan üniversiteye devam eden Proust, bir yandan da Sorbonne’da felsefeci Henri Bergson’un derslerine katılıyordu. Ailesinin maddi varlığı nedeniyle rahat yaşamı garanti altına alındığından, mesleki bir eğitime gerek duymayan Marcel Proust, tüm zamanını küçüklükten beri ilgi duyduğu yazarlığa ayırmaya karar verdi. Düzyazıları ve makaleleri 1892 yılından itibaren çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanmaya başladı. 1908’den sonra tamamen inzivaya çekilerek hiç ara vermeksizin yedi bölüme ayırdığı Geçmiş Zaman Peşinde adlı dizi romanı üzerinde çalıştı. Otobiyografik bir havanın estiği bu roman dizisinde Proust’un yaşantısından alınan tek tek epizotlar, burjuvazinin tam bir tablosu ve en ince ayrıntılara kadar araştırıp anlattığı aristokrasinin çöküşü olarak yoğunlaşır.
Daha uzun yıllar kendinden söz ettirecek ve okunacak bir yazar Marcel Proust.
Bu sınırlı yazıyı eleştirmen-yazar André Aciman’in onun hakkında söyledikleriyle bitirelim: “Proust okumak kendini okumaktır. Proust’un söylediği hiçbir şey gerçekten hiçbirimiz için yeni değil. Düşünce ve gözlemleri aklımızdan defalarca geçip gitti. Gördüklerini gördük, hissettiklerini hissettik. Proust’un üslubu, her kesimden insanı kapsayacak biçimde şamar etkisi yaratır ve bir şeyleri yola getirir. Nitekim romana baktığınızda her cümlenin bir öykü olduğunu görebilirsiniz.”