Kayıp yakınları ve İHD’nin Amed, Êlih (Batman), Colemêrg (Hakkari) ve İzmir’de düzenledikleri açıklamalarda, Mehmet Tekdağ, Av. Metin Can, Dr. Hasan Kaya, Maksut Tepeli ve Nezir Tekçi’nin akıbetleri soruldu
İHD ve kayıp yakınlarının bu haftaki eylemlerinde Mehmet Tekdağ, Av. Metin Can, Dr. Hasan Kaya, Maksut Tepeli ve Nezir Tekçi’nin akıbetleri ve failleri soruldu.
İnsan Hakları Derneği (İHD) ile kayıp yakınlarının Amed, Êlih (Batman), Colemêrg (Hakkari) ve İzmir’de “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” şiarıyla gerçekleştirdikleri eylemlerde kaybedilenlerin akıbeti soruldu ve adalet talebi yinelendi.
Amed
Amed’de İHD ve kayıp yakınları, eylemlerin 783’üncü haftasında Rezan (Bağlar) ilçesinde bulunan Koşuyolu Parkı’ndaki Yaşam Hakkı Anıtı önünde bir araya geldi. Bu haftaki eylemde, 12 Şubat 1993 yılında Amed’de katledilen Mehmet Tekdağ’ın hikayesi anlatıldı.
Açıklama öncesi konuşan Mehmet Tekdağ’ın kardeşi İffet Mutaş, “Bugün bu eylem alanına geldiğimizde sanki mezarına geliyormuşuz gibi oluyor. Mehmet Tekdağ evinden çıktı işine giderken ajanlar tarafından kaçırıldı. Beni kardeşsiz bıraktılar.Mezar yerimiz olsun, cenazemizi istiyoruz. Hak ve hukuk istiyoruz. Ali Tekdağ da kardeşinin devlet tarafından öldürüldüğünü söyledi. Devlet biliyorsa ortaya çıkarsın. Ali Tekdağ’ı da kaçırdılar ve gelip sordular. Babam da devletin aldığını söyledi. Babam da 2 ay dayanamadı ve yaşamını yitirdi. Devlet de polis de herkes biliyor kimin yaptığını. Akıbetlerini ortaya çıkarsınlar.” diye konuştu.
Sonrasında Tekdağ’ın hikayesini İHD Yönetim Kurulu üyesi Bawer Çindemir okudu.
Tekdağ’ın okunan hikayesi şöyle:
“Mehmet Tekdağ evli ve dört çocuk babasıdır. Disiplin Kurulu üyesi olarak Halkın Emek Partisi (HEP) Amed İl Örgütünde faaliyet yürütmektedir. 2 Şubat 1993 tarihinde saat 14:15 sıralarında işlettiği pastaneye giderken Amed Rezan (Bağlar) Dörtyol Mevkiinde kimliği belirsiz bir kişi tarafından silahlı saldırıya uğrar. Bu saldırı sonucu Mehmet Tekdağ ağır yaralanır.
Olay sırasında saldırganın kaçmasını engellemek için takip etmeye başlayan bir yurttaşı sivil polisler durdurur. Yurttaş; ısrarlı bir şekilde saldırganı gösterip kaçtığını söylemesine rağmen sivil polislerden ‘tamam biz hallederiz, siz cenazeyi kaldırın’ cevabını alır. Saldırganı takip etmekte ısrar eden yurttaşı minibüse alan polisler ‘saldırganı gördün mü, tanıdın mı’ gibi sorular sormaya başlar.
Yaralanan Mehmet Tekdağ olay yerindeki diğer yurttaşlar tarafından hastaneye kaldırılsa da doktorlar müdahale etmez. Saldırıdan yaklaşık 4 saat sonra bir doktor müdahale etmeye gelse de hastanenin cihaz yetersizliğini bahane edip ‘bu hastanın İstanbul veya Ankara’ya götürülmesi gerekiyor’ diyerek müdahalede bulunmaz. Bunun üzerine Tekdağ ailesi Mehmet Tekdağ’ı İstanbul veya Ankara’ya götürmek için çeşitli girişimlerde bulunur. Ancak olağanüstü hal bölge valisi Ünsal Erkan akşam saati olduğunu ve güvenliğin sağlanamayacağını söyleyerek Diyarbakır Havalimanı’nı açmaz. Ertesi gün ağır yaralı olan Tekdağ’ın ilk uçağa bindirilme şansı varken hastanedeki işlemler bahane edilerek ilk uçağa bindirilmez. İkinci uçağı beklerken Mehmet Tekdağ Diyarbakır Havalimanın da yaşamını yitirir. Olaydan sonra Tekdağ ailesi hukuki her türlü mücadeleyi vermiş olmasına rağmen süreçte her hangi bir gelişme olmaz. Mehmet Tekdağ cinayeti faili meçhul olarak kalır.”
Açıklama, oturma eylemi ile son buldu.
Êlih
Êlih’de (Batman) de İHD Şubesi ile kayıp yakınları, eylemlerinin 619’uncusunu Gülistan Caddesi üzerinde bulunan İnsan Hakları Anıtı önünde yaptı.
Bu haftaki Eylemde 21 Şubat 1993 tarihinde Xapêt’te JİTEM tarafından kaçırıldıktan sonra katledilen Av. Metin Can ile Dr. Hasan Kaya’nın hikayesi okundu.
İHD Êlih Şube Yöneticisi Reşit Çetinkaya, 21 Şubat 1993 tarihinde JİTEM tarafından Av. Metin Can ile Dr. Hasan Kaya’nın Xarpêt il merkezindeki evlerinden kaçırıldığını söyledi.
Av. Metin Can ile Dr. Hasan Kaya’nın hikayesi şu şekilde:
“Kaçırılışlarından bir gün sonra arabaları Xarpêt’in Vartatil (Yazıkonak) beldesinde bir besici ahırı yakınlarında bulundu. Sonradan bu ahır içinde Metin Can ve Hasan Kaya’ya vahşice işkenceler yapıldığı anlaşıldı. Arabanın bulunmasıyla, en başta yakın akrabaları ve dostları olmak üzere, halk tarafından SHP Xarpêt il binasında açlık ve ölüm orucu eylemi başlattı. Ayrıca, bazı siyasi partiler, sendikalar, İHD ile birçok demokratik sivil toplum kuruluşları da bu ölüm ve açlık orucu eylemlerine gerekli desteği vermek için yoğun katılım sağladı. Bir taraftan bu eylemler devam ederken, diğer taraftan da Metin Can ve Hasan Kaya’yı kontraların elinden kurtarmak umuduyla, dönemin İçişleri Bakanı ve Aydın Milletvekili İsmet Sezginle görüşmek üzere, Metin Can’ın doktor eşi Fatma Can, İHD tarafından oluşturulan bir heyet ile birlikte Ankara’ya gitti. Bakan heyet temsilcilerini kabul ederek, heyette bulunan Doktor Fatma Can’a ‘Siz hiç endişe etmeyiniz aldığımız duyuma göre eşiniz bir-iki gün içinde evine dönecektir’ sözleriyle güvence verdi. Bu sözler üzerine heyet Xarpêt’e geri döndü. JİTEM heyetle ve halkla alay edercesine, eylemin yapıldığı ve halkın kitlesel olarak bulunduğu SHP il binasının önündeki elektrik direğine bir poşet içinde Metin Can’ın ayakkabılarını astı. JİTEM bununla da yetinmeyerek, Metin Can ve Hasan Kaya’nın evlerine telefon açarak ailelerine işkence seslerini dinletti. Demokratik sivil toplum kuruluşlarının ve halkın tüm çabalarına rağmen, cenazeleri 26 Şubat 1993 tarihinde Dêrsim yakınlarında ve jandarma karakoluna çok yakın bir mesafede olan Dinar köprüsünün altında bulundu. Olayın yaşandığı tarihte Xarpêrt’ten Dersim yakınlarındaki Dinar köprüsüne kadar en az beş kontrol noktası bulunmaktaydı”
Çetinkaya, Metin Can ve Hasan Kaya’nın öldürülmesine ilişkin etkili bir soruşturma yürütülmediğini belirtti.
Açıklama oturma eylemi ile son buldu.
Colemêrg
İHD Colemêrg Şubesi ve kayıp yakınları da “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle sürdürdükleri eylemlerinin 109’uncu haftasında Gever ilçesi Sanat Sokağı’nda buluştu.
Açıklama metnini İHD Şube Colemêrg Şubesi Eşbaşkanı Sibel Çapraz okudu.
Bu haftaki eylemde Colemêrg’in Gever (Yüksekova) ilçesine bağlı Yêkmal’a Jorê köyünde çobanlık yapan, 28 Nisan 1995 tarihinde Gelibolu Piyade Tugayı’na bağlı askerler tarafından Kürt “ulusal kıyafetleri” giydiği gerekçesiyle gözaltına alınan alınarak, kurşunlandıktan sonra bedeninde mayın patlatılan 25 yaşındaki Nezir Tekçi’nin akıbeti soruldu.
Açıklamaya Tekçi’nin ailesi de katıldı.
‘Adalet talep etmeye devam edeceğiz’
Olay günü yaşananları aktaran Çapraz, Tekçi’nin dava geçmişine değindi. Çapraz, “Yeniden görülmeye başlayan dava, zaman aşımı dedi ileri sürülmek için sürüncemede bırakılıyor. Bizler hakikatin ortaya çıkarılması ve katledilen Nezir Tekçi için adalet talep etmeye, sorumluların gerçek bir yargılama ile cezalandırılmaları için sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz” dedi.
Çapraz’ın konuşmasının ardından İHD Colemêrg Şube yöneticisi, Tekçi’nin avukatı Hüseyin Boğatekin’in gönderdiği mesaj okundu. Gönderilen mesajda şöyle denildi:
“1995’in baharında, 28 Nisan günü, operasyona giden askerler tarafından misafir olduğu köy evinden onlarca köylü ile beraber yasa dışı bir şekilde gözaltına alındı. Günlerce Yüksekova dağlarında, ağır işkenceler altında sorgulandı. Bilmediği şeyleri söylemesini istiyorlardı Nezir’den. Bilmiyordu, anlatamadı. Sonra, Nezir’in ellerini bağlayarak onlarca askerin karşısına diktiler. Komutanlar askerlerine emir verdi. ‘Tarayın bu teröristi’ diye.
Bazı askerler ağladı, ateş edemedi, fakat onlarca kurşunla Nezir’in bedeni paramparça edildi. Bununla da yetinmemişti komutanlar. Bedeninin altına mayın yerleştirdiler, bedeni havaya uçuruldu. Bedeninden savrulan bazı parçalar donan karın üzerinden nehre düştü ve bir daha Çoban Nezir’i gören duyan olmadı. Yıllar sonra tanıkların anlatımı ile öğrenecektik ki, Nezir’in uğradığı işkence ve katilin asıl sebebi, giydiği “şal u şepik” adlı yöresel Kürt kıyafetiymiş. Onca eziyetin ve canavarca hisle öldürülmesinin başlangıç gerekçesiymiş bu.”
Boğatekin mesajının devamında, üzerlerindeki yükün daha ağır olduğunu ifade ederek, “Bedensiz ve faili belli yitirdiğimiz binlerce canın hesabını sorana, faillerini ortaya çıkarıp adaleti sağlayana kadar, sokaklarda ve mahkeme salonlarında hakikati haykırmaya devam edeceğiz. Bu açıdan, çok büyük emek ve cefa aile meydanları, alanları ve cumartesilerimizi bir an olsun boş bırakmayan, işkence ile gözaltına alınan fakat pes etmeyen, kıymetli Cumartesi anneleri ve insanlarını saygıyla selamlıyor, mücadeleleri önünde eğiliyoruz. Herkesi kayıpların hesabını sormaya, bu haklı mücadeleye çağırıyoruz” diye belirtti.
‘Savaşı durdurun’
Tekçi’nin babası Halit Tekçi ise, oğlunun öldürülmesine ilişkin “Asıl terörist olan oğlumu öldürülenlerdir. Ben oğlumun hakkını talep ediyorum. Bu sorunlar savaşla bitmez. Bu savaşı durdurun daha fazla kan dökülmesin” diye konuştu.
İzmir
İnsan Hakları Derneği (İHD) İzmir Şubesi, “Kayıplar bulunsun, failler yargılansın” talebiyle Konak Eski Sümerbank önünde bir araya geldi.
Açıklamanın Kürtçesini İHD İzmir Şubesi Eşbaşkanı Zilan Gümüş, Türkçesini İHD İZmir Şubesi Yöneticisi Ali Aydın okudu.
Bu haftaki açıklamada 2 Şubat 1984 yılında İstanbul’da gözaltına alındıktan sonra kaybedilen Maksut Tepeli’nin akıbeti ve failleri soruldu.
Mahsut Tepeli dosyasında 40 yıldır “cezasızlık politikası” uygulandığı belirtilen açıklamada, “40 yıldır mezarı gizleniyor. 40 yıldır kaybedenler korunuyor. 40 yıldır dosyası cezasızlık zırhıyla arşivde bekletiliyor” denildi.
Tepeli’nin hikayesine yer verilen açıklamada şu ifadeler kullanıldı:
Maksut Tepeli, 2 Şubat 1984 tarihinde İstanbul Küçükbakkalköy’de bir arkadaşının evine gitti. Evde karakol kurulduğunu fark edip uzaklaşmaya çalışırken polisler tarafından vurularak gözaltına alındı. Hastaneye götürülmek yerine önce evde, sonrasında İstanbul Emniyet Müdürlüğü 1. Şube’de işkenceli sorguya tabi tutuldu. 5 Şubat 1984 tarihinde gördüğü ağır işkence sonucu koma halinde Haydarpaşa Askeri Hastanesi’ne kaldırıldı. Hastanede ölen Maksut Tepeli’nin bedeni kaybedildi. Ailesinin bilgisi dışında nüfus kütüğüne ‘ölü’ kaydı düşüldü. 19 yıl sonra, Maksut’un eşi nüfus kağıdını değiştirdiğinde yeni kimliğinde ‘dul’ kaydını gördü. Maksut için nüfus kütüğünde öldüğüne dair kayıt düşüldüğü o zaman anlaşıldı
Ailesi ve İHD İstanbul Şubesi’nin takibi sonrasında olaya dair 2003 yılında tekrar soruşturma başlatıldı. Yıllar sonra Maksut Tepeli’nin Helvacıdede Mezarlığı’na defnedildiği açıklandı fakat mezar yeri bilinmiyordu ve hala bilinmiyor. Maksut Tepeli’yi işkenceyle öldüren polislerin kimliklerinin belirlendiği ama Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığının polisler hakkında takipsizlik kararı verdiği de açığa çıktı. Bütün bunlara rağmen Kadıköy Cumhuriyet Savcılığı da, 2006 yılında aynen sıkıyönetim savcılığı gibi şikayet hakkında takipsizlik kararı verdi. Karara yapılan itiraz, Üsküdar Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi. 2012 yılında yapılan yeni suç duyurusu 24.12.2014 tarihinde zaman aşımı gerekçesi ile takipsizlik kararıyla sonuçlandı. Maksut Tepeli’nin vurulması ve sorgulanmasında görev yapan polisler; Rahmi Kaya, Servet Bozkurt, Hasip Dönmez, Zafer Elemen, Şeyhmus Altın, İlhami Öztürk, Hikmet Taşdelen, soruşturma savcısı Necdet Cancı, takipsizlik kararı veren Hakim Yarbay Muhteşem Savaşan, Emniyet Müdür Yrd. Mehmet Ağar, İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Yiğit, İstanbul Valisi Nevzat Ayaz, yıllar sonra yeniden açılan dosya hakkında takipsizlik kararı veren Kadıköy Cumhuriyet Savcısı Nihat Çakar’dı. Bu faillerden bazıları yaşamını yitirse de tarihe bir not düşülecek”
Kaynak: MA