Kenan Kırkaya
Türkiye’de sorunlar derinleştikçe, sorun alanları da çeşitleniyor. Hemen hemen bütün toplumsal yaşam alanlarına yönelik inanılmaz bir saldırı var. Bu ortamda anket şirketleri, “hangi sorun daha öncelikli, daha çok can yakıyor, daha fazla insanı canından bezdiriyor” şeklinde araştırmalar yapıp belli aralıklarla sonuçlarını paylaşıyor. “Sorundan sorun beğen” potasındayız. Ne büyük handikap, ne acı bir yaklaşım!
Ekonomik kriz, yoksulluk, işsizlik, açlık, sefalet can yakıyor. Eşitsizlik gizlenemeyecek boyutta ve herkesin kapısında. İş ve aş hak getire. Her şeyin güllük gülistanlık gösterildiği Türkiye’de, ekonomik sorunların çözümünü de şıp diye buldu iktidar. Kömür torbalarından sonra patates ve soğan çuvallarıyla insanları kaderine razı etmeye çalışıyor.
Demokrasi yok, adalet yok, hak, hukuk mumla aranacak hale geldi. CHP de vinç ve panzerler eşliğinde yapılan operasyonları tatmaya başladı. Bütün saldırgan politikalarına gerekçe yaptıkları güvenlik sizlere ömür. Toplum huzur ve refahı unuttu. Kadına yönelik şiddet ve cinayetlerde ne yazık ki her gün yeni rekorlar kırılıyor. Çocuğa yönelik istismar vakaları artıyor ve bir çürüme hali toplumu dört bir koldan sarmış durumda.
Yaşamımızı çalmışlar, hayallerimizi, umutlarımızı elimizden almaya çalışıyorlar. Bütün bunlar kayıp 128 milyar dolardan daha az önemsenecek meseleler değil. Elbette 128 milyar doların akıbetinin sorulması önemli, elbette bu ülkenin varlıklarına sahip çıkılması gerekiyor. Peki ama sönen hayatların, yaşamını yitiren gençlerin hesabını sormak 128 milyar doların akıbetini sormak kadar değerli değil mi? Kayıp 128 milyar dolar önemli bir kaynak ama bu para 40 yıldır savaşa aktarılan trilyonlarca doların yanında devede kulak kalır.
Bütün bu sorunların Kürt sorunuyla ilişkisini gizlemek için gerçekten büyük illüzyonist olmak gerekir. Kürt sorunu görmezden gelinerek bu sorunların konuşulması, tartışılması ya da çözüm aranıyormuş gibi yapılması havanda su dövmekten farksızdır. Hangi sorun önceliklidir, hangisi hangisini doğuruyor tartışması bir yana bu sorunların tamamının birbirini besleyen, büyüten tarafları görülmeden hiçbir soruna çözüm bulunamaz. Sorunlar arası kıyaslama ve karşılaştırma sorunlar arası birincilik yarışından değil, sorunların bir kısmını görünmez kılma yaklaşımından kaynaklıdır. Böyle olduğu için sorunlar derinleşiyor, çeşitleniyor, çözümsüz hale geliyor. Bütün bu sorunların kesişim noktası ve ortak bağlantısı demokrasidir, hak ve özgürlüklerin eksiksiz savunulamamasıdır. Herhangi bir soruna karşı tutum alan bir kimse ya da çevre bu konuda samimiyse amasız, fakatsız, lakinsiz her anlamda hak, hukuk ve özgürlükleri savunmak durumundadır. “Biz ekonomik yoksulluğa, yolsuzluklara, ekolojik talana karşıyız ama Kürt sorununda da savaşı destekliyoruz” söylemi ya da yaklaşımı ekonomik sorunların temel sebeplerinden biri değil midir? Üstelik iktidar bu sorun alanlarını ve sorunları yaşayan toplumsal kesimleri birbirinin karşısına konumlandırıyorken.
Bu meselelere ortak çözüm geliştirmek amacıyla Demokrasi İçin Birlik (DİB) Koordinasyonu önemli bir çalışma başlattı. DİB’in Haziran ayında yapacağı Demokrasi Konferansı bu girdaptan çıkış için önemli bir eşik olabilir. Yaşam hakları tehdit edilen, canı burnunda bütün bu toplumsal kesimleri bir araya getirmeyi amaçlayan Demokrasi Konferansı her şeyden önce ötekileştirilen toplumsal yapıların birbirini dinlemesini, anlamasını amaçlıyor. Çalışmaya öncülük eden isimlerden biri olan AİHM eski yargıcı Rıza Türmen’in de işaret ettiği gibi; “hak talebinde bulunan kişi ya da gruplar başka hak taleplerine karşı kayıtsız kalamazlar, kendi talepleriyle başka talepler arasındaki ilişkiyi görmemezlikten gelemezler.”
Demokrasi Konferansı’na taraflar “başkalarını kendi projelerine ikna etmek” için değil, “kendilerini anlattıkları” kadar başkalarını dinleyebildikleri, bagajlarından kurtulabildikleri oranda sonuç alınır. Bu durum bir tercih olmaktan çıkmış zaruret haline gelmiştir. Hak taleplerinin ortaklaşması toplumsal mücadelenin zaferini beraberinde getirecektir. Farkında olunsun ya da olunmasın, bu durum herkese önemli sorumluluklar yüklüyor. Kürt siyasi hareketi bütün bu ve benzer çalışmaların vazgeçilmez ve gönüllü bir parçası oldu her zaman. Ancak mesele sadece Kürtlere ya da sorun yaşayanlara bırakılarak çözülemez. Yaşanan sorunlarda payı olan tarafların kendi yaklaşımlarını gözden geçirmesi, pozisyonunu değiştirmesi çözüm arayışlarının önemli bir parçasıdır. Ekonomik sorunların çözülmesini savunan, “demokrasi eksikliğinden, adaletsizlikten” yakınan CHP’nin Kürt sorununa, hak ve özgürlük sorununa temas etmesi artık kaçınılmaz hale gelmiştir.
Her şeye rağmen DİB’in başlattığı bu çalışma Türkiye’nin içinden geçtiği koşullar açısından hayati olduğu kadar heyecan vericidir. Konferansa çağrı için yapılan toplantı umut tazeledi. Öyle ya da böyle Türkiye toplumu bütün bu krizlerden bir çıkış yolu bulacak mutlaka. Demokrasi Konferansı, önemli bir fırsata dönüşebilir, Türkiye toplumunun çözüm yoluna girmesini mümkün kılabilir.