Kenan Kırkaya
Sedat Peker adres ve isim vererek 15 Temmuz ve sonrasında devlete ait silahların nasıl dağıtıldığını anlattı. Verdiği isimler Peker’in söylediklerini doğrulayacak açıklamalarda bulundu. Böylece herkesin bildiği ama kulağının üstüne yattığı “kayıp silahlar” tartışması da yeniden başlamış oldu.
Kaybolduğu belirtilen silahlara ilişkin korkunç sayılar veriliyor. Uğur Dündar, 15 Temmuz’dan sonra kaybolan silahların 20 tugayı silahlandırabileceğini ve sayısının en az 100 bini bulduğunu söylüyor. İktidarın seçimle gidip gitmeyeceği tartışılıyorken, AKP’nin kendi tabanını silahlandırdığına dair toplumda panik ve korku yaratacak bu tür açıklamalar iyi niyetli değil.
15 Temmuz’da Soylu’nun, yanındaki eli silahlı sivillerle TRT binasını basarken çekilmiş fotoğrafları bu iddiaları doğruluyor. Ancak bu, silahların “kaybolduğu” anlamına gelmez. Türkiye’de silah kaybolmaz kaybedilir, tıpkı insanların kaybolmadığı kaybedildiği gibi. Yapılan silah dağıtımı zaman zaman “rutin” dışına çıkan devletin bilgisi ve onayı dahilindedir.
Biz bunu 1990’larda Kürtlere karşı dağıtılan silahlardan, Batman Valisi Salih Şarman ve onun karanlık ilişkilerinden, o silahların bir şekilde Hizbullah’a kadar ulaştırılmasından ve Şarman’ın bütün bu iddialardan devlet tarafından aklanmasından biliyoruz. Günümüzün “silah dağıtıcıları” gibi adı yolsuzluğa bulaşmış olan Şarman, tutuklanmasına neden olan kayıp silahlardan devletin bilgisi ve onayı olduğunu söyleyerek kendisini savunmuştu. Hatta en son yazdığı “Rutin Dışı” adlı kitabında da o silahlara ilişkin şunları söylüyor Şarman: “Batman’da kayıp silahlar olarak lanse edilen davadan aklandım. Kullanılan kaynak sadece 3 milyon dolardır, bu para 4 yıl boyunca 4 taksitle gelmişti. Bu kaynakla 14 uçak dolusu silah ve mühimmat, 400 telsiz ve muharebe sistemi, mayına karşı koruyucu sistemler alınmış ve 3 birliğe kışla düzeni kurulmuştur…”
14 uçak dolusu silah ve mühimmat, bu silahlarla işlenen suçlar ve aklanan Şarman… Çünkü o silahlar Kürtlere doğrultuldu. Her faili meçhul cinayette, Hizbullah eliyle işlenen her katliamda o silahların izleri var. Ama Şarman aklandı. Devlet “görmezden gelsem de benim bu iş ve işlemlerden haberim var, benim onayımla yapıldı” demiş oldu verdiği yargı kararıyla. Şimdi devletin bilgisi ve onayı dahilinde dağıtılan yeni silahlar var. Hani sabah akşam Kürtleri ve muhalifleri suçlamak için ağız dolusu “terör” diye çemkirenler var ya, işte onlar toplumun bir kesimini bir diğer kesimine karşı silahlandırıyor. Bu, Anayasa göre suç, evrensel hukuka göre vahim bir durum ve vicdan ve ahlaken çürümüşlüğün ifadesi ama ne yargı ne de devlettin diğer birimleri kılını kıpırdatıyor. Çünkü bu iş bir devlet organizasyonu. O yüzden kendi adına silah dağıtanları her türlü kirli ve karanlık ilişkilerine rağmen kanatlarının altında tutmaya devam ediyor. O yüzden ortada kayıp silah filan yok. Devlet isterse “kaybolduğu” ileri sürülen silahların nerede olduğunu bulup 24 saat içerisinde hepsini toplayabilir. Demek ki devletin “rutinleşmeye” niyeti yok, bu silahları toplamak istemiyor. İstemediği gibi kayıp silahlar meselesini tartıştırarak toplumun bir kesimine de gözdağı veriyor.