Erdoğan önümüzdeki seçimlerde büyük kaybedeceğinin farkında ve sona doğru bir gidişatın kaçınılmaz olduğunu görüyor. Bunu tahmin etmek için âlim olmaya gerek yok. Kendi ağzından bunun itirafını yapıyor ve açıklama yapıyor; “Bu seçim benim için final, bu seçim benim yasaların verdiği yetkiyle katıldığım son seçim” diyor. Anayasaya çok önem veriyor ve öyle bir hava yaratıyor ki, sanki Anayasayı tanıyan bir cumhurbaşkanı var karşımızda. Tabi işin şaşırmayacağımız bir diğer yönü de var, yasaların verdiği yetkiye müdahale. Bu sene üç AYM üyesinin görevi bitiyor ve kendisi bu kişilerin yerine atama yaparak tekrar seçilmenin yolunu açmaya çalışacak. Bugüne kadar buna benzer “son seçim” açıklamalarını çok duyduk. Bununla ilgili açıklamaları hatırlayalım. Sene 2009; “Son kez adayım. Tükürdüğümü yalamam, birileri gibi oralara çakılıp kalmam.” Sene 2012; “Dördüncü ve son kez adayım.” Mağduriyet edebiyatı her zamanki gibi devrede. Kaybetme korkusunu en çok Urfa’da il başkanının elini havaya kaldırdığında hisseti sanırım. Halk yuhalamalarla “yeter artık” dedi. Taşımalı mitingler, taşımalı oylar ile seçimi kazanma çalışmaları nereye kadar.
“Hiç çekinmeyin, yüzümüze hakikatleri haykırın. Haykırın ki, hatamızı görüp kendimizi düzeltelim” deyip ülkede hakikat bırakmamak. Her gün hata üstüne hata yapılıyor ve bu hataları dile getirenlerin sonu da cezaevi oluyor. Böyle mi düzelteceksiniz hatalarınızı? En büyük hatalarınızdan bazılarını buradan bildirmek isterim. Kürt sorunu, faili meçhul cinayetler, zamanaşımı davalar, cezaevindeki hakikati söyleme suçluları, işinden mağdur edilen on binlerce KHK’lı, oy vermeyene yapılmayan hizmetler, tehditler, yolsuzluklar, yoksulluklar… haykırıyoruz ama kulaklarınız tıkalı. Hatalar sayfalar dolusu. Herhalde bu gibi liderleri anlatan en yeni kitaplardan biri de Sidney Üniversitesi’nde ders veren siyaset bilimci Jhon Keane’nin kaleme aldığı Yeni Despotizm kitabıdır. “Yeni Despotizm, kitleleri ayartma, şaşırtma ve ikna yoluyla kendi iktidarını sürdürüyor. Bunu yapmak için de önkoşullar yaratılıyor. Hukuk iktidara bağımlı kılınıyor, medyanın özerkliği ortadan kaldırılıyor, ifade özgürlüğü engelleniyor, alternatif bilgiye ulaşma zorlaştırılıyor ve eğitim kontrol altına alınıyor.”
Ülkemizde en büyük problemlerden biri de alternatifsizlik. Kim solcu, kim sağcı, kim faşist belli değil. İnsanların bu konuda netliğe ihtiyacı var sanırım. CHP içindeki açıklamalar hepimizi rahatsız ediyor. CHP içindeki faşistleri temizlemediği müddetçe biz sosyal demokratız demesin. Bu kişiler eğer halen parti içinde görev alıyorlarsa CHP’nin de İYİ Parti’den bir farkı olmaz. Zaten Kılıçdaroğlu’nun kazanmamasının nedeni de bu kişilerdir. Bolu belediye başkanına çok şeyler söylenir ama onun seviyesine inmek doğru olmaz. Afyon belediye başkanı adayı olacak kişi ve aynı zamanda partinin yetkili kişisi olarak yaptığı açıklama utanç verici. Kim bilir daha bu düşüncede olan kaç kişi vardır parti içinde. Bu konu hakkında birçok kişi “Afyon’u kazanma ama parti olarak itibarını koru” düşüncesi içinde. Bu Bolu ve benzerleri için de geçerli olmalı. DEM Parti siyasi bir parti olarak Meclis’teki yerini almış önemli bir partidir. DEM Parti üzerinden ırkçılık yaparak oy toplamak rezilliktir.
Batman’da neler oluyor? HÜDA-PAR adayı DEM Parti adayının yanında bulunmuş ve maç esnasında beraber ayakta dururken bir foto çekilmiş ve o kare yayınlanmış. Aynı kişi DEM Parti’nin Beşiri seçim ofisini de ziyaret etti. Bu kare yüzünden gereksiz bir tartışma yaratıldı. Bir fotoğraf yüzünden kopartılan yaygaranın partiye ne kadar zarar verdiğinin kimse farkında değil mi? Eş başkanlar bu konuya bir an evvel el atmalılar ve olayı çözmeliler. Yeterince Batman’da oyunlar oynanıyor zaten. Batmanlılar HÜDA-PAR’ın Hizbullah’ın siyasi kanadı olduğunu yaşadıklarından bilirler. Hizbullah 90’lı yıllarda devletten aldığı destekle birçok yurtsever insanı katletti, unutmak mümkün mü? Aynı durum devam ediyor, Süleyman Soylu bunu açıkça ifade etti zaten. HÜDA-PAR iktidar lehine Kürt oylarını bölmek için Meclis’e taşındı, şimdi de yerelde bir alternatif olma yolunda. Bunun için de Kürt dilini kullanmak adına devlet desteğini arkasına aldı. Meclis’te bilinmeyen dil, Kürdistan’da seçim arabalarının anonslarında serbest. İkiyüzlülüğe devam ediliyor.
Şimdi seçim zamanı, dedikodularla uğraşma zamanı değil. Herkes görevinin başında ve halka layık olma yolunda çalışmalarına devam etmeli.