Robert Mugabe, 1980’de Zimbabwe başbakanı seçildi. O tarihten itibaren de iktidarı hiç bırakmadı. 1987’de başkanlığını ilan etti ve seçimleri hep o kazandı. En son 2013’de yapılan başkanlık seçimlerini de kazandıktan sonra “Tanrı onu çağırıncaya kadar” ülkesini yöneteceğini beyan etti. Ama 2017 Kasım ayında bir darbe ile makamından uzaklaştırıldı 96 yaşındaki Mugabe,37 yıl süren saltanatını takiben devlet tarafından tahsis edilmiş bir konutta “Tanrı’nın çağrısını” bekliyor.
Serzh Sargsyan, Sovyetler Birliği zamanından beri Ermenistan’ın yönetici eliti içinde oldu. 2007’de Başbakan, 2008’de Başkan seçildi. Başkanlıkta ikinci dönemi 2018 yılında dolunca, Başbakan olarak ülkeyi yönetmeyi sürdüreceğini açıkladı. Bunun üzerine başkent Yerevan’da toplanan protestocular, büyüyen yolsuzluğun ve artan yoksulluğun sorumlusu olarak gördükleri Sargsyan’ın tek adam rejimi hevesini kursağında bıraktılar. Sargsyan sert müdahalelerle sokağı bastırmaya çalışırken muhalefet önderi Nikol Pashinyan’ı da tutuklattı. Ama büyüyen tepkiler karşısında 23 Nisan 2018 günü istifa etmek zorunda kaldı. On yıl süren Sargsyan devri böylelikle sona erdi. O günden beri “emekli memur” olarak yaşamını sürdürüyor.
Necib Rezak, Malezya’nın yönetici eliti içinde yükseldi ve 2009’da başbakan seçildi. Rezak, Malezya’yı bir “ılımlı İslam” modeli uyarınca yeniden şekillendirirken, siyasal liberalleşme ve ekonomik kalkınma gibi vaatlerde de bulunmuştu. Rezak, kurduğu Kamu Yatırım Şirketi üzerinden şahsi hesabına 700 milyon dolar aktarmakla suçlandı ama “beraat etti”. Muhalefeti “otoriteye karşı isyana teşvik” suçu kapsamında resmen yasakladı. Onlarca gazeteci, yazar ve öğrenci, özellikle sosyal medya eleştirileri nedeniyle hapsedildi. “Yalan haber” yaymayı 6 yıl hapisle cezalandıran bir yasayla medya tamamen susturuldu. 9 Mayıs 2018 seçimlerini hiç beklemediği biçimde kaybedince Rezak devri sona ermiş oldu. Ertesi sabah başbakanlık konutunda yapılan aramada, paketlenmiş halde dolar, altın ve lüks mallardan oluşan yüklü bir “hazine” ele geçirildiği kamuoyuna duyuruldu. Necib Rezak, 2018 Mayıs’ından beri eşi ve yakın çevresi ile birlikte yolsuzluk iddiaları nedeniyle yargılanmakta.
Abdülaziz Buteflika, Cezayir’in 1962’de bağımsızlığını kazanmasından beri ülke yönetiminde yer aldı. 1999’da Başkan seçildi. İlerleyen yaşı ve bozulan sağlığına rağmen geçen ay beşinci kez başkanlığa aday olunca Cezayir’de protesto gösterileri başladı. Siyasal sistemde köklü reform talebiyle büyüyerek devam eden protestolar sonucu adaylıktan çekildiğini açıkladı. Geçtiğimiz günlerde, Başkan’a yakın işadamlarına ait uçaklar yüklü biçimde ülkeden ayrılmak üzereyken güvenlik güçleri tarafından durduruldu. Buteflika’nın bir “bağımsızlık kahramanı” olarak başlayan siyasal kariyeri, yirmi yıl süren tek adam rejiminin ardından yolsuzluk şüphesiyle gölgelenmiş olarak sonuçlanmakta.
Omar al-Bashir, 1989’da bir askeri darbeyle iktidara geldi. O günden beri Sudan’ı “devlet başkanı” sıfatıyla tek başına yönetiyor. 2004 yılında Güney Sudan ve Darfur bölgelerinde soykırım suçu işlediği iddiasıyla Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICC) tarafından hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Bashir’in devlet hazinesinden kendi şahsi hesaplarına en az 9 milyar dolar aktardığı da kanıtlanmış bulunuyor. Siyasal İslamcı Bashir, hem dünya kamuoyu hem de Afrika’nın en yoksul, kıtlık ve açlık mağduru halklarından biri olan Sudan nüfusu tarafından bir “soykırımcı” ve “hırsız” olarak görülüyor. Başir’in otuz yıllık saltanatına karşı protestolar, çok sayıda tutuklama, artan polis şiddeti ve yasaklama kararlarına rağmen Aralık 2018’den bu yana ivme kazandı. Bashir iktidarı, iflas eden “Siyasal İslam” rejimleri kervanında yerini almak üzere.
2000’li yıllar, Vladimir Putin fenomeni ile başlayan tek adam rejimi modelinin küresel popülerlik kazanma trendine işaret ediyordu. 2020’li yıllara yaklaşırken bu yükseliş grafiğinin aşağı doğru bir yön kazandığı görülüyor. Tek adam rejimleri genellikle liberalleşme ve ekonomik refah vaatleriyle kendini koruyor. Ama uzun iktidar süresi içinde bir zirve noktasının ardından ekonomik refah yerini şahsi kazanç ve yolsuzluğa bırakıyor; liberalleşme vaatleri ise tersine dönerek otoriterliğe ve devlet şiddetine dönüşüyor. Bu durum, dünyanın dört yanında onlarca yıllık tek adam rejimlerinin, tek adamın ecelini beklemeksizin sona erme yolunda bir eğilimi ortaya çıkarmış bulunuyor. Tek adamlar birer ikişer “Kaybedenler Kulübü” tesislerindeki müstesna yerlerini alıyorlar.
Seçim sonuçları, bu tür aşağı dönüş anlarında belirleyici hatta “Tanrı’ya kavuşturucu” bir rol oynayabiliyor.