2.1.1936 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren Tunceli Vilayeti İdaresi Hakkındaki Kanun ile kuşatmayı sistemleştirmiş, Kanun, Dersim’i tepeleme ve insansızlaştırmada bir kırılma noktası olmuştur
Sait Çetinoğlu
Kemalist yönetim 30’lu yılların ortasına doğru en önemli sorun olarak Dersim’i önüne koyar. Diğer sorunlarını baskı ve kanla çözen (!) Kemalist rejim, 1935’ten itibaren Dersim’i kuşatma altına alıp 25.12.1935 tarihinde kabul edilen ve 2.1.1936 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren Tunceli Vilayeti İdaresi Hakkındaki Kanun ile kuşatmayı sistemleştirmiş, Kanun, Dersim’i tepeleme ve insansızlaştırmada bir kırılma noktası olmuştur.
Kanun uzun erimli bir stratejinin aparatıdır. Kanunun 38 maddesinde 1.1.1940 tarihine kadar uzanması düşünülmüştür. Tunceli Asayiş Raporları’na baktığımızda, kanunun daha ötelere uzandığını görmekteyiz.
Kanun ile Dersim’de tek parti hukuku dahi askıya alınmış, kumandan vali olarak Abdullah Alpdoğan’a terk edilmiştir. Abdullah Alpdoğan, Pontus ve Koçgiri kasabı Sakallı Nurettin Paşa’nın damadı ve Merkez ordusunun kurmay başkanıdır. 1921’den kalan hesabını görme fırsatını yakalamıştır. Paşa, 1921’de Dersim’in kıyısından dönmek zorunda kalmıştı.
Enver Paşa’nın damadı Orgeneral Kazım Orbay da müfettiş olarak görevlendirilen ikinci damattır. İki damat el ele Dersim’de, sürgünden katliamlara ve soykırıma uzanan bir sürece damga vurarak Dersim’i insansızlaştıracaklardır.
İkiliye merkezden başta Reisicumhur M. Kemal olmak üzere, Hükümetin ve ayrı bir fenomen olan Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın desteği tamdır. Bu asimetrik güce rağmen Dersim iki başvekil eskitmiştir. Bu başvekillerden Celal Bayar, 1913-14 yıllarında Ege’de Rum vatandaşlara uygulanan pogromun elebaşlarındandır. Bayar, ayrı bir yazıda ele alınacak kadar önemli bir figürdür.
Bu devasa güce rağmen Kemalist rejim istediğini almakta zorlanır. 31.8.1938 tarihinde Elazığ’da Başbakan ve Milli Müdafaa vekilinin huzurunda yeni askeri tedbirler Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak imzasıyla yürürlüğe konulur.[1] Askeri konuşlanma yeniden düzenlenir. 17 Dağ Tugayı ve buna bağlı alay ve taburların mevcudu artırılarak yeniden yapılandırılır. Artırılan mevcudun korunması için senede iki tertip acemi er alınacaktır. Jandarma da ihmal edilmeyerek, mevcudu 400 olan sabit jandarmanın kadrosu 1000’e yükseltilecektir.
Seyyar takip kolları yeniden düzenlenir. İki haftada bir, bir hafta sürecek yasak bölgelere ansızın baskın aramaların düzenlenmesi karar altına alınır. Ki, bu bölge için sürekli bir terör rejimidir.
Tamimde, nicelik yanında nitelik de dikkate alınarak yeni düzenlemelere gidilir. Sürek avı için yeni takip kolları oluşturulur; Takip kolları cevval, müteyakkız ve otuzar kişiden az olmamalıdır. Bunlar icabında biri birini takviye edecek veçhile bir takip komutanlığının emriyle muntazam bir plan dahilinde tahrik olunmalıdır [ayrılmalıdır]. Bu takip kollarının cevelangahı olan [dolaştığı] yerlere yakın bulunan garnizonlar icabında serian muavenet [yardım] edebilecek veçhile müheyya [hazır] bulunmalı ve vaziyeti dikkatle takip etmelidir. Haydutların [bölge halkı bu sıfatla anılır] cüretini arttırmak muvaffakiyetsizliklere imkan bırakılmaması çok mühim olduğunun altı çizilir.
Ve en önemli noktaya geliyoruz: Takip kolları hizmeti uzun jandarmalardan ve mümkünse istekli olanlardan intihap edilmeli [seçilmeli] ve görecekleri hizmet nispetinde mükafatlandırılmalıdırlar. Muvaffakiyeti artırmak için keşif ve istihbarat hizmetlerine büyük ehemmiyet verilmelidir. Gönüllü ve ödüllü timler demek daha doğru olur.
Açıkça söylendiği gibi istihbarat denilerek halkın ajanlaştırılmasıdır ki, asayiş raporlarında bunların mebzul miktarda olduklarını görüyoruz. Diğeri ve en önemlisi; yine asayiş raporlarında çok az canlı ele geçirmelerin olduğunu biliyoruz. İmha ön planda ve esastır. Ki ödülün esasını imha yani ölü ele geçirmelerin teşkil edeceği kuşkusuzdur.
Takip kolları denilerek gönüllü ve ödüllü “kelle” avcılığın Dersim’de yürürlüğe konulduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
[1] BCA 30 10 111 750 13