10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği ve Suruç Aileleri İnisiyatifi, “Katliam siyasetine karşı adalet isteyenler buluşuyor: Vazgeçmiyoruz” diyerek Taksim’de panel gerçekleştirdi.
10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği ve Suruç Aileleri İnisiyatifi, Taksim’de panel gerçekleştirdi. Çok sayıda insan hakları örgütü ve sendikanın katıldığı panele, Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri Murat Çepni, Oya Ersoy ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da yer aldı. Saygı duruşuyla başlayan panelin açılış konuşmasını Suruç Aileleri İnisiyatifi adına Yoldaş Aydın yaptı.
Sadece kendi acısını yaşayan kendi acılarını memleket meseleleri haline getiren insanlar olmadıklarını söyleyen Yoldaş, “Bu katliamlardan birinci derecede etkilenen insanların sayısı yüzbinleri buluyor. Çok sayıda insanın yaşamını etkileyen bir süreç. Düğüne, barış mitingine, Kobanê’ye yardıma gidenlere de saldırıyorlar. Bu süreci nasıl tanımlayabiliriz? Bunun üzerine epey düşündük. Katliam siyaseti olarak tanımladık bunu. Adalet mücadelesi olduğu kadar barış mücadelemizden de vazgeçmiyoruz” dedi.
Açlık grevleri selamlandı
Kısa bir sinevizyon gösteriminin ardından, “Yaşadık” başlığıyla ilk oturum yapıldı. Suruç Katliamı’nda yaşamını yitiren Çağdaş Aydın’nın babası Fethi Aydın, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle açlık grevine girenleri selamlayarak, “Şu anda toplumun vicdanı haline gelen açlık grevleri var. Avrupa dahi birçok yerde devam eden açlık grevlerini selamlıyorum” diye konuştu. Suruç katliamı sırasında yaşadıklarını paylaşan Aydın, “Acılı ailelere saldırılıyor. Yani biz ölmedik diye bizi öldürmeye çalışıyorlar. Bu katliam siyaseti değil de nedir? Çocuklarımızın hayallerini gerçekleştirmek için mücadele etmeliyiz. Onların yaşamları bizim mücadele kaynağımızdır” diye belirtti.
‘Korktukları için saldırdılar’
Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) adına söz alan Okan Danacı da, “Kobanê’de muazzam bir direniş gerçekleşti. Düştü düşecek denildi. Ama düşen ve kaybedeb AKP oldu. Tıpkı 68’de denizlerin Hakkari’de kurdukları köprü gibi bizde bunun bir sorumluluk olduğunu düşündük. Bizim de Rojava’da olmamız gerektiğini düşündük. Çağrı yaptığımızda yüzlerce kişi gelmek için başvuru yaptı. Rojava Devrimi’nin buradaki gençlikle bütünleşmesinden korktukları için saldırdılar. Yalnız saldırıya rağmen Rojava Devrim’inin etkisi gittikçe bu topraklarda hissedilmeye başlandı” dedi.10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği Başkanı Mehtap Sakinci Coşgun da, katliamın ardından yaşanan hak ihlallerini konu alan görselleri sundu. Coşgun, insanlığı hedef almış hiçbir katliamı unutmayacaklarını vurguladı.
‘Savaşa karşı ortak mücadele etmeliyiz’
AKP’nin 16 yılda izlediği ayrımcı, ırkçı, tekçi politikaları nedeniyle halklar arasında derin bir ayrımın oluştuğunu dile getiren Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik de, 10 Ekim Barış Mitingi’nde yaşananları hatırlatarak, “O dönem savaş karşıtı politikaları hayata geçirmek isteyenler bu ülkede vatan haini ilan ediliyordu. Biz de bu savaş politikalarına itiraz ederek 10 Ekim’de bir miting düzenledik. Barış isteyenler olarak gerçekleştirdiğimiz mitingimiz hedef haline geldi” dedi. Savaşa karşı mücadele edilmemesi halinde Türkiye’nin daha büyük bir karanlığa sürükleneceğini belirten Bozgeyik, ortak mücadelenin gerekli olduğunu söyledi.
‘5 Haziran başlangıçtı’
Diyarbakır’da 5 Haziran’da yapılan saldırı sonrası yaralanan Lisa Çalan da, cezaevinde açlık grevinde olanlara ve Leyla Güven’e selam gönderdi. Suruç ve 10 Ekim katliamları sonrası görüntülere bakamadığını belirten Çalan şöyle konuştu: “Yer yer bir araya gelebildik. Ama hiçbir zaman ortaklaşamadık. Ne yazık ki 5 Haziran katliamı yeterince gündemleşmedi. Hiçbirimiz orada yaşamını yitirenleri, yaralıları tanımıyoruz. Orada sadece 5 Haziran yaşanmadı. Devamında yaşanan katliamlar oldu. Suruç, Cizre, Nusaybin, Sur, Silopi… Bu katliamlar belki de Kürtlerin adalete olan inancını yitirmesine neden oldu. Çok fazla katliamlar gördük. 5 Haziran onlardan bir tanesiydi. Her zaman söylüyoruz. 5 Haziran davası çözülmezse Suruç çözülmez, Ankara çözülmez; çünkü başlangıç noktası 5 Haziran’dı. Elbette direniyoruz, direndik. Ama hala acılarımızla birbirimizle yüzleşemedik. O anlamda burada olmak çok önemli.”
‘Soykırımlarla yüzleşelim’
“Gördük” başlığıyla devam eden ikinci oturumda ise ilk sözü Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Şebnem Korur Fincancı aldı. Dayanışmanın çok kıymetli olduğunu söyleyen Fincancı, “Eren Keskin’in söylediği gibi soykırımlar ülkesinde yaşıyoruz. Bu soykırımlarla yüzleşemediğimiz için katliamlarla karşılaşıyoruz. Bizi hareketsiz bırakan bir süreç, bizi katletmeye devam ediyor. Bu süreçlere dair tanıklıkları paylaşan tüm dostların paylaşımları çok kıymetlidir. 5 Haziran Katliamı’nın yeterince gündemleşmediğini söyleyen bir arkadaşımız vardı. Aslında biz de çalışmalarımıza Suruç Katliamı’ndan başladık. Biz bu sürece müdahil olurken ancak Suruç’la başlayabildik. 2016 süreci var. 2016’da çok daha ağır ve ardı ardına gelen ağır bombalamalarla karşı karşıya kaldık. Bütün katliamların hemen ardından yayın yasağı getirildi. Bu tabloyu bir bütün olarak okumak gerekiyor. Sokağa çıkma yasaklarıyla birlikte çok sayıda gencin ölümüyle karşı karşıya kaldığımız bir dönemi yaşadık. Bunun yanı sıra özellikle çatışmalı sürecin yeniden başlatılmasıyla birlikte binlere doğru tırmanan ölümlerle karşı karşıya kaldık. Özellikle siviller yoğunluklu olarak ölmeye başladı” diye ifade etti.
Panelde, “Vazgeçmiyoruz” başlığıyla adalet mücadelesinde yeni dönem de tartışıldı.
HABER MERKEZİ