Bismil’deki arazi anlaşmazlığının çözülmesi için Halkların Demokratik Partisi (HDP) ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) yöneticilerinin olası bir çatışmanın önüne geçmek için defalarca iki aile ile görüştüğü ortaya çıktı.
Maalesef bu çabalar sonuç vermedi. Ailelerin arazi anlaşmazlığı bir katliama dönüştü ve 9 kişi hayatını kaybetti.
Yaşanan bu katliamdan sonra ne yazık ki sanal medyada her türlü çirkin ve ırkçı yaklaşım gırla.
Bu katliamın nedeninin Kürtlerin gericiliği ve geri kalmışlığının bir sonucu olduğunu söyleyenden, feodalizm tahlilleri yapanlardan geçilmiyor.
Kimisi daha da ileri giderek “bizden bir şey çıkmaz” diyerek yenilmişliğin çaresizliğinde debelenip duruyor.
Böyle olayları sadece Kürtlere yakıştıran ama Afyonkarahisar’ın Çay ilçesinde bahçeye tavuk girmesi nedeniyle çıkan kavgada 10 kişinin yaralandığını unutanlar var.
Bir de ırkçı faşistler var. Olası bir karışıklıkta Kürt halkının silahlı olmasını son derece ciddi bir tehlike olarak görenler. Bölünme paranoyasının yanında, bir şey olur da Kürtler o silahı bize doğrultur korkusu. Yani yiten canlar onların umurunda değil.
Peki Bismil’deki katliamın nedeni gerçekten arazi kavgası mıydı?
İki aile arasında yaşanan ve neredeyse 70 yıldır devam eden bu arazi anlaşmazlığını devlet neden çözmedi ve sürüncemede bıraktı?
Bu katliamın devletin koruculuk sistemi ile bağlantısı ne? Oradaki arazi neden yıllardır orada yaşayan köylülerin değil de hazinenin, yani devletin? Hal böyle olunca akla birçok soru geliyor.
Yaşanan bu can kayıplarının gerçek sorumlusu kim? Devlet mi, köylüler mi? Cahillik mi yoksa bilinçli bir politikanın sonucu mu? Bu sorulara doğru temelde cevap vermek gerekir.
Onca yıldır çözülemeyen bu tarz sorunlara bakıldığında birçoğumuzun aklına 2014 yılından bu yana Kürt halkına karşı geliştirilen “Çöktürme Planı” çerçevesinde tutuklanan yüzlerce Kürt siyasetçi geliyor.
Daha önce bu tarz sorunlar hızlı bir şekilde Demokratik Toplum Kongresi (DTK) tarafından gündeme alınıp çözülüyordu. 2014 yılından bu yana devletin en çok yöneldiği ve kriminalize ettiği kurumlardan biri olan DTK zayıflayınca bu tarz katliamlar kaçınılmaz oldu. Olaya buradan bakıldığında bu katliamın sorumlusu kim sorusunun cevabı daha belirgin ortaya çıkıyor.
Uzun yıllardır Kürt halkına karşı İngiliz politikası olan böl, parçala ve yönet işletildi. Bu politikaya bir de “aralarına nifak sok” eklendi. Böylelikle Kürtler bir araya gelemeyecek. Nifakın en güncel ifadesi Barzani hanedanlığı.
Nifakla amaçlanan yapay sorunlar üret, bu sorunu çözüyormuş gibi hareket et ama asla çözme ve daima sıcak tutarak kaşı. Taraflar tüm enerjilerini bu soruna harcayıp birbirlerini güçten düşürsün ve sana muhtaç olsun.
Bu politika elbette sadece Kürtlere karşı işletilmiyor. Hegemon devletlerin başvurduğu bilindik bir politika. Mesela Kıbrıs sorunuyla uzun yıllardır hem Yunanistan’ı hem de Türkiye’yi meşgul etmektedirler. Azerbaycan ve Ermenistan arasında devam eden Dağlık Karabağ sorunu. Güney Kurdistan’da KDP ve YNK arasındaki sorun. Yine mevcut haliyle Rojava’da devam eden bir süreç var. Dikkat edin, hegemon güçler Rojava’ya her türlü askeri desteği verirken siyasi çözüm noktasında ölü taklidi yapıyorlar. Çözülmeyen bu sorunları İsviçre çakısı gibi kullanarak hem Türkiye’yi hem de Rojava Özerk
Yönetimi’ni sürekli diken üstünde tutarak kendine bağımlı hale getirmeyi amaçlamaktadırlar. Çözülmeyen sorunlar politikalarına örnekler çoğaltılabilir.
İşte yukarıda belirttiğim politikaların küçük bir örneği de Bismil’de arazi anlaşmazlığı gerekçesiyle birbirini öldüren köylülere uygulandı. Sorun çok rahat bir şekilde çözülebilirken bile isteye çözülmedi. Bu sorunları çözebilecek güce sahip olanlar tutuklandı.
Peki sizce bu katliamın gerçek sorumlusu kim? O silahı birbirlerine doğrultanlar mı yoksa o silahı onlara verip aralarına sürekli işleyen nifaklar koyanlar mı?