Bugün köşemde, inançlar tarihi üzerinde yoğunlaşan araştırmacı yazar Taner Aday’ın “Öldürmek İnsana Özgüdür” başlıklı denemesinin sonuç bölümüne yer vereceğim:
“Yapılan araştırmalar, şiddette başvuran insanlar arasında, dikkati çekecek derecede sosyal, psikolojik ve entellektüel açıdan zayıf insanlar olduğunu göstermektedir. Bu insanlar, ellerine bu eksikliklerini giderecek bir fırsat, araç, güç, iktidar geçirdiklerinde, sonu ölüme kadar gidecek bir şiddet uygulamaktan kaçınmazlar.
Bu noktada şiddet, onların kendilerini gösterebilecekleri tek araç, hatta şans olarak algılanır. Yani bu biçimi ile saldırganlık, hırçınlık insanların doğalarında olan birşeydir. Ancak, birlikte yaşama, üretme zorunluluğunun olmazsa olmazlığı, çok güçlü bir sosyal dayanışma, düzenlilik ile bunların kurallarını belirlemeyi, uygulamayı da zorunlu kılmaktadır. Yani insanlar, artık kendilerinin belirlediği, belli kültürel ölçülere göre davranmayı erdemli bulmaktadırlar.
Yıkıcılıktan, dağıtmaktan zevk, dünyadan intikam almaktır söz konusu olan.
Çağımız kültürel yaşamında, bireyin özgürlükleri, kendini geliştirebilme koşullarının korunması, siyasal sistemlerin görevlerinden sayılır. AKP iktidarınca tanımlanmaya çalışılan erkek egemen bir “doğal toplum” yoktur. Temeli, bireyin bedenen, zihnen, sosyal-ekonomik gelişimini öngören, biçimi, olanakları ile alanları buna göre düzenlenmiş bir sosyal çevre, bir toplum düzeni zihinlerde oluşmuştur, bunun gerçekleşme olanağı da vardır.
Bugün ülkemizde yaşananlar, aynılaştırmak, karşı cinse, ulusa boyun eğdirmek, kendi inancını tek doğru kabul ettirmek adına işlenen cinayetlerin, iktidar tarafından meşrulaştırılması çabalarıdir. Saldırganlık, şiddete yatkınlık, düşmanlarla kuşatılmış olma, kendi varlığını tehlikede görme durumunda, ötekilere karşı, “ben sizden daha az değerli değilim” demenin kaba gösterisidir.
Şiddet uygulaması, aynı zamanda bir güç, bir iktidar gösterisidir. İktidar ise meşruiyeti için bir geçmişe gereksinim duyar (H.Arendt, İktidar ve Şiddet). Bu geçmişte aranan, kendilerine yapılmış olan haksızlıklardır. Bu “haksızlıklar”, öne sürülerek, kendi şiddetlerine dayanak yapılır; böylece politik cinayetler, haklı gösterilmek istenir. RT’nin konuşmaları böyle takip edilirse, nasıl bir savaş ilanı yapıldığı da kolayca görülecektir. Son kongredeki konuşmasında: “Biz bu beyaz gömleği Alpaslan gibi giydik.” Kefen benzetmesidir. Yani her şeyi göze aldım demek istiyor. Bu yolda ölmek, öldürmek de olacaktır, hazır olun mesajı veriliyor. O nedenle de Cumartesi Anaları ile eylemleri politik bir tutum olarak görülmüyor! Geçmişten aldıkları devletin “öldürme yetkisi” kavramı açıkça çiğneniyor. Onlar için adalet, kendi fikirlerinin iktidarıdır. Bu nedenle bunun dışındakileri anlamazlar, anlamak da istemezler!
Eyleme iten neden, iktidara gelmek için, maddi ve manevi kazanç gibi akılla ilgili ise anlaşılabilir. Saldırganlığın, korku, öz savunma, hiddet, kıskançlık, aşağılanmak gibi duygusal nedenler ile bir de intikam için yapılan nedenleri vardır. Nietzsche intikam en doğrudan nedendir, diyor. İşte AKP ile başındaki, Cumhuriyet rejiminden intikam almak istediği için, bir gün bu olanak elinden alınabilir korkusu olduğundan saldırgan, hırçın, acımasızdır. İntikam aynı zamanda cezalandırmaktır da. Bir de yakıp-yıkmaktan zevk almak var. İşte buna “bu dünyadan intikam almak” deniyor. Bizde “ocağını söndürmek” diye tabir edilir.
Kendi özel çıkarları için cinayet işleyen insanlara bakın, asla pişmanlık duymadıklarını göreceksiniz. Onlara göre, engel olarak gördükleri birisini “cezalandırmış” olmaktır önemli olan. Söyledikleri sadece “hak etmişti” sözüdür. Kimin neyi hak ettiğine, sonunda ölüm bile olsa, karar veren durumunda olmak. Bu duygu, o kişiye güçlü bir iktidar, bir üstünlük duygusu tattırır.
Cinayetler genellikle önce beyinde işlendiğinden, cinayetin şeklinden suçluyu bulmak da kolaylaşır. Kafaya ateş etmek, yakmak, kesmek … yerinden bıçaklamak vb. Bu yöntemlerden, cinayeti işleyen kişi, gurup, parti neyse belirlenir.
Kısaca: Katil hepimizin içindedir. Buna karşı durmak ise, başarılı bir eğitim, güçlü, olumlu örnek insanlar, kararlı bir devlet, şiddeti reddeden bir politik kültür ile en küçük düşünce ayrılığını, ayrı yerde olmak gerektiği şeklinde yorumlamayan bir tartışma bilincinin yerleşmesi ile olur.”