Türkiye ile Katar arasında imzalanan anlaşmada 10 başlık içinde bulunan, “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Katar Devleti Hükümeti Arasında Su Yönetimi Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptı” dikkat çekici. Diğer anlaşma maddeleri de ciddi sorgulanması gereken maddeler ancak biz bugün suya odaklanacağız. Öncelikle Katar’ın sınırları içinde göl ve akarsu olmadığını ve su ihtiyacını kuyulardan ve arıtma tesisleri vasıtasıyla denizden elde ettiklerini hatırlayalım. İçme suyu ihtiyacının bir bölümünü ise İran ve Türkiye’den sağladığını vurgulayalım.
Katar, 50.4 hava sıcaklığı ölçülmüş bir ülke. 2022 Dünya Futbol Şampiyonası ise Katar’da yapılacak. Katar’da aşırı sıcaklar nedeniyle yeni yapılan stadyumlar ve bazı caddelere klima takılmaya başlanması bölgenin iklimi açısından fikir verebilir. Sürdürülebilir Şehirler (WRI) verilerine göre dünyada 17 ülkede aşırı düzeyde su sıkıntısı yaşanıyor. Bunlar sırasıyla Katar, İsrail, Lübnan, İran, Ürdün, Libya, Kuveyt, Suudi Arabistan, Eritre, Birleşik Arap Emirlikleri, San Marino, Bahreyn, Hindistan, Pakistan, Türkmenistan, Umman ve Botswana. Bu listede Türkiye’nin ise 32. sırada ve 2. en riskli kategoride bulunduğunu da belirtelim.
İTÜ Meteoroloji Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, Türkiye’nin 2023’ten sonra su fakiri olmaya aday bir ülke olacağını söylüyor. Son günlerde ise susuzluk kendini iyice göstermeye başladı. Ankara’da barajların da su doluluk oranı yüzde 22.98, İstanbul’da yüzde 25.67, Bursa Nilüfer Barajı’nda ise yüzde 5’e gerilemiş olması susuzluğun giderek büyüyeceğini ve suya erişimimizin giderek kısıtlanacağını dolayısıyla suyun çok daha pahalı bir metaya dönüşeceğini gösteriyor.
Su kıtlığını ortaya çıkaran belli başlı etkenlerin başında bölgesel iklim şartları, kuraklık, çölleşme, ormansızlaşma, metropol sayılarının artması, sanayi havzalarının sınırsız su kullanımı ve yine özellikle sanayinin açtığı yer altı kuyuları, su havzalarının maden ve enerji tesisleri ile yok edilmesi gelmektedir. Bu nedenlerin toplamı su kıtlığını büyüten olgulardır. Su kıtlığını iklim değişimine bağlayıp tek sorumlusunun iklim olduğu iddiaları ise su havzalarının yok edilmesine yönelik sadece bir maske. Ancak yaşanan kuraklığı can yakıcı ve geri dönülmez biçimde karşımıza çıkaracak olan şeyin küresel boyutta süren iklim değişimi ve bölgede yaratacağı etkiler olacağı gerçeğini de belirtelim.
Yapılan araştırmalarda, iklim değişimi sonucu Dicle ve Fırat Nehirlerinde debinin azalması, bölgede ve diğer ülkelerde ciddi su krizlerini ortaya çıkaracağı öngürülüyor. Ayrıca bu suları Türkiye’nin bir silah gibi kullanmaya başladığını, Fırat Nehri sularının kesilerek Rojava Kantonlarını susuz bırakma girişimlerinin sık sık yaşanmasından biliyoruz. Dicle ve Fırat suları üzerine planlanan GAP projesi ilk ortaya konduğunda temel amaçlardan birisi Körfez ülkelerine su satma hedefiydi.
Demirel’in hayalini kapsayan bu hedef mevcut iktidar tarafından miras olarak alınıp genişletildi. Kıbrıs’a döşenen su boru hattı da su ihracatı sürecinin sadece bir parçasıdır. Aynı şeyi kuraklığın iyice vurduğu Körfez ülkelerine yönelik olarak düşünüldüğü ise biliniyor. Katar’la yönetilecek tek su varlığı Türkiye’de olduğuna göre Katar’ın Türkiye coğrafyasının su politikalarına damgasını vurmak isteyeceğini söylemek gerekiyor.
Katar’ın Trakya’da petrokimya tesisi ve doğalgaz çevrim santrali inşa etme çalışmaları sürerken, Saros Körfezi’ni yok edecek olan FSRU tesisinin Katar’ın ihtiyacı için yapıldığını hatırlatalım. Türkiye’de yapacağı yatırımlarda ciddi boyutta suya ihtiyaç duyacağı ancak asıl ihtiyacının Katar’daki doğalgaz üretimleri ve yakın gelecekte başlayacakları kaya gazı üretim süreçleri için gerekeceğini de belirtelim.
2035 yılı itibarıyla doğalgaz ve petrolün Körfez ülkelerinde konvansiyonel yöntemle çıkarılmasının ekonomik değirini yitireceğinin, Dünya Bankası ve IMF’nin bölgeye yönelik hazırladığı raporlarda yer aldığını ve bölge ülkelerinin bunun üzerine toplantılar yaptığını da hatırlatalım. Katar’a suyu yönetme ortaklığı vermek demek susuzluğun, açlığın ve sefaletin daha da artması demektir.
Önümüzdeki yıllarda artacağı şimdiden belli olan sıcaklıklarla birlikte susuzluk ve kuraklık Ortadoğu’nun en büyük ve en önemli sorunu olacak. Elbette insani bağlamda suyun paylaşılmaması kabul edilebilir değil. Ancak sermayenin ve onun devletlerinin suları üretim süreçlerinin bir parçası haline getirip pahalı bir ticari metaya çeviriyor olmaları da asla kabul edilebilir değil. Bu anlamda Katar’ın Türkiye’de suyu yönetmeye ortak olması da hiç iyi bir şey değil.