AKP iktidarının her başı sıkıştığında yardım istediği Katar’ın bu yardımları karşılıksız yapmadığı bilinen bir gerçek. Türkiye’de enerji, savunma ve imar alanlarında birçok imtiyaz elde eden Katar’ın farklı plan ve hesapları olduğu da ayrı bir gerçek. Bu gerçeklerden birisi ise başlıktaki ‘Katar nereye bakar?’ sorusunun yanıtının ‘Katar ABD’ye bakar’ olduğunu belirtmek gerekiyor.
ABD’nin ve dünyanın en büyük enerji şirketlerinden biri olan ExxonMobil şirketi ile Katar’ın Qatar Petroleum şirketi arasındaki ortaklık bölgemizde kendi çıkarları için birçok düğümü çözmeye yetecek büyüklükte. AKP’li Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan’ın ara sıra ABD’ye diklenmesinin gerçek hayatta bir karşılığının olmadığını herkes kabul ederken, bugüne kadar tek laf bile etmediği Katar ise ayrıcalıklı.
Kıbrıs kıta sahanlığı olarak işaretlenmiş bölgede yapılmak istenen doğalgaz sondaj adımları bugüne kadar ciddi gerginliklere yol açmıştı. Bu bağlamda Yunanistan, İtalya ve Fransa’ya diklenen Türkiye’nin, geçtiğimiz günlerde açıklanan Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ile ExxonMobil-Qatar Petroleum arasında yapılan anlaşma karşısında Katar’a olan bağımlılığından kaynaklı nasıl bir tutum alacağı merak konusu.
Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Enerji Bakanı Natasa Pilides, ExxonMobil ve Qatar Petroleum’dan oluşan konsorsiyumun 5’inci parsel imtiyazını yöneteceğini açıklarken, bu ortaklık ayrıca 10’uncu parsel lisansına da sahip. Türkiye ise KKTC’nin Ada üzerindeki eşit hakları olduğu gerekçesiyle, Rumların tek taraflı anlaşmalarını kabul etmiyor. Tüm bu gelişmeler yaşanırken hiçbir ülkenin gündeminde Akdeniz ekosistemi yer tutmuyor.
Deniz ekosistemi ne olacak?
Yaşananlar 26’ncısı düzenlenen İklim Zirveleri’nde alınan kararları boşa düşüren nitelikte. Deniz içi sondaj işlemi, çimento, sıvılar (sondaj çamuru), üretilen su ve zararlı ekolojik etkilere neden olabilecek diğer kimyasallar dahil olmak üzere ortaya çıkan atıkların bulunduğu bölgeyi yaşamsal düzeyde etkiliyor.
Petrol ve doğalgaz kazanımı sırasında rezervuara enjekte edilmiş olan deniz suyu ile birlikte çözünmüş inorganik tuzlar, çözünmüş ve dağılmış hidrokarbonlar, çözünmüş mineraller, ağır metaller, radyoaktif maddeler, üretim kimyasalları ortaya çıkan atıkların başlıcalarıdır. Petrol ve gaz çıkarma faaliyetlerinden kaynaklanan önemli bir kirletici kaynağı olarak üretilen su, deşarj edilmeden önce tipik olarak katı düzenlemelere uygun olarak arıtılması gerekirken böyle bir şey yapılmıyor.
Akdeniz Bölgesi’nin küresel iklim değişikliğine karşı yerkürenin en hassas bölgelerinden birisi olduğu ise bizlere unutturulmak isteniyor. Akdeniz’de yaklaşık 350 endemik deniz canlı türü olduğu ve yüzde 28’lik endemizm oranıyla küresel biyolojik çeşitlilik içinde en sıcak noktalardan biri olduğu raporlarda yer alıyor. Yarı kapalı bir deniz olan Akdeniz’de suyun yenilenme süresi 80 yıl ve bu durum bölgenin yağma ile kuşatma altına sokularak yok edileceğini göstermeye yetiyor.
Bir yandan kapitalist endüstri yaşamı yok eden adımlardan vazgeçmezken, ulusalcı söylemlerle savaş naraları atılabiliyor. ABD emperyalizminin sac ayaklarından biri olan ExxonMobil şirketi ve ABD’nin bölgesel yavrusu olan Qatar Petroleum ortaklığı Ortadoğu’daki çıkarları için bir anahtar görevi görüyor. Hem Arap hem de Türk milliyetçileri bu şirketlerin çıkarları noktasında sessizliğe gömülürken, kara ve deniz ekosistemleri katliama uğratılarak insanlığın ve birçok canlı türün adeta sonu getiriliyor.