“Patlayan hiçbir bomba o kristal ruhu parçalayamaz”. Bu sözler, Franko faşizmi tarafından ezilen İspanya devriminin mezar taşı için yazılmıştı adeta. Franko, Fas’ta topladığı bir lejyoner ordusu ile İspanya Cumhuriyeti’ne karşı bir “sınır ötesi operasyon” başlatmış, Alman Nazi rejiminin askeri desteği ile İspanya’yı işgal ederek faşist bir rejim kurmayı başarmıştı. Bu başarıda, özellikle Katolik kilisesi etrafında kümelenmiş İspanyol gericiliğinin “güvenli bölgelerinden” aldığı desteğin payı büyüktü. Cumhuriyetçilerin İngiltere, Fransa ve ABD başta olmak üzere Batılı güçlere yaptığı çağrılar karşılık bulmadı; Avrupa’da tırmanan faşizme karşı cephede yalnız bırakıldılar. İspanyol halkı yenildi. Onlarla birlikte cumhuriyet saflarına katılarak savaşan binlerce uluslararası devrimci de yenilmiş oldu. George Orwell de bu binlerce savaşçıdan biriydi. Uluslararası Tugaylar’da er olarak başladığı askeri mücadele sürecinde önce onbaşı daha sonra da teğmen rütbeleriyle çarpıştı. 1937’de bir çatışmada boğazından vuruldu ve ağır yaralı halde Fransa üzerinden İngiltere’ye götürüldü. Savaş deneyimini aktaran “Katalonya’ya Selam” kitabını, sağlığına kavuşma sürecinde yazdı.
Katalonya ülkesi ve onun başkenti Barselona, İspanya devriminin kalbiydi. Bu nedenle, faşist rejimin ilk icraatlarından biri, Katalonya’nın özerk statüsünü lağvetmek oldu. Katalan hükümeti yerine Madrid’den vali atandı. Franko’nun 1975’te ölümüne kadar bu “kayyum rejimi” devam etti. Diktatörün ölümüyle birlikte İspanya’da başlayan demokratikleşme süreci içinde Katalonya, özerk statüsünü ve bölgesel yönetim hakkını geri kazandı. 2000’li yıllarda ise, Avrupa Birliği içinde bağımsız bir ülke olarak tanınma talebi güç kazanmaya başladı.
İki yıl önce, 2017 Eylül ve Ekim aylarında iki önemli referandum yapıldı. Birincisi 25 Eylül günü gerçekleşen Kürdistan bağımsızlık referandumu, diğeri de 1 Ekim’de gerçekleşen Katalonya bağımsızlık referandumu. Her iki referandumda da ezici çoğunlukla bağımsızlık kararı çıktı. Irak devleti de İspanyol devleti de referandumu yasadışı ilan ederek sonucunu tanımadı. Türkiye ve İran’ın desteği, ABD’nin de rızası ile harekete Irak yönetimi, Kürdistan topraklarını ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin yetkilerini sınırlayıcı kararlar aldı. İspanya devleti ise Katalan meclisini lağvederek merkezden yönetim ilan etti. İspanyol Başbakan Yardımcısı, Katalan Başkanı yetkileriyle donatıldı. Başkan Carles Puigdemont, Brüksel’e giderek Avrupa Birliği’nden Katalan davasına destek istedi. Ama tarih tekerrür etti. Puigdemont, İspanyol mahkemelerinin hakkında verdiği tutuklama kararı nedeniyle an itibarıyla Belçika makamlarına teslim olmuş bulunuyor. “Halkı isyana teşvik” suçundan yargılanan Katalan hükümetinin dokuz üyesi geçtiğimiz Pazartesi günü (14 Ekim 2019) uzun hapis cezalarına çarptırıldı.
Mahkeme kararlarının açıklanmasıyla birlikte Barselona başta olmak üzere Katalonya ülkesinin bütün şehirlerinin sokaklarına on binlerce gösterici akmaya başladı. “Özgürlük yürüyüşleri” adını alan gösteriler, her geçen gün büyüyerek devam ediyor. Katalonya’da ilan edilen genel grevle birlikte fabrikalar şalter indirdi. İşyerleri ve dükkanlar kepenk kapatırken öğrenciler ve öğretmenler de eğitim boykotu başlattı. Barselona sokakları bağımsızlık yanlısı protestocular tarafından işgal edilmiş durumda. Polis, plastik mermi, tazyikli su ve biber gazı kullanarak eylemi kontrol etmeye çalışıyor. Cuma günü Barselona Emniyet Müdürlüğü göstericiler tarafından kuşatılınca, polisle çatışmalar da başladı. Göstericiler barikatlar kuruyor, araçları ateşe veriyor ve polise karşı şişe, yumurta ve molotof kokteyli kullanıyor. Bağımsızlık hareketi, Barselona havaalanına da yürüyerek uçuşları engellemeye başladı; uçak seferleri iptal ediliyor. Barselona’daki durum o kadar ciddi ki 26 Ekim günü gerçekleşecek “El Clasico” (Barselona-Real Madrid futbol karşılaşması) bile iptal edildi.
Franko faşizminin ve yakın zamanda İspanya devletinin hedef aldığı “o kristal ruh”, Katalan halkının özgür ve demokrat ruhu, belli ki bombayla, hapisle, şiddetle ve işgalle parçalanmadı; parçalanamıyor. Kendi kaderini tayin hakkı için yılmadan mücadele eden bütün ezilen ulusların ruhu gibi…