Haftalardır konuşulan Cemil Kaşıkçı olayı üzerinden bir hayli zaman geçti yine de eski deyimle “bu pirinç daha çok su kaldırır” durumda.
Olay en karanlık polisiye filimleri aratmayacak ölçülerde esrarengiz biçimde gelişti, ve gelişmeye devam ediyor. Kaşıkçı ismini duymayan kalmadı, an itibarı ile. Bu kadar tanınmış bir gazeteci olduğunu takip edememiştim… Bazen insan ölümünden sonra şöhret olur, galiba bu Kaşıkçı olayın da böyle oldu. Ne diyelim böyle şöhret düşman başına…
Avrupa Birliği, ABD, İran gibi ülkelerden hemen tepki geldi. Olayın ölümle sonuçlanmasını sanki anlaşılması zor bir durum imiş gibi işin hukuki boyutu, Konsolosluğa girilip, girilmeyeceği gibi teknik sorunlar üzerinden çok söz edildi, bu gidişle edilmeye de devam edilecek.
Olay galiba “İslam” imajının batı nezninde kan, intikam ve vahşet ile bir kez daha anılmasına ve mevcut itibarının bu konuda güçlenmesine yardımcı oldu(!)
Bu arada Suudi yetkililer olayla ilgili 18 kişinin tutuklandığını ilettiler. Yani “olayın sorumluları belli ve biz onları yakaladık cezalandıracağız” demeye getirdiler. Bir suç üstü durumu karşısında yapılacak olan da bu idi. İnkara kalkışmadan “evet bir hata oldu ama cezalandırıyoruz” denilmek istenmesi idi.
Tam “tavşana kaç tazıya tut” emrinin Arapça karşılığı bu olsa gerek. Aklıma birden, 50 lili yıllarda Menderes hükümetleri döneminde 6-7 Eylül olaylarının sorumlularının yakalandığı, veya 1980’lerde Atatürk Kültür Merkezi’ni yakanların yakalandığı gibi asparagas açıklamalar geldi.
Biliyorum ve eminim ki bir süre sonra bu olayın üzerinden bir kaç önemli olay daha geçince, Kaşıkçı olayı bir polisiye vak’a olarak arşivlenecek. Sermaye tatlı getirisinden vazgeç(e)mediği için Suudilere silah başta olmak üzere bir çok mal ve hizmet satılmaya devam edecek. Yemen onlar tarafından bombalanmaya devam edecek, her yıl haccın ve petrolün tatlı gelirleri ile Arap şeyhleri beş vakitlerini de eda ederek, göbeklerini kaşıyarak sürdürecekler. Sadece ticaretin olduğu, sanayinin bulunmadığı dolayısı ile sanayi işçisinin sınıf mücadelesinin ol(a)madığı Arap yarımadasından yakın bir zamanda bir demokratik bir karşı duruş göstermesi çok zor. Muhalif bir gazetecinin başına gelenlerin çok insanı ürperttiği ve yarattığı korku rejiminin daha fazla etkili olduğunun kuşkusu yok.
Biliyorum çizdiğim tablo hiç umut vermiyor, karamsar ama bu karamsarlığın içinden gelen her ışık gelecek günlerin artık bu şekilde sürdürmesinin güçlüğüne referans veriyor.
Dün akşam KODA seminerlerinin ilkinde (*) Kerem Altıparmak’ı dinledik. Bu genç akademisyen dostumuzun aktardıkları Avrupa ülkeleri ve Amerika için otoriter rejimlerin yükselişine ilişkin olarak uluslararası hukukun da bunlardan etkilendiğine dair idi. Özellikle AHİM konusunda oldukça cesaretli bilgiler sunan dostumuz, siyasal gelişmelerden yargıçların etkilenmesinin kaçınılmaz olduğunu bir örnek ile açıkladı. Rusya’dan gelen insan hakları ihlalleri karşısında Rusya’nın Avrupa konseyinden bile çıkartılması bile söz konusu olabilirken, bazı çevrelerde böyle bir karar vermenin Rus vatandaşlarını iyice çaresiz bırakabileceği endişesi ile karar alınamaması oldukça ilginç bir gelişme.
Dünya’nın İkinci Dünya Savaşı öncesi kutuplaşması ile bu günkü durum arasında bazı benzerlikler kurulabilir. Otoriter rejimlerin kurulması Salazar, Mussoloni, Franco , ve Hitler iktidarları ve bu duruma çok fazla ses etmeyen ve savaşın kendi topraklarına bulaşmamasına gayret eden bir ABD ‘nin bulunması ile bugün Azerbaycan, Macaristan, Polonya ve Rusya gibi ülkelerdeki rejimlerin ve sağ otoriter rejimlerin Avrupa’yı etkilemesi arasında şimdilik zorlama olsa bir paralellik kurulabilir. Kuşkusuz “aynı nehirde bir kez yıkanılır” diye düşünsek bile “tarih tekerrürden ibarettir” özdeyişi de aynı dilin farklı yönlere işaret eden zenginliği olsa gerek…
Köşe yazarlığının sadece “ahkam kesmek” ve “bir cahil cesareti” ile kaleme sarılmak olmaması için, siyaset ile ilgili konuyu burada kesmek gerektiğini düşündüm. Bu nedenle bitirirken Serdal Bahçe dostumun bir yazısına referans vermeden edemeyeceğim.( <https://www.birgun.net/haber-detay/fukuyama-nin-huznu-tarihin-yonu-ufurukbilimin-sonu-234999.html>) İyi okumalar …
(*) Kocaeli Dayanışma Akademisi (<https://www.kocaelidayanisma.org/tr/anasayfa/>)