KONGRA-GEL Eşbaşkanı Remzi Kartal, Abdullah Öcalan’ın Demokratik Modernite paradigması için, ‘İnsanlık için büyük alternatif bir modernite yarattı. Kapitalist moderniteye karşı bütün kimliklerin birlikte, eşit ve özgür temsiliyetini esas alan bir sistem inşa etti’ dedi
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük 9 Ekim 1998 tarihinde startı verilen ve Türkiye’ye teslim edilmesiyle devam eden uluslararası komplo, 26’ncı yılında. Birçok devletin içerisinde yer aldığı ve Türkiye eliyle sonuçlandırılan komploya dair Öcalan’ın değerlendirmeleri güncelliğini koruyor. Abdullah Öcalan, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde komplonun sadece o dönemin güncel siyasi çıkarlarından ibaret olmadığı tespitini yaparak, bütün dünya halklarına yönelik baskı, hakimiyet, sömürü, savaş ve katliam tarihini irdeledi. Buna karşı alternatif bir arayışa yönelen Öcalan, ortaya çıkardığı Demokratik Modernite paradigmasıyla komploya karşı derinlikli bir mücadele yürüttü. Öcalan’ın paradigması özellikle Ortadoğu halkları için tarihsel bir dönüm noktası niteliğine kavuşurken, Kuzey ve Doğu Suriye’de ise yaşam buldu.
Türkiye’de yüz yıldır devam eden Kürt sorununun “kapitalizm sorunu” olduğunu vurgulayan Öcalan, ulus devlet sistemine karşı demokratik ulus felsefesiyle bütün ulusların ve kimliklerin eşit temsiliyetini esas alan bir sistemi formülize etti. Abdullah Öcalan, “komünal toplumlar ekonomisini” komplocu güçlerin karşısına alternatif olarak sundu.
Komplonun amaçları ve sonuçları ile Abdullah Öcalan’ın buna karşı yürüttüğü fikri mücadeleyi ve yansımalarına KONGRA-GEL Eşbaşkanı Remzi Kartal değerlendirdi.
- Abdullah Öcalan’ın dönük gerçekleştirilen ve birçok devletin içerisinde yer aldığı komplonun arka planındaki felsefi ve politik zihniyeti nasıl tanımlamak gerekir?
Önder Apo’nun Suriye’den çıkarılıp bu tarzda tutuklanması ve Türkiye tesliminin altında yatan, onun şahsında Kürt sorunu üzerinden başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerine yönelik yapılan bir müdahale planıdır. Sadece Önder Apo’yu tutuklamak ve Suriye’den çıkartmak meselesi değil. Bunun arkasında Kürt sorunu üzerinden bölgeye yapılmak istenen bir müdahale var. Bölgeye yönelik kendi planlarını uygulama konusunda geniş hazırlık var. Onun için bu bir komplo, bir tuzak olarak tanımlanıyor.
Birinci Dünya Savaşı, kapitalist modernitenin aklıyla yürütülen dünya savaşı. Amaç kapitalist modernitenin ekonomik ve emperyal çıkarları temelinde imparatorlukların parçalanması, ulus devletlerinin oluşması, kapitalist ekonominin bu şekilde yaygınlaştırılması. Bu yapılırken de Türk Devleti ile yapılan pazarlıklar çerçevesinde Kürdistan dört parçaya bölündü. Kürt sorunu yok, Kürt halkı yok. Bunun üzerinde bir bölgesel plan yapılıyor. Bu açıdan da uluslararası sistem, sürekli Kürt sorunu üzerinden bölge hakimiyetine uygun politikalarını sürdürmeyi hesapladı. Tabi kapitalist modernitenin bu planlar çerçevesinde yüzyıldır inkar, imha politikaları sürdürüldü. Bütün isyanlar bastırıldı.
Abdullah Öcalan, mücadelesi ve liderliğiyle kapitalist modernite güçlerinin planlarını altüst etti ve hedef oldu. Yürütülen, ‘Böl, parçala ve yönet’ siyasetidir.
Son isyan ise, PKK isyanı. PKK isyanıyla bütün bu planları ortadan kaldıran, altüst eden Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’dır. Dolayısıyla Sayın Öcalan, bu mücadelesiyle ve liderliğiyle bu planları altüst etti ve hedef oldu. Kapitalist modernite, yani ulus devlet, azami kâra dayalı, ekonomi ve endüstriyalizme dayalı politikalarla bütün dünyayı sömürerek ve egemenliğe altına alma temelinde yaratılan sistemdir. Bu sistem, Kürt sorunu üzerinden de kendi politikalarını bölgede egemen kılmak, bölge halklarını kendine muhtaç etmek istedi. Ayrıca Önder Öcalan’ı Suriye’den çıkararak, Kürt sorunu üzerinden de yeniden bölgeyi kendine göre düzenleme fikrini geliştirdi. ‘Böl, parçala, yönet ve kendi egemenliğini sürdür’ siyasetidir.
- Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesi sonrası yaşanan değişimleri de göz önünde bulundurduğumuzda; komplo süreci Ortadoğu’ya nasıl yansıdı?
Aynı akıl ve felsefe, bölgede çatışma, egemenliğini yayma temelinde bölgeyi yeniden kendilerine göre düzeltmeliydi. Yani 1’inci ve 2’nci dünya savaşlarında bitirilmeyen ve çözümlenemeyen sorunları yeni dönemin koşullarında kendilerine göre çözmek ve egemenliklerini sürdürmek temelinde politikalar sürüyor. Bunu artık tek taraflı bir kapitalist modernitenin bölgeye müdahalesi ve onun yarattığı sonuçlar üzerinden ele alırsak eksik olur. Bir de buna karşı yürüten bir mücadele var. Yani evet, bölgeye yönelik bir müdahale var. Bu temelde buna karşı da yürütülen bir mücadele var. Ortaya çıkan tablo nedir? Tabii bu noktada Sayın Öcalan’ın mücadelesini esas almak lazım. Öcalan’ın İmralı’daki yoğunlaşmasına bakmak lazım.
Bu yoğunlaşma Sayın Öcalan’ı, kapitalist modernitenin şekillendiği sürece gelinceye kadar devlet ve iktidar erkinin oluşması, sonrasında ortaya çıkan egemenlik sistemi, o günden bugüne dünya halklarına yönelik baskı, hakimiyet, sömürü, savaş ve katliam tarihini irdelemeye yöneltti. Buna karşı da alternatif bir felsefe, alternatif bir akıl, oluşturmayı hedefleyen bir arayış. Bu yönüyle dünya tarihini inceleyen ve bu temelde alternatif bir tez oluşturan bir yoğunlaşmayı yaşadı.
Yani kapitalist moderniteye karşı demokratik moderniteyi, ulus devlet sistemine karşı demokratik ulus felsefesiyle bütün ulusların, bütün kimliklerin birlikte, eşit ve özgür temsiliyetini esas alan bir sistem inşa etti. Bir taraftan da azami karı hedefleyen kapitalist ekonomiye karşı demokratik komünal toplumlar ekonomisini, yani tekelleri ortadan kaldırmayı hedefleyen bir sistemi formüle etti.
Şimdi daha başta devlet ve iktidar erkeğinin şekillendiği Sümer Rahip Devleti sürecinde kadının köleleştirilmesi, kadın köleye dayalı bir devlet ve iktidar sistemini inceledi ve bu açıdan demokratik moderniteyi kadın özgürlüğü temelinde şekillendirildi. Kadın özgürlüğüne dayalı demokratik, ekolojik bir toplumsal sistem ve paradigma oluşturdu.
Kapitalist modernite tarafından Lozan Antlaşmasıyla Kürt sorunu büyümüştü. Dört sömürge devleti eliyle varlığından, kimliğinden uzaklaştırılan, yok edilen ihanet politikalarıyla teslim alınan, kendisi olmaktan çıkarılan bir halk gerçekliği vardı. İşte Sayın Öcalan bunu gördü. Uluslararası komplonun ortaya çıkmasının nedenlerini araştırırken, çözümün de ancak bu uluslararası sistemin alternatifi olacak bir moderniteyle, bir mücadeleyle ortadan kaldırılabileceğini gördü. Kürt halkı da bu yoğunlaşmaya kenetlendi.
- Kuzey ve Doğu Suriye’deki inşa sürecini söz konusu “yoğunlaşmanın” meyvesi olarak görebilir miyiz?
Rojava’da ortaya çıkan mücadele sonucu Sayın Öcalan’ın felsefi ve siyasi olarak bütün insanlık için kurtuluş programı olarak sunduğu demokratik modernitenin hayat bulması koşulları oluştu. Giderek şekillenen bir program ortaya çıktı. Neydi bu program? Bütün kimliklerin katılımıyla demokratik toplumsal bir sistemi hedefleyen bir alternatif program. Kuzey ve Doğu Suriye halkları büyük bir mücadeleyle, büyük bir bedelle büyük bir başarı elde etti. Yine kapitalist modernitenin ortaya çıkardığı ve halkların başına bela ettiği DAİŞ çeteleri üzerinden bölgede ortaya çıkardıkları felakete karşı büyük bir toplumsal devrim yaşandı. Yani bütün dünyaya alternatif bir ışık gösterildi.
- Abdullah Öcalan yaptığı değerlendirmelerinde Kürt sorununu bir “kapitalizm sorunu” olarak ele alıyor. Bunu nasıl yorumlarsınız? Ayrıca kapitalist modernitenin yürütücüsü olduğu bu komplonun Kürt toplumunda yarattığı etkilere dair neler söylersiniz?
Dünyadaki toplumsal, siyasal ve ulusal sorunları kâr hırsıyla yönetmeyi hedefleyen, buna göre planlayan, buna göre program yapan, buna göre savaş çıkartan, buna göre çatışma yaratan, o savaş ve çatışmaların taraflarını kendisini muhtaç eden, kendisine bağlayan akıl, kapitalist akıldır. Birinci Dünya Savaşı’nın Lozan Antlaşması’nın altındaki akıl budur. Bu akla alternatif olabilecek bir akıl oluşturmazsan ellerini öpersin, onların uşağı olursun, kölesi olursun, bağlanırsın.
Türkiye’nin sistemin hegemon güçlerine daha çok vereceği var, gücü var. Bu açıdan Kürt siyasi partilerinin kapitalist devletlere ve hegemon güçlerine yaranma, oradan destek alarak siyasi çözüm arama arayışlarından sonuç çıkmadı. Onun için hegemon sistemin dışında kendi öz gücüyle sosyalist, demokratik ve toplumsal bir mücadeleyle bu işi yapabileceğine inanan Önder Apo’dur. Önder Apo da yürüttüğü mücadele ile uluslararası bir kuşatmayla karşılaştı. Ve şunu dedi: “Uluslararası komplo gözlerimi açtı.”
Nasıl gözlerini açtı? Kapitalist modernitenin gerçeğini görme fırsatını verdi. Daha derinlikli tanıma, görme fırsatını verdi. O açıdan da yani uluslararası kuşatma bir taraftan Önder Apo’nun şahsında Kürt halkı başta olmak üzere bölge ülkelerini tamamen kendi egemenliğini almayı hedeflerken, bir taraftan da bir şeyin zeminini yarattı. Önder Apo bu yoğunlaşmayı ve derinleşmeyi yaşayarak, bütün insanlık için böyle büyük bir alternatif bir modernite yarattı.
- “Komplo devam ediyor” değerlendirmeleri yapılıyor Sizce de öyle mi?
Komplonun amacı, Önder Apo’nun tasfiyesidir. Kapitalist modernitenin stratejik aklı diyoruz. Bu akla karşı da bir akıl var. Bu akıl Önder Apo’nun aklıdır. Bu aklı etkisizleştirmek de komplonun devam eden amacıdır. Uluslararası hegemon güçler komployu Türkiye üzerinden devam ettiriyor. İmralı sistemindeki tecrit, özgürlük hareketine karşı sürekli saldırılar ve Kürt ihanetindeki devamlılık da bu komplonun bir parçasıdır. Hegemonlar dört parçada komplonun devam etmesi için çabalıyor. Çılgın saldırıların arkasında bu var. Türk devletinin kendi gücüyle yaptığı saldırılar değil bunlar. Ancak buna karşı sürdürülen mücadele çok görkemlidir. Kürdistan’da, Ortadoğu ve uluslararası alanlarda yürütülen bir mücadele var. Sayın Öcalan’a ve paradigmasına sahip çıkma temelinde yürütülen bir mücadele var. Zindanlarda, halkımızda, gerillada direniş sürüyor. 10 yıldır tekniğe dayalı savaşa, NATO’nun en iyi silahların kullanılmasına rağmen sonuç alamıyorlar. Gerilla alternatif bir savaş doktrini yarattı ve bu saldırıları boşa çıkarıyor. Türkiye askeri anlamda sonuç alamıyor, siyasi ve ekonomik anlamda tıkanma yaşıyor. Ancak teslim olmamak için son bir hamleyle Irak’ta KDP eliyle bir strateji yürütüyor.
- Komploya karşı mücadelenin her geçen gün büyümesi nasıl bir sonucu beraberinde getirir?
Bu kanlı planlara karşı bölge halklarının ayağa kalkması gerekiyor. Ortak mücadeleyle sona erdirilmeli. Geçen yıl 10 Ekim’de başlatılan uluslararası mücadele çok anlamlı. Onun fikirleriyle bütün insanlığın çözüm bulacağına inanan bu kampanya 2’nci yılına girecek. Yeni yılı karşılamaya yönelik büyük bir hazırlık var. Türkiye’de faşist sistemin sadece Kürt halkına değil, başta Türk halkına en büyük felaketi yaşattığını görmek lazım. Türkiye emekçilerinin, demokratlarının bu gerçeği görmesi ve bu temelde AKP-MHP’nin politikalarına karşı çıkması gerekiyor. Bu süreç Türkiye’nin demokratikleşmesi ve dünyaya öncülük edecek demokratik bir devrimi yaratması, Türkiye’yi yaşamın her alanında özgürlükler temelinde büyütecek bir mücadelenin coğrafyası yapabilecek bir zemin var. O yüzden Kürt sorununun çözümü noktasında Türkiye demokrasi güçlerine büyük sorumluluk düşüyor.
Söyleşi: Fırat Can Arslan\MA