Vakti dar, ısrarı şüpheli bir oyun gibi yaşamak. Benzeyen, benzeten, benzemeye çalışan ya da, aynı düsturla başlar ilk adıma. Biliriz gizem bir kelimeden öte, varmak bir kehanet. Zaten biz bildiklerimizden vurulur, bilmek istediklerimizle hayatta kalırız.
Öyle bir nizam biçilmiş dünyaya. Her şey ölçülmüş, mezuranın izi her yerde bir yara. İlk imdat: aradığımız şifaya ulaşılamıyor. Sonra yine bir yeniden başlamak, her çaba sonucuna hayran. Yüksekten atlamak alçaklaşmak gibi bir iftira. Emin olamadığımız ne çok şey var ve bu mecburiyetler cumhuriyetinde volta atıp dururken kendimize yakalanıyoruz.
Cümle ayaklanmışlar hevesle bağırıyor meydanlardan, sonra yankısı uzak dağlarda duyulur. Biz, yani bir iz, denenmiş her yerde ve her şeyde bir istila. Korkar, kaçar, kovalar, sonra kaybolurken, aman dilemekten men edilmiş bir ilhamla karşılaşırız kendimize en yakın olanla. Sanmak bir cürüm, sanılmak suçsuz bir ceza. Aradığını unutan bir kuşak, aradığında kaybolan bir kuşak, aramaktan aciz bir kuşak. İşte burada bir kuşatılmışlık, can çekişen bir aydınlık.
Sabahlar gelsin, aldıklarının hüznünü bıraksın gecelere çünkü dünya böyle de döner. Vazgeçmenin zafer bilinen çağları, yani dünyanın eskisini özlemle, saygı duruşuyla yad etmek kısmet artık. Miras kalan belki de lanetti, sakınımsız bir tekrar misali. Bu bir karambol, ıslak zeminde yürümek sanki.
Uzun sürmüş bir yas, tesellisini henüz bulmuş bir dert, yakışana yaklaşmayan bir davranış. Kovalamaca bu, illaki biri kovulacak resti çekiliyor o esnada. Gidene öteki, kalana hain deyiveren tarih kitapları okuduk. Olanları yazacak kitapları da bekledik. Zaten bir yasa ve yasaklar çemberinde kalmış bir yaşamın en afili armağanıdır yas.
Çok hile, aldanma ve kanıksama ile kuşatılmak da var. Zaten neler yok? Bundan belki, olanın kıymeti de hükmü de çok muamma. Karşılaşmak ya da karışmakla başlayacakken hayat, hep devam edenin bir sonrası. Kıyamet gibi bir anlaşma, kıyasıya bir düşman saldırısı. Linç edilen mutluluk, kaybettiğini hatırlayamayan umut, kıymeti pörsümüş bir beklemek. Gaipten sesler, nostalji, aynılık, ayrılık, teşebbüs, alayı bir hikâyenin son paragrafı.
Yine de belkilerin ipine dizilmiş haykırış, yaralı teselli, hafızasını yitirmiş bir kalmak. Hesaplaşmanın son kullanma tarihi de geçer. Haysiyetini korumanın kıymeti harbiyesi de göçer. Biliyoruz ama yeniden öğrenmek istiyoruz. Son neyi getirmeyecek? Durmadan sormak mevsimi soldurdu birçok şeyi. Nereden gelen, nereye giden, aslında hiç bilinemeyen. Hep bir dua, başka dillerde anlaşma, serüven ve rivayet diye öğretilir.
Devredilene bir son, ötelenmişe bir başlangıç lazım. Yanlış yazılanı yanlışıyla okumanın da zamanı. Gerçeğe kılıf, yalana mazeret bulanlar uçurumlara baksın. Yine, gerçeğe şans, yalana barikat olan da heybetli bir dağa veya dalgalı bir denize baksın. Artık herkese bir manzara da lazım.
Merdivenler ve meridyenler birbirini çağrıştırırken aslında birbirini çağırıyor. Bana bir mesken ver, beni bir yere götür diye yan yana geliyor. Evet, yanıbaşına varmak hayatın, yanından ayrılmamak isyanın, paklar belki yeniden her şeyi. Yaklaşmanın heybetine, yani onun serin gölgesine, oraya gidelim.
Haftanın kitap önerisi: Vedat Türkali, Kayıp Romanlar /Ayrıntı Yayınları