Yeni Yaşam gazetesini okuyan tüm dostlarımız Türkiye’de siyasetin otoriterleşmesini, her geçen gün faşizmin tüm nüveleri- ile kapitalist sistemin taşeronluğunun nasıl inşa edildiğini, ortaya çıkan bu karma rejimin yakıcılığını, şiddet ve savaş yöntemleri ile bu sürecin her geçen gün özgürlükleri nasıl yok ettiğine tüm detayları ile tanıklık etmekte, yaşamakta, bilmekte. Gazetenin yazılarına emek veren basın emekçileri bu inşanın her alanda yaşattıklarını, gerçekleri haberlerle aktarırken yaşadığımız süreçlerin politik analizini ve öngördükleri yarına da işaret ederler.
Gerçekler ve onu gerçek kılan politikalar bizlerin, dostlarımızın politik aklında, yaşamın özgürlüğü için yürüttüğü mücadelelerinde var olsa da her buluşma bizlerin murad ettiğimiz yarının dönüşümünü örer sessizce. Haberler yazıldığı anlardan, onları yayına çeviren emeklerle, ortaya çıkan yayınların mekanların ötesine özveriyle taşınarak evlere ulaştığında buluşturur hepimizi birbirimizle. O andan sonra bir sonraki zamanı öncesinden farklı kılar. Dün geride kalır, yarın bizlerin emeği ile yoğrulmaya başlar, buluşmanın her anının ardından. O nedenledir gerçeklerden süzülen kelimeler, tümceler yarının özgürlüğüne davettir, davet olmasını da hep koruyacaktır; düşünceler, kalemler, sözler özgür oldukça ve yaşam özgür olana değin.
Bir yanı ile sizlerle buluşma heyecanı, diğer yanı bu ne olduğunu tanımlamakta zorlandığımız rejimin bugününde yaşadıklarımızdan sadece birkaçı çalışılmak üzere önümde dururken, tüm baskı ve zulme karşı özgür haberleri aktarmaktan, bu konuda yoğun emek veren basının tüm emekçilerine teşekkür etmek istedim hepinizin önünde bir kez daha.
Türkiye siyasetinin yaşamı yok ettiği zulmü nasıl inşa ettiğinin pek çok sıcak müdahalesini yaşarken bunlardan birkaçını paylaşmak istedim sizinle;
İstanbul’da Küçükçekmece Lagün Havzası’nda Arnavutköy’ün yaşam alanlarının imara açıldığı ilan edildi. İstanbul’da Küçükçekmece Lagünü, Kilyos, Durusu Havzası’nı Marmara Denizi’nden Karadeniz’e kadar, içinde Lagün’ü, dereleri, tarım alanları, Kuzey Ormanları, denizlerin kıyıları, sulak alanları ile “Nitelikli” nüfus diye belirttikleri yeni bir lüks kent inşası konusunda iki ayrı hamle yapıldı geçtiğimiz hafta.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı (ÇŞİKB) tarafından Yenişehir Rezerv Yapı Alanı’nın bir kısmına İlişkin olduğu belirtilen 1/5000 Ölçekli Nazım İmar Planı ve 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı 18.09 2024 tarihinde askıya çıkartıldı.
ÇŞİKB web sayfasında TOKİ tarafından hazırlanan plan 10.09.2024 tarihli ve 10357345 sayısı ile ÇŞİKDB tarafından 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun ve 3194 sayılı Kanun uyarınca onaylandığı bildirilmekte.
TOKİ’nin tam yetkili olarak yaptığı bu plan ve Marmara’nın önemli bir bölümündeki dönüşümün bir küçük parçası olan, Kanal İstanbul ve Yenişehir Rezerv Alanı projesi kapsamında el koyma işi siyasi iktidar tarafından yıllardır etap etap yürütülmekte. Proje 2011 yılında tasarlanmasının ardından yapılırken işçilerin iş cinayetlerinde yaşamlarının yok olması pahasına, hukuksuz olarak sırayla 3. Köprü inşa edildi, 3. Havalimanı olarak önce yapıldı, sonra Kuzey Marmara Otobanı tamamlandı.
Şimdi alt ölçek planlarla bölge lüks kent yapımı için yürütülmekte. Kanal İstanbul (siyasi iktidarın deyimi ile Su Yolu Projesi) henüz yapılamasa da var gibi kabul edilip proje kapsamında imara açılacak Arnavutköy imara açma etabında 3 milyon 154 bin m2 alanın %55’i tescil edilmiş %22.45’i TOKİ, %6.75’si maliye TEK, %0.38’i Belediye, %1.25’i büyük olasılıkla siyasi iktidara yakın dernek ve vakıfları tarafından el konulmuş, paylaşılmış durumda. %0.26 İSKİ’ye ait yapıların içinde olduğu alan. Hala %34’e yakın arazi Arnavutköylülere ait. Görüldüğü gibi planı çıkaran, Arnavutköy’ün doğal alanlarını yapılaşmaya açan, yerleşkesini yeniden inşaya açan TOKİ, inşaatı yürütecek olan TOKİ, bölgede yerlere el koyan da TOKİ, planı onaylayan TOKİ’nin siyasi ve idari bağları olduğu Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı. El konulan arazilerin büyük çoğunluğu satın alınarak, kamulaştırılarak TOKİ vb’nin kullanımına sokulmuş, ardından da el konulan araziler plana uydurulmuş. Böylece Kanal İstanbul ve Yeni Şehir Rezerv alanı projesinin bir pazılı daha meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Bununla da kalınmıyor Danıştay 4. İdare aynı günlerde Kanal İstanbul ve Yenişehir Rezerv Alanı Projesi’nin bir bölümü için yeniden keşif çağrısı yapıyor. Tüm ekoloji, kent, emek ve meslek örgütlerinin, halkların, siyasi partilerin itiraz ettiği, iptali için dava açtığı Kanal İstanbul ve Yenişehir Kent Projesi’nin Kanal (su yolu) ve Deniz kıyısı dolgu ve yapılaşma projesini meşrulaştırmak için Danıştay yeni bilirkişi heyeti seçerek bir keşif yapmaya karar veriyor. Hatırlarsanız tüm ekoloji ve kent örgütleri, partiler, demokratik meslek ve emek örgütleri bu proje kapsamında 28 Mart 2018 tarihinde yapılan keşfe katılmamıştı, ona rağmen mahkeme başkanı keşfe çıkıp atanan bilirkişilerden rapor istemişti. Gelen rapor bu projenin yapılmasının hukuksuz ve bilime aykırılığını yeterli olmasa da ortaya koymuştu. Buna rağmen yeniden sürecin yürütülmesi için kendi keşfini bile tanımayan Danıştay 4. İdare tarafından Kanal İstanbul ve Yeni Kent Projesi’nin su yolu ve kıyı, deniz içi yapılanmasının yürütmesi ısrarla sürdürülüyor.
Marmara’nın Trakya kısmının yapılaşmaya açılması böyle siyasi, idari, “hukuki” olarak sürdürülürken Marmara’nın Anadolu yakası bu süreçten nasibini almayacak mı? Kapitalizmin taşeronu siyasi iktidar Ömerli Su Havzası’nı ve bu havzadaki sucul sistemleri de organize sanayi havzasına çevirme planlarını sürdürüyor. Sizinle önceki yazılarda Ömerli Havzası’na yapılacak Biyo- Tech OSB yapma ve Tuzla OSB’yi genişletme çabalarından sohbet etmiştik. Geçtiğimiz hafta AKP Genel Başkanı’nın Cumhurbaşkanı sıfatı ile ABD ziyareti sırasında minerallerin güvenlik ortaklığına (Minerals Security Partneships MSP) katıldığı bilgisi geldi. Daha önce Ekoloji Politik Grubu BAE de yapılan COP28 sonrası değerlendirmesinde (https://www.ekolojipolitik.com/cop-vb-organizasyonlar-yasama-yuklenenler/) 2023 yılı Aralık ayı başında ise Avrupa Parlamentosu Başkanı Ursula von der Leyen tarafından kritik hammaddeler bildirgesi/düzenlemesinin Yeşil ve Dijital Gelecek adı altında kapitalizmin yeni hamlesine işaret etmişti ve Türkiye vb ülkelerde akıllandırılmış sistemleri, yenilebilir enerji yatırımlarının maden yatırımları ile ilişkisi ortaya konulmuştu.
Gün içinde karşımıza çıkan her yeni saldırı birbirinden kopuk işlemediği gibi her biri kapitalist sitemin inşa ettiği stratejilerin birer pazılı. Bunu bilen hepimizin bu sürecin karşısındaki sorumluluğumuz da bir o kadar ağır. Bu davet bizim…