Amed yöresinde özellikle Pasur (Kulp), Lice, Héne bölgesinde “bağ bozumunda” pestil, “sucuk” vb. yapmak için şıradan (üzüm suyu) yapılan “bulamacın” “dip tutmaması” için “bulamaç kazanı” meşe ağacından özel yapılmış bir “desti” (karıştırıcı) tarafından sürekli karıştırılır. Bu olay halk arasında bir deyime dönüşür. Zor, karmaşık, çetrefilli, dolambaçlı, nereye gideceği belli olmayan bir süreç yaşandığında, “tevde bila binî negre” (karıştır dip tutmasın) denilir. İşte bugünlerde Türkiye’nin politik ortamı tam da buna benzer bir süreçten geçiyor. “Dip tutma” olasılığı büyük olan günler yaşanıyor. Tedirginlik duymayan ve kaygı taşımayan kesim kalmamış gibi. Hiç kimse yaşanan politik ve ekonomik ortamdan memnun değil. Sürecin nereye gideceğini kestiremediği için de “kazanın dip tutma” ihtimali büyüktür. Kazan, sadece Türkiye’de kaynamıyor. Tüm Ortadoğu’yu kapsayan ve giderek ateşi çok daha geniş alanlara sıçrama eğilimi gösteren kazanı soğutacak olan temel güç Kürt halkının demokratik hak isteme direncidir.
Olup bitenlere daha yakından bir göz atalım. Türkiye ve ABD ilişkileri kriz içinde. Temel etmen; iki ülkenin “Kürt sorununa” ve bu sorunun “çözümüne” kendi çıkarları ışığında ve “farklı” açılardan bakması ve doğan politik davranışın birbiriyle çelişmesi sonucu oluşan bunalımdır. Bu olgu hemen hemen tüm Ortadoğu ülkelerini kapsamış durumdadır. Kürt halkının kendini demokratik bir şekilde yönetme arzusu; İran, Irak, Türkiye, Suriye, Kafkaslar ve hatta Orta Asya’yı kapsamış ve hem bölge devletlerini bunalıma sokmuş, hem de farklı global devletlerin birbirleriyle olan çıkar çatışmalarını derinleştirmiştir. Bunalım giderek derinleşmektedir. Çünkü Kürt halkının demokratik direncini kırmak için atılan tüm anti demokratik ve zor uygulamaları sonuç vermemektedir. Bu durum yeni politik panikler yaratmış ve başka başka alanlara sıçramaya başlamıştır. Örneğin Doğu Akdeniz’deki krizin bu bölgedeki devletlerin birbirleriyle çatışacak duruma getirmesinin özünde “Kürt sorunu” yatmaktadır. Astana sürecinin “dikiş tutmaması”nı, S-400 füzelerinin bloklar arasında “yapısal krize” dönüşmesini de Kürt halkının demokratik mücadelesini hesaba katmadan kavrayıp, izah etmek kolay olmayacaktır. Bölge ülkeleri (rejimleri) ne zaman Kürtler demokrasi ve özgürlük yolunda bir kıpırdanma gösterseler aniden canavarlaşıyorlar. Yedi başlı “Hut”a (Dev) dönüşüveriyorlar. O nedenle var olan mücadele sıradan bir tepki değil, Hut’lar ve “Rustemé Kurê Zal” gibi kahramanların karşılaşmasıdır.
AKP ve MHP rejimi bu olguyu gayet iyi bilmektedir. İstanbul seçimlerinin iptal edilmesini de bu olgunun dışında ele almak politik hamlık olur. Seçimlerin iptal edilmesi sadece İstanbul halkına yapılmış siyasi bir darbe değil, özünde Ortadoğu’daki gelişmelere ve Doğu Akdeniz’deki karmaşaya karşı da yapılmış bir hamledir. Karmaşanın temelinde Kürt halkının ve demokrasi güçlerin geliştirdiği demokratik kazanımların hedef alınması var. “Müdahalenin” üstündeki kabuk kaldırıldığında, altta yatan “özün” Kürt halkı ve eşitlik isteyen halklara karşı yapılmış bir atak olduğu görülecektir. “Derin güçlerin” korktukları da budur. Bu ülkede cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, bakanlık yapmış insanlar bile bir çırpıda “siz meşru değilsiniz” diye tehdit ediliyorsa, paniğin ne büyük ve yaygın olduğu kendiliğinden anlaşılıyor. O nedenle başta CHP olmak üzere tüm hümanist ve demokrasiden yana güçlerin tecridin kaldırılması için başlatılan açlık grevlerine koşulsuz olarak destek vermeleri demokrasinin ana sorunudur diyoruz. Gün Kürt halkıyla dayanışma, “amasız”, “fakatsız” destek verme günüdür. Demokrasiye götürecek tek yol budur. CHP, başta HDP olmak üzere demokrasi güçlerine yenilenecek İstanbul seçiminde “ne yapacaksınız” sorusunu soracağına, kendisi demokrasi yolunda nasıl bir tavır alacağını net olarak beyan etmelidir. Seçimler bu temel doğru ışığında ele alındığında “kazanım basamağına” tırmanabilir. Yeni bir durum doğmuştur. Herkes “kendi kafasına göre” davranamaz. Demokrasi mücadelesi sıçrama yapabilecek objektif dayanağı yakalamıştır. “Kürtler kime oy verecek” kuşkucu ve faydacı düşünceler yerine demokrasinin ana gücü olan Kürt demokratik hareketi ve Kürt halkıyla birlikte demokrasi mevzisine girmek gerekir. Gözler CHP’ye çevrilmiştir. “Efsaneleştirilen” kişiler yaratarak ve bireysel çıkışlar peşinde koşarak demokrasi geliştirilemez. Toplumun geleceğine yön verecek olan halkın demokratik, örgütlü mücadelesi olacaktır.