Bu akşam seçim sonuçları açıklandığında Türkiye’nin orta vadede siyasi arenasını belirleyecek taşlar yerine oturmuş olacaktır – Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalsa bile. Değişim söz konusu olduğunda muhalif kesimlerde umutlar daha da yeşillenecektir şüphesiz. Ancak hemen rehavete kapılmamak gerekir. Çünkü ülkenin geleceğinin, eşitlik ve özgürlük beklentilerinin ve emek mücadelesinin başarı seviyesinin salt seçimlerle toplumun ezici çoğunluğunun lehine sonuçlanmayacağı gerçeği çok açık.
O açıdan seçimlerden sonra, bilhassa Kürdistanlı ve Türkiyeli devrimciler, sosyalistler ve komünistler “ne yapmalı” sorusuna basiretli bir yanıt vermek zorundadırlar. Yani seçimler nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın bizleri – gerek yurt içinde gerekse de dışında – karınca ve köstebek misali çalışma, uğraş verme ve asıl hedefe yönelik mücadeleyi örme görevi beklemektedir.
Karınca ve köstebek misalini şöyle açıklayalım – ki muhtemelen çoğunuzun bildiği hikâyedir: Ormanda büyük bir yangın çıkmış. Orman sakinleri panik hâlinde kaçışırlarken orman kralı aslan sırtında bir su damlasıyla yangına doğru koşan bir karınca ile karşılaşmış. Alaycı bir tavırla “Yahu o küçücük boyun ve sırtındaki bir damla suyla bu yangına karşı ne yapabilirsin ki” demiş. Karınca ise “En azından söndürmeye bir katkı sunmuş olurum” yanıtını vermiş.
Neticede büyük veya küçük güce sahip olmasına bakmadan herkesin katkı sunabileceğine, cesarete ve özveriye örnek bir tavırdır karıncanın yanıtı. Aynı bir Afrika özdeyişinde dendiği gibi, “Eğer birçok küçük yerde, birçok küçük insan, birçok küçük adım atarsa, birlikte dünyanın çehresini değiştirebilirler” gerçeğinin bilince çıkmasının örneğidir.
Kürdistan ve Türkiye, neoliberalizmin askeri şiddet mekanizmasıyla uygulamaya sokulduğu 1980 darbesinden bu yana ırkçı-dinci bir hegemonyanın baskısı altında. Gericilik, toplumsal kutuplaşma, adaletsizlik, keyfi uygulamalar, yayılmacılık ve savaş politikaları ve hukukun üstünlüğü ile kuvvetler ayrılığı ilkelerinin rafa kaldırılması vd. haksızlıklar sömürücü ve sömürgeci birikim rejiminin temel direkleri hâline gelmiştir. Eşitsizlik, sosyal ve demokratik haklardan mahrum bırakılma, zaten direniş potansiyeller kısılmış olan ezilen ve sömürülen sınıfları baygınlığa ve yılgınlığa itmektedir.
Bununla birlikte toplumsal direnişi örgütleyebilecek, öncülük edebilecek yapılanmalar sürekli artan baskı altında tutulmakta, hareket alanları daraltılmaktadır. Üstüne üstlük Kürt düşmanlığı ve Kemalizm etkisi zorunlu olan ortak mücadelenin altını oymaktadır. Devrimciler, sosyalistler ve komünistler olmaları gerektiği kadar etkin olamamaktadırlar.
Tarihte toplumsal direniş potansiyellerinin ve devrimci güçlerin zayıfladığı dönemler olmuştur, şüphesiz olacaktır da. Son 30 yılda olduğu gibi. Böylesi dönemler uzun vadeli, zorlu, başarıyı hemen görünür kılmayan bir çalışmayı, bir köstebek gibi uğraş vermeyi gerektirir. Sosyalist ve komünistlerin mücadeleleri, söyledikleri kimi zaman uzayın boşluğuna hitap ediliyormuş gibi gelir. Ama bu doğru değildir. Söyledikleri ve mücadeleleri aynı yer altında birikip açık bulduğunda patlayan lava gibi, ezilen ve sömürülen sınıfların kılcal damarlarına kadar inerek, önünde sonunda patlayacak olan sınıf kinini besler. Savaşsız ve sömürüsüz dünya özlemi, kaybolmuş, sönümlenmiş gibi görünse dahi, her zaman vardı ve var olacaktır.
Bugün için AKP-Saray-Rejimi’nin yıkılması ve toplumsal atmosferde belirli bir rahatlama getirmesi olası parlamenter çoğunluğun sağlanması önceliklidir elbette. Ancak seçim sonrası ortaya çıkacak olan ekonomik enkaz ve 20 yılda devlet bürokrasisinde kök salan gericilik, atılacak en ufak demokratikleşme adımına köstek olacaktır. Halkın küçümsenemeyecek bir kesiminin kendi çıkarlarına aykırı olarak AKP-Saray-Rejimi’ne destek çıkması da işin cabasıdır. O nedenle Kürdistanlı ve Türkiyeli devrimciler, sosyalistler ve komünistler parlamento içi ve dışı mücadeleyi birbirleriyle bağlantılı hâle getirmek, sokağın ve şalteri tutan elin gücünü artırmak ve en önemlisi Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle işçi sınıfının mücadelesini ortaklaştırmak için, karıncanın cesareti ve özverisi, köstebeğin çalışkanlığı ile hummalı bir çalışmaya girişmek zorundadırlar – seçimler nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın…