“halkların kardeşliği” kavramını eleştirenler var çünkü kardeşliğin, seçilmemiş, zorunlu bir ilişki olduğunu meselenin dostluk olması gerektiğini savunuyorlar. bu eleştiride haklılık payı olmakla birlikte, hem fransız ihtilalinden sosyalizme kadar uzanan tarihsel arkaplanı sebebiyle hem de kardeşlerin birbiri için vazgeçilmezliğine dayanarak ve türkçede, “kardeş” anlamına gelen ama cinsiyeti belirtilmemiş bir kelime bulunmasının güzelliğiyle, bu yazıda kardeşlik metaforunu kullanacağım.
kardeşlik bugün iktidarın en güçlü iki ideolojik aracının, milliyetçilik ve onun bir başka biçimi olan ümmetçiliğin panzehiri ve ama aynı zamanda bütün bu ideolojik bombardıman ve halkları birbirine düşmanlaştıran, bir halk adına diğerine zulüm eden, bir din adına diğerlerine zulmü meşrulaştıran pratikler altında, kendiliğinden ya da sloganlar da dahil olmak üzere sözle sağlanabilecek bir şey değil.
kendilerini enternasyonalist olarak tanımlayan insanların ve bunların arasındaki türkiye kökenlilerin mücadelesi ve fedakârlığı çok değerli ve simgesel anlamı çok büyük ama toplumun daha geniş kesimlerini ikna edecek, onlara, milliyetçiliğin kendilerine verdiği zararı anlatacak bir stratejiye ihtiyacımız var. bence bunun bir ayağı savaş karşıtlığı, diğer ayağı da cinsiyet de dahil olmak üzere sınıf mücadelesi.
tabii kastım pasifist fikirlere dayanan bir savaş karşıtlığı değil, yoksul gençlerin canının hiçe sayılarak ve tabii sosyal hizmetlere ayrılabilecek bütçeden çalarak yürütülen yayılmacı, saldırgan dış politika ve barış sürecinin sonlandırılması ki özellikle suriye düşünüldüğünde, bunların iç içe geçtiğini söylemek yanlış olmaz. burada şunu hatırlatmak istiyorum, türkiye, sadece bir iç siyaset malzemesi olarak, iktidarı ayakta tutacak milliyetçiliği körüklemek için yayılmacı bir politika yürütmüyor, tamtakır hale getirilmiş bu ülke için yeni kaynakları, başka ülkelerin topraklarında arıyor. milliyetçilik, ümmetçilik yani ideoloji işin örtüsü, örtünün altında olup biteni konuşmak, örtüyü eleştirmekten daha yararlı.
sol içindeki tartışmaların bir tür kavramlar diyalektiğine dönüştürüldüğü bir dönemden geçiyoruz ve sınıf ve sınıf mücadelesi kavramlarına, kapitalist sınıflar arasındaki mücadeleyi başka her türden çelişkinin yerine ikame etmek, bütün dolayımları atlayarak basbayağı işin kolayına kaçmak için başvurulur oldu ve bunun, kavramların içini boşaltan bir işlevi oldu. oysa sermayenin milliyet falan tanımadan dünyanın her yerinde dolaştığı ortada, daha önemlisi, özellikle pandemi koşullarında acımasızlaşan sömürüye dair her olgu, düşük ücretler, uzun çalışma saatleri, iş güvencesinin erimesi işçilerle aynı milletten olan patronların işine yarıyor ve bizzat onların işi!
aynı şekilde, kadın cinayetlerinden, erkek şiddetinden kürtler, araplar, türkler falan değil, erkek milleti sorumlu! mesele ezilenlere, sömürülenlere yaşadıklarının gerçek sorumlularını ve bunun karşısında yalnız olmadıklarını göstermek. milliyetçiliğin etkisini kıracak ikinci şey bu bence.
burada bir parantez açıp, kapitalizmin eleştirisine odaklanan kimi arkadaşlara sitem etmek istiyorum. amaçla araçlar arasında bir uyum olması gerekir. ezilenler, sömürülenler genellikle toplumun en eğitimsiz bırakılmış, anaakım medayaya yani devletin ve egemen sınıfların (burjuvazi ve erkekler) ideolojik araçlarına mahkum edilmiş insanlar. onlara kendi gerçekliklerini açıklama konusunda, örneğin -aylardır onlarcasını gördüğümüz- pandemi ile kapitalizmin arasındaki bağı sergileyen makalelerin fazla bir yararı yok. sosyalist, sadece farklı şeyler söyleyen insan değil, farklı araçlar kullanan, yoksa onları oluşturan insan da olmalı değil mi?
son olarak şunu vurgulamak istiyorum. kardeşleşmenin bir ayağı da dayanışma tabii ki. o dayanışma örülürken işin ruhuna sadık kalınmalı bence. örneğin, hdp’li olduğu için gözaltına alınan biri, siyasal faaliyeti ve görüşleri partiyi aşsa bile, dayanışma pratikleri içinde tekilleştirilmemeli. aynı şekilde, eğitimli olanla eğitimsiz olan, ünlü olanla yakınları dışında kimsenin adını bilmediği arasında bir fark gözetilmemeli. halk hareketleri, kitle hareketleri o insanları temsil ediyor, o insanlardan oluşuyor, o insanlar sayesinde başarılı oluyor. ve eşitlik sadece uzak bir hedef, bir slogan değil, aynı zamanda bir pratik de.