Karayazı kendinden emin. Belki 7 Haziran’daki rekor kırılamayacak ama şehrin kendine oy vermekten vazgeçmeyeceği açıkça görülüyor. Devlet, isyankârlığın bedelini ödetse de halkın kararı değişmiyor
M. Ender Öndeş
Tam 10 yıl önce, bir 21 Mart günü, Karayazı’nın aynı caddesinde, aynı kahvedeydim. ‘Barış Süreci’ olarak bilinen zamanlardı ve kahvenin küçük televizyonunda Amed Newrozu’nu halkla birlikte izlediğimi hatırlıyorum. Ama nasıl bir izleme! Sanırsın dünya kupası maçı var, öyle bir heyecan vardı halkta o gün. Herkes PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın mesajını merak ediyordu ve doğal olarak beklenti çok yüksekti, herkes gelecekten umutluydu.
10 yıl sonra, yine Erzurum’dan Karayazı’ya geçiyorum. Yol boyunca İHD Erzurum Şube Başkanı ve eski HDP yöneticilerinden Medeni Aygül ile Erzurum’u konuşuyoruz. Aslında Kürtler açısından ilginç bir yer Erzurum. Kentin merkezinde ve bazı ilçelerinde çok katı bir ırkçı yapı var ama bu da garip bir durum. Kent genelinde, bilinenden çok daha kalabalık bir Kürt nüfusu var; ancak yıllar içinde asimile edilen edilmiş, edilemeyenler de bilinçli bir politikayla Mahallebaşı semtine sıkıştırılarak tecrit edilmiş durumda. Kürtlerin hepsi orada yaşıyormuş gibi bir algı yaratılsa da gerçek öyle değil; kentin her tarafında varlar. İlçelerde de öyle. Hasankale gibi bir yerde mesela Kürt nüfus neredeyse yüzde 70 olduğu halde HDP-DEM bayrağının ucunu göstermek bile linç nedeni olabiliyor. Böylece dar alanda lanetlenmiş bir topluluk olarak tecrit edilmeleri aslında tam da karşı tarafın işine geliyor ve kentin genelinde çok zorlu bir asimilasyon süreci işliyor. Zaman zaman bunda hafif kırılmalar olduğunda da sistem çabuk toparlıyor kendisini. 7 Haziran’daki 73 bin oy büyük bir çıkışı gösteriyor örneğin ama sonra o zirve bir daha yakalanamıyor, vb…
Bedel ödemek
Karayazı, yurtseverliğin çok güçlü olduğu bir yer. Kürt Özgürlük Hareketi’ne katılım düzeyi hep yüksek olmuş. Politik alanda ise 7 Haziran’da yüzde 97 gibi kırılması güç bir rekorun sahibi ve bunun bedelini ağır ödüyor. 2014’teki gelişimden bu yana 10 yıl geçmiş ve şehrin o bilinen caddesinde bir taş bile yerinden oynamamış, bir milim değişiklik olmamış. 2014 ve 2019’da seçimleri kazanan BDP-HDP yönetimleri çok kısa süreli olurken, daha sonra gelen kayyımlar kenti yiyip bitirmişler. Merkezden gelen paranın zaten yüzde 60’ı ilçeye kalırken kayyımlar onu da sağa sola dağıtmışlar. Büyükşehir yönetimi ise zaten Karayazı ve tüm güney ilçelerini Erzurum’dan saymadığını hiç gizleme gereği duymamış. Karayazı küçük yer gibi görünebilir ama onun da bir rantı var ve AKP siyaseti bu rantı çekip çeviriyor yıllardır. Kısacası, tecrit, bir başka anlamıyla Karayazı’da var. “Mademki siz rahat durmuyorsunuz, böyle çamur ve sefillik içinde yaşayın” diyorlar.
Devlet ve halk
Eğitim emekçileri mücadelesinden gelen DEM Parti Eşbaşkan Adayı Fuat Tutkun, 2014 yılını örgütlü olunmasa da bir moral ve umut zamanı olarak tanımlıyor. Daha sonraki ağır baskı sürecinde insanların biraz kabuğuna çekildiğini, partiye bağlılığını sürdürdüğünü ama görüntü vermekten çekindiğini anlatıyor.
Bir başka partili, “Eskiden devlet bu koca bölgeyi tek bir memurla, bir öğretmenle, bir imamla filan idare edebiliyordu. Ama uyanış gerçekleşince, durum değişti. Bir karakol varsa beş karakol, 50 asker varsa 500 asker temsil ediyor artık devleti. Devlet bütün gücüyle bölgede var ve belli bir noktadan sonra artık mücadele partiler arasında değil, devletle halk arasında yürüyor” diye özetliyor durumu.
Gençler umutsuz
Baskı koşulları ve kentin kaderine terk edilmiş hali, gençliği bezdiriyor bu arada. Son 10 yılda nüfus yapısı ciddi şekilde değişmiş Karayazı’da. Tutkun anlatıyor: “Geçen gün gittiğimiz bir köyde, tek bir köyde 60 gencimiz Meksika üzerinden Amerika’ya gitmiş. Fıkra gibi. Açmışlar kapıları tamamen. Ta okyanus ötesine büyük bir trafik var. Çok nadir geri dönüşler oluyor. Bu, Kurdistan’ı boşaltma politikasının bir parçası. Sahaya iniyoruz, genç yok. 2014’te Karayazı’da tahminen 32 bin civarında bir nüfus vardı. Normalde bunun 10 yılda 50 bine varması gerekirken şu anda nüfus 28 bin civarı. 10 yılda 5 bin kişi eksilmiş. Bu çok bilinçli bir özel savaş politikası. Şu anda birçok köyümüzde üç-beş ev var. Daha kırsal alanlara doğru gittiğimizde, durum iyice kötüleşiyor.”
Diğer Eşbaşkan Adayı Bahar Göksu da, gençlerin ilçede ve köylerde artık yaşam alanı ve gelecek bulamadığını anlatıyor. “Artık Amerika’ya ya da Avrupa’ya gitmek Erzurum’a gitmekten kolay” diyor ve ilçedeki herkesi izleyen polisin bütün bu trafikten habersiz olmasının düşünülemeyeceğini, bu göçün kapılarının bilerek açıldığını vurguluyor.
Bu arada, Karayazılıların özellikle Ankara maceraları da ilginç oluyor. Eski İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile olan ilişkileriyle gündeme gelen suç örgütü yöneticisi Ayhan Bora Kaplan, Karayazılı örneğin. Ayrıca Soylu’nun Ankara’da Karayazılı gençlerden oluşan bir grubu organize ettiği ve hatta 15 Temmuz gecesi onlarla birlikte dolaştığı da iddialar arasında.
Gerçek ve sanal adaylar
Serhat’ın birçok yöresinde olduğu gibi Karayazı’da da siyaset ‘aile’ kıskacında yürüyor. Büyük ya da orta boy aileler, siyasete yön veriyor çoğu zaman. Çok parti var gibi görünse de asıl mücadele AKP-Devlet ve DEM Parti arasında sürüyor. CHP, Refah, MHP gibi partiler aslında merkezi yapılarından, onların ideolojilerinden de bağımsız olarak bölgedeki ailelerin pazarlık payı olarak adaylar çıkarıyorlar ama bu büyük ölçüde sanal bir durum; çünkü bu aday çıkarma organizasyonlarının çoğunun arkasında AKP var. Aslında kimse CHP’li, Refah Partili filan değil; herkes AKP’li. Partiler arasındaki geçişler de başdöndürücü bir hızla gerçekleşiyor. Yaşamım boyunca ilk kez bir kahvede bir MHP İlçe Başkanı ile karşı karşıya oturuyorum mesela. Herkes dalga geçiyor. Adam Kürt. Kürt oğlu Kürt! Oyu var mı? Yok! Niye ve nasıl MHP’de olduğu bir muamma. Daha doğrusu muamma da değil; küçük rantlar, güç elde etme hevesleri, vs. akla aykırı böyle durumları ortaya çıkarıyor. Keza CHP’de de durum aynı.
Şantaja rağmen
Eşbaşkan Adayı Göksu ile köy çalışması için yollara düştüğümüzde, kar içinde bata çıka evleri dolaşırken, daha gerçek insanlarla karşılaşma şansım oluyor. DEM geleneğine bağlılık üst düzeyde. Yine de bir hatır sorma olarak tek tek evler geziliyor. Kadınlar sabahtan beri camda bekliyoruz diyor. Birine uğramasan güceniyor insanlar. Ta ne zaman bölgeye geldiklerinde bir mezraya uğramamışlar mesela, sitem edilmiş, önce oradan başlanıyor gezmeye.
Daha sonra taziye evinde yapılan toplantı tabii ki tamamen Kürtçe yürüyor. Ancak bir süre sonra bir tür halk demokrasisine dönüşüyor konuşmalar. Bir yandan yerel sorunlar dile getiriliyor; kayyımların köylere çivi bile çakmadığını, şimdi de “oy vermezseniz hizmet olmaz” diye tehditler savurduğu anlatılıyor. Daha sonra Tekman’da da tanık olacağım “DEM’e oy verenlerin engelli bakım raporlarını iptal etme” gibi insanlık dışı şantajlar burada da dile getiriliyor.
Ama bütün bunlar halkın tercihini değiştirmiş gibi görünmüyor. Kalabalık salonda açık bir DEM rüzgârı esiyor. Kimse kayyımın yıllardır yapmadıklarının şimdi AKP tarafından yapılacağına inanmıyor. Ayrıca HDP’nin son genel seçimlerde yaptığı hatalar da açık açık eleştiriliyor. En son bir muhtar noktayı koyuyor: “Ne yaparlarsa yapsınlar, yine kayyım atansın, evimin önü çamur olsun, yolum olmasın ama iradem kırılmasın!”
Eşbaşkanlığın Serhat sınavı
Serhat bölgesi, kadınların sürece katılımı ve eşbaşkanlık uygulaması açısından zor bir alan. Üstüne teknik ve taktik hatalar da eklendiğinde durum iyice karmaşıklaşıyor. Ayrıca, 2014 ve 2019 süreçlerinde eşbaşkanlar arasındaki ilişkilerin yer yer geleceğe sıkıntılı bir miras devretmesi de bugünü etkiliyor. Bunun büyük ölçüde bölgenin sosyolojisiyle bağlantılı nedenleri var ama erkekliğin avantajlı konumundan vazgeçememesi ve bunu da halkın duyguları üzerinden açıklaması ciddi bir sorun.
Hüzünlü bir karşılaşma
Köy çalışması için gittiğimiz Çavuş köyünde beklemediğim bir durumla karşılaşıyorum. Taziye evinin kapısında bekliyor köylüler. Arada birini gözüm ısırır gibi oluyor, karşılayanların arasında en önde, herkes öncelikle onun elini sıkıyor. Bir ara kalabalığın içinde gözden kayboluyor. Sonra partililerden biri işaret ediyor ve Ali Rıza Amca diyor ve o anda oğlunun kemiklerini torba içinde taşıdığı fotoğrafı gözümün önünde canlanıyor. Arabadan inince ilk onun yanına gidip sarılıyorum. Sımsıkı kucaklaşıyoruz. Anlamsız biliyorum ama gecikmiş bir baş sağlığı diliyorum. Acıyla gülümsüyor. Yanımda oturuyor hep. Konuşmaları pür dikkat dinliyor. Yüzüne bakarken kuşaktan kuşağa akan bir zinciri görmemek mümkün değil.